
Kapılardan sığmayan adamlardı...Dağ gibi gece ve gündüz, ayakta. Sanki bin yıldır yaşıyor, bin yıldır baba. Nasıl bir hayattı bu, hiç düşünmezdik. Babalık böyle bir şey olmalıydı. Böyle yaşardı babalar. Çok düşünür, az konuşur, belki hiç gülmezlerdi. Akıllarından ne geçer, içlerinde neler kaynar, hangi hayallerin ardından giderler?.. Bilmezdik.
Çalışırlardı bilinmez bir amaç için, ölesiye çalışırlardı. Şikayet, yazıklanma, yılgınlık olmazdı hallerinde. Bu gücü nereden bulurlardı? Hiç mi yorulmazlardı, hiç mi üzüldükleri, umutsuzluğa düştükleri olmazdı? Boşverdikleri, yenilgiyi kabullendikleri, çekip gitmek istedikleri... Sahi gidecek bir yerleri var mıydı, isteseler nereye giderlerdi? Bin yıldır kök saldıkları topraktan, o evlerden, o bahçelerden, o insanlardan kopmaları mümkün müydü? Değildi... Oraların rükünleriydi onlar. O yolun kıyısındaki çınar, o asırlık çeşme, o mezarlık, kara selviler, her gün doğup batan güneş... Sonra o sesler, eksilmeyen sesler ve hayatın durgun, ağır ağır akışı gibi...
Eksilmez bir devamlılıktı baba. Bütün evi, sokağı ve hayatı doldururdu. Varlığında heybetiyle, sesiyle, öfkesiyle... Yokluğunda çıkıp gelme, gelip kızma ihtimaliyle. Onun düşünmediği, bilmediği, duymadığı ne olabilirdi; ya da saklayacağımız, ondan kaçıracağımız? Galiba her yerde gözü kulağı olurdu babamızın, eli her yere yeterdi. Evde ne varsa yaş ve kuru, onun elinden çıkmaydı. O alırdı, o bulup getirirdi, o diker ve yetiştirirdi... İğneden ipliğe her eşyanın yerini bilir, bir şey eksilecek, kaybolacak olsa fark edip hesabını sorardı.
Bütün bunları yapardı da, kendisi için, kendi keyifçiği için ne isterdi? O galiba 'kendisi' diye bir şey bilmezdi. Bizim şimdilerde uydurduğumuz, yaşamak, iyi yaşamak, hayattan keyif almak gibi kelimeler, onun sözlüğünde yoktu. O, içine doğduğu, öyle bulduğu, değişeceğini, başkalaşacağını asla hayal etmediği bir düzeni ve hayatı yaşardı. O hayatın anlamı, evin çekip çevrilmesi, karınların doyması, ele güne muhtaç olunmaması, çocukların sağ salim büyütülüp okutulması, baş göz edilmesiydi onun için. Ve bir gün yaşlanacağını, elden ayaktan kesileceğini hatta ölümü bile düşünmeden çalışmak, mütemadiyen çalışmak...
Böyle bir adamlardı ki yerleri asla dolmazdı.
Bu yüzden ölümleri kocaman, tarif edilmez bir boşluk doğururdu. Evin direği yıkılır, güneş batar, sesler kesilirdi. Ev tenhalaşır, eşyanın üstüne derin bir sükut çöker, bahçeler boşalır, ağaçlarda yaprak kımıldamaz ve zaman durur... Büyük bir uğultu kaplardı her yanı. Sonra o dağları, tepeleri saran, ağaçların yapraklarını kıpırdatan, otları yana yatıran, suların yüzünde bir dalgalanma, bir üşüme meydana getiren çığlıklar duyulurdu: Babam öldüüü! O sesin yankısı gelirdi karşı dağlardan, derelerin çağıltısına karışarak gelirdi. Babam öldüüüü! Havada rastgele kuş sürüleri dolaşırdı. Koyu dumanlar yükselirdi göğe. Birbirini bastıran hıçkırıklar, kimsenin yüzüne bakmadığı çocuklar; çocuklarda korkular...
Babamız böyle ölürdü, öldü mü!
Babamızdan geriye boş bir ev kalırdı, sahipsiz... Hiçbir bedenin dolduramayacağı köşeler, hiçbir ele yakışmayacak âletler... Sahibiyle göçüp giden bir saltanat gibi büyüsünü yitirirdi her şey. Ondan kalan ne varsa, kendini kıskanırdı başka ellerden, yakışmazdı onlara. Ve ebediyen sahibini hatırlatıp durmak ister gibi mağrur, bakar dururlardı yerlerinden. Babasızlık, evin sahipsizliği, kapıların boşluğu, yolların ıssızlığı, yeni bir hayat gibi gelip yerleşirdi. Artık onun kokusunu, yüzünün ışığını arardık odalarda, eşyalarda elinin sıcaklığını yoklardık. Uzaktan gülümsediğini hayal ederdik, sıcak. Kapanmaz bir yaraydı ölüm aramızda. Derken, alıştığımızı sanırdık, yalan! Dokunsak kanardı yara.
Büyük hayatları vardı babalarımızın, büyük!
Gölgeleri dağ gibiydi, sesleri ırmak. Öfkeleri büyük, sessizlikleri uçurum, sevinçleri mülayim. Kendilerine ait olmayan bir hayatları vardı. Hesabı kitabı tutulmamış hayatlardı. Var, şimdi de var böyle hayatlar. Babası yaşıyor kimimizin uzakta. O uzun gölgesiyle, o bulutlara değen başıyla, biraz yorgun. Başka bir çağa bakar gibi geriden, biraz mahzun ve yenik, yaşıyorlar.
Şimdi biz nasıl babalarız böyle!