Hosgeldiniz...

...Biz Bir Aileyiz...

11 Eylül 2008 Perşembe

Iyi ki dogdun Recep Abi...

-Sakın üzülme hayatın hızına, en güzel yıllar çabuk geçenlerdir… Geleceğini oluşturacak her yeni günün bir önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olmasını dileriz. Yüzünde her zaman bir gülümseme olsun çünkü sana çok yakışıyor. Daha nice mutlu yıllara…



resim : http://www.agriataturkanaokulu.k12.tr/haber_ds/haberresim/dogum_gunu_03.gif

10 Eylül 2008 Çarşamba

biz kadınlar...



Yine yeni bir çalışma koşuşturmacası başladı.. .O kadar yoğun bir hayatın içinde kendini unutan insanlar... Dinlemeye ve konuşmaya aç insanlar haline geldiğimizin farkında mısınız bu tempoda koşarken?
Bazan iki kelime söylerken bile aceleden ve düşünmekten gözgöze gelmeyen insanlar olduk... İletişim kopukluğu buna deniyor galiba... İletmeden iletişim kurmak için çalışıyoruz, çalışırken de yaşadığımızı unutuyoruz, yaşadığımızı ve hisstettiğimizi...

Bugün kadınların çalışma hayatında yer almalarıyla hayatlarında oluşan boşluktan sözedeceğim... Sanmayınki çalışmaya karşıyım...Ama çalışan bir bayan olarak kimse inkar edemez ki ev hanımlarını her zaman kıskanırız... Evinde, kapı önünde sohbet eden, yüzleri gülümseyen, misafirliğe ev terliğini koltuğunun altına alarak hem de çok acele bir işe yetişir gibi giderken gördüğümüz kadınları... Günlük işlerin ne kadar rutin olduğundan söz ederken , hiç bitmeyen iş, diye söz ederken kıskandığımız kadınları... Bilmezler ki çalışan kadınlar o rutin işlerle beraber dışardaki işleri de halledip gelmiştir... Paranın, emek verilerek kazanılan paranın nasıl da hiç düşünmeden, hesap yapmadan harcayıverildiğini bize gösteren kadınları kıskanırım... En çok da çocuğu yanıbaşında büyüyen, özlem çekmeden büyüdüğünü ve her anını kaçırmadan,yaşadığını paylaşan kadınları...Ve belki de onların çocuklarını, özlemsiz ve anneli büyüyen çocukları....

Bence kadınların çalışması özgürlük değil, hem kendilerine,hem çevrelerinde oluşturdukları çerçeve içinde hapis ve daha büyük bir yük.... Hangisi daha iyi?.. İki ay süren yine yoğun bir tempoda da olsa, en azından geceleri sabah nasıl kalkarım endişesini taşımadan ayırdığım küçük vakitlerdeki tatilimde çok düşündüm... Buldum mu?...Bulamadım... Ama düşündüm... Sanırım bunun cevabını çalışmadığım zamanlarda verebileceğim, emekli olursam bir gün... Tabii yeni emeklilik yaşıyla, belki de elimde asa ile sınıflardan çıktığımda... Fakat korkarım ki, o zaman da koşmaya alışan bu vücut isyan edecek durduğuna... Aynı tempoda koşmak isteyecek, belki kıskandığım o küçük evlerinde geniş bir yaşam süren kadınlardan olmaya çalışacağım da, o zaman da çok geç kalınmış olmaz mı kek, pasta tariflerini öğrenmek için, misafirliğe yetişmenin önemini kavrayabilmek için?... Ya da geç öğrenilmiş bir pasta o kadar lezzetli mi gelir ikram edilenlere?..

Hayatın her anının ve her gününün değerini bilen bir insanım aslında... Her ne şekilde yaşanmış ve yaşatılıyor olsa da , benliğimizin içinde başkalarını da düşünen, düşünülmesi gerektiğini bilen biriyim... Sanmayın ki, çalışmayan kadınları bu cümlelerimle küçümsüyorum... Bilseler ne kadar yücelttiğimi,eminim eleştiri olarak algılamazlar.... Hangi şartlarda olursak olalım, sonucta kadınız.. .İster üst düzey yönetici, ister doktor, ister öğretmen, isterse temizlik görevlisi olalım bayan olarak düşünmeye, paylaşıma ve konuşmaya açız... Belki o kapı önünde konuşan, gülümseyen ve paylaşan kadınların sıradan, tek düze dedikleri yaşamın içinde kendilerini bulmuşluğunu kıskanıyorum... Hiçbir şeyin arkasına saklanmadan, hiçbir elbisenin gizleyemediği o saf, dışarıdaki isin, birbirine karışmış insan topluluğu arasında beliren gizli ilişki, kıskançlık ve toplumlaşmanın, uzaklığın bulaşmadığı temiz kokulu yüzlerini, belki de düşüncelerini kıskanıyorum kimbilir, biz çalışan kadınlara giydirdikleri elbisenin üstünden görünmeyen , onlarda olan bizde olamayan bir şey bu... Ama ne?...

Yaşam karmaşası ve koşturmacası içinde yürürken, onları görüyorum kapı önünde, gülümsüyorum... Kimbilir, bir gün gülümserken gözlerimiz çakışır ve belki o gözlerde seçebilirim o gerçekliği.... Paylaşamadığımız ve konuşamadığımız her neyse de, birbirine gülümeyebilen insanlarız... Umarım onu kaybetmeyiz... Çünkü ,biz kadınlar kardeşiz... Kıskanırız, güleriz, darılırız, küseriz, barışırız, gözlerimizle konuşuruz, ama severiz... En önemlisi hissediriz...

Hissetme duygusunu kaybetmemek dileğiyle....

ferkul
kaynak : http://siirimsilerle.blogcu.com/

9 Eylül 2008 Salı

Kendime mektup...


Kendime mektup

Hadi, seninle bir resim çizelim, yaşamından insan kesitleri olsun konusu, adsız bir resim olsun... Kendi gözlerinden çok onların gözlerindeki seni çiz... Ne kadar belirgin olursa o kadar iyi olur, ne kadar kendini görürsen o kadar güzel olacak resmin, bunu unutma... Senin çizdiğin kadardır insanlar, çizebildiğin kadar var_dır, kalemini oynattığın kadar oynarlar seninle, sen durduğunda oyun da biter, yüzleri de silinir, gördüğün kadar dır, görebildiğince senle var olurlar... Öyle çiz ki; İnsanların yüzleri karanlık, vücutları rengarenk olsun... Hiçbir yerde olmasınlar, resmi sen yaptığına göre ressam sensin, kontrol sende... Bir deniz olsun sadece mavi, üzerinde insanlar yürür gibi, koşar gibi, hiç olmadıkları gibi, senin istediğin gibi yüzsünler ayakta, uyur gibi, sanki bir ruyada gibi, konuşmasınlar, sussunlar... Çünkü senin insanların konuştukça renklerini yitiriyorlar...

Önce kırıldıklarının resmini çizelim, yaşamına yön veren, bugünki ferkul’u var eden onlar değil mi bir yerde, sen inkar etsen de, etmesen de bugünün albümünü oluşturan onlar değil mi?... Kırıldıkların, seni kıranlar, yıpratan, ömrünün gerçekten hüzne dönüşmesini sağlayanların, adının seninle anılmasını istemediklerinin resmini çiz... Ama bir işe yarasın resmin, bitince yeniden ve her gün bak ki, yüzleri iyi seç, yeniden karşına çıktıklarında yolunu bulmak için, tekrar hata dedikleri o yoldan geçmemek için... Çünkü senin yolunda yürüyen hiç kimse sana benzemiyor...

Denizin karşısında bir ada olsun, oraya da rüyalarındaki resimleri çizelim... Sanki rüya değil de, gerçekmiş gibi olsun insanların yuzleri, beyaz ve saf, duru... Masumiyeti çizelim, hainliği bilmemişliği, umutsuzluğu literatürüne almamış gibi, gülümseyen yüzleri olsun, başları dik, otursunlar, yürümekten yorulmuş, durulmuş gibi... Çünkü beyaz senin rengin, eğer gerçekten masumiyetin sen olduğunu düşünüyorsan , kıyıdaki resim daha güzel olacak eminim... Olduğu kadar olsun, ama sen olsun, onlardan bağımsız olsun... Mademki senin resmin, özgür olsun, çizildikçe anlamlansın yüzleri, denizdekilere nisbet olsun, suyun ortasında karayı bulmalarına yol olsun...

Anlamsızlıklar içinde bir anlam görsün bakanlar... Bal içinde petek görünsün , hem kendini, hem yaşamını çizmeyi unutma... Dalgalar vardır, karaya çarptıkça daha bir coşarlar, yükselirler, sen bu resmi çizince dalgaların içinde yükselen kendi resmini göreceksin... Yalan , riya, sevda, huzur, seneler ve günler, alın yazını çiz, şimdiye kadar yazılmamış olanı resmedelim birlikte... Resmettikçe anlamlansın yüzündeki ifadeler, geleceğe yön versin resmin, umuda yol açsın, gülümsetsin gülmekten nasibini almamış gözlere, yaşama aşkını, umudu çağrıştırsın... Çünkü umutsuzluk yok senin literatüründe bundan sonra...

Bir bulut çiz karşılıklı bakışan, bu birbirine tezat yaşamış, yaşatılmış insanların üstünde gezinen, içinde bir çocuk gülümsesin... Sessiz, içine kapanık, gülümseyen bir çocuk, bir kız, saçları uzun,iki örgülü, kahkülsüz, çünkü kahkül sevmezdi annen, hani nasıl da kızmıştı sen bir gün kendine kahkül kesince saçının önünden bir tutam... Nasıl da azarlamıştı, nasıl da kızmıştı, büyük bir kabahat yapmışssın gibi... Onun dediği olsun, annenin bildiği gibi olsun doğruların, küçük kız aşağıya baksın, onlarda kendi görsün, gülümsesin, büyüsün...

Haydi, şimdi bir bak... Neler yaşamış ve yaşatılmışsan hepsi burada ayna gibi ortada... Hayatın bir resimden ibaret, gözünün önünden geçenler, silinenler ve renklerinin bütün canlılığıyla ebedi kalanlar... Hepsinin gözlerinde sen, bir tek sen, yanlışları ve doğrularıyla bu resim seni anlatıyor... Yaşadıkça ve yaşatıldıkça resim yapmaya devam edeceksin nasılsa...

Ver resmini bir beyaz güvercine, alsın götürsün...

ferkul


5eylül2008
kaynak : http://siirimsilerle.blogcu.com/kendime-mektup-1_23541401.html
resim Eda APAYDIN
http://www.flickr.com/photos/22630092@N05/2836928818/

radyo