Hosgeldiniz...

...Biz Bir Aileyiz...

19 Ocak 2008 Cumartesi

Doğum Günün Kutlu Olsun Esat Abi...


Hayat bir tiyatro sahnesidir; dramıyla, komedisiyle, trajedisiyle.
Özel bir gün bugün.Çünkü sahneye yeni bir oyuncu çıktı.Mutluluk, huzur ve barış umutlarını yüreğinin sevgi bahçesine ekerek.
Bu oyuncu sensin.Tüm yaşamın boyunca neşe, sevinç ve mutluluk rolleri oynaman en büyük dileğimiz.
Doğum günün kutlu olsun Esat Abi.

15 Ocak 2008 Salı

HAYAT'A DAİR...


9 ALTIN KURAL

Çeşitli üniversiteler ve kuruluşlarca yapılan araştırmalar sonunda iyi ve huzurlu bir hayata giden yolun sırları belirlendi.

"The Journal of Happiness Studies" adlı derginin saptamalarına göre mutluluğa götüren 9 altın kural şöyle sıralanıyor:

1. Dış görünüşünüzü başkalarınkiyle karşılaştırmayın. Unutmayın siz bir yağlı boya tablo değilsiniz...

2. Hırslarınıza gem vurun. Hırslandıkça mutsuzluğunuz artar...

3. Geçinecek kadar para yeter. Çok para biraz mutluluk getirir ama fazlasını veremez. Zenginlik arttıkça saadet aynı oranda artmaz...

4. Dahi olmadığınıza üzülmeyin. Yapılan araştırmalarda fazla zekânın da mutluluk getirmediği görülüyor...

5. Mutluluk biraz da genetik. Bazı insanlar genetik olarak mutlu olmaya daha yatkındır...

6. Evliler bekârlara göre hayattan daha çok tatmin duygusu alıyor

7. Allah'a ve öteki dünyaya inanmak hayata bir amaç ve anlam kazandırır. Yalnızlık duygusunu yok eder...

8. Bencil değil, verici olun...

9. Zarafeti elden bırakmayın, kırıcı olmayın...
----------------------
YAŞAMAK İÇİN

*
Büyük aşklar ve büyük kazançların risk taşıdığını hesaba katın.
*
Kaybettiğinizde aldığınız dersi de kaybetmeyin.
*
Üç ' S' yi hep uygulayın : Saygı kendiniz için, Sevgi başkaları için ve Sorumluluk tüm davranışlarınız için.
*
İstediğinizi alamamanın bazen ne kadar büyük bir şans olduğunu hatırlayın.
*
Kuralları iyi öğrenin ki, onları düzgün şekilde ihlal etmeyebilesiniz.
*
Küçük bir aksaklığın büyük bir arkadaşlığı yaralamasına izin vermeyin.
*
Hata yaptığınızı anladığınız zaman düzeltmek için derhal gerekli adımları atın.
*
Biraz yalnız zaman harcayın.
*
Kollarınızı değişime açın ve değerleriniz kaybolup gitmesine izin vermeyin.. Sessizliğin bazen en iyi yanıt olduğunu hatırlayın.
*
İyi ve keyifli bir hayat yaşayın. Yaşlandığınız da geriye dönüp bakdığınızda ikinci kez keyif alın.
*
Sevgi dolu bir ev hayatınızın temelidir. Sakin düzenli bir ev yaratmak için elinizden geleni yapın.
*
Sevdiklerinizle anlaşmazlığa düştüğünüzde sadece mevcut durumlarla ilgilenin. Geçmişi dile getirmeyin.
*
Bilginizi paylaşın bu ölümsüzlüğe giden yoldur.
*
Dünyaya karşı nazik olun.
*
Yılda bir kez daha önce hiç gitmediğiniz bir yere gidin.
*
En iyi ilişkinin, birbirinize karşı duyduğunuz aşkın birbirinizi olan ihtiyaçtan daha fazlalaştığı zaman olduğunu hatırlayın.
*
Başarınızı ona ulaşmak için nelerden vazgeçtiğinizle yargılayın.
*
Aşka ve yemek pişirmeye sonuçlarını hiç düşünmeden girişin.
------------------------------------------
HAYATTA ÜÇ ŞEY...

Hayatta bir kez gittiğinde asla geri dönmeyen üç şey: Zaman, Sözcükler ve Fırsattır.

Hayatta hiç bir zaman kaybedilmemesi gereken üç şey: Barış, Umut ve Dürüstlüktür.

Hayatta en değerli üç şey: Sevgi, Kendine güven ve Arkadaşlardır.

Hayatta hiç emin olunamaycak üç şey: Düşler, Başarı ve Zenginliktir.

Hayatta insanı geliştiren üç şey: Çok çalışma, Samimiyet ve Başarıdır.

Hayatta insanı mahveden üç şey: Cesaretsizlik, gurur ve öfkedir.

KAYNAK : http://www.larende.com/site/page.asp?dsy_id=23837
RESİM :http://satirarasi.wordpress.com/2007/04/10/

HAYAT ÇOK GÜZEL...




kaynak : http://sosmoshayat.blogcu.com/

Bugün Hayatınızın Son Günü Olsaydı…


Bakın şöyle bir yakın çevrenize, sonra da kendinize. Ne kadar çok kişi yaptığı işten mutsuz. Ne kadar çok kişi şikayetçi…

Kendimizden çok sanki başkalarının hayatını yaşıyoruz. Onların düşüncelerine göre şekillendirdiğimiz hayat denen elimizdeki en değerli varlığımız da eriyip gidiyor kendi elimizden.

Ölüm ise bizi bu derin uykudan uyandıran belki de en sert tokat.

Sevdiğimiz bir yakınımızın cenazesinde yanımızdakilerden duymaz mıyız hep, hatta bazen de söyleyen biz olmaz mıyız “değer mi bunca strese, üzüntüye… Artık daha az izin vereceğim başkalarının beni üzmesine, dert etmeyeceğim hiçbir şeyi… Mutlu olduğum insanlarla daha fazla vakit geçireceğim, keyif aldığım işlere daha fazla odaklanacağım. Yarın ben de bu tabutun içinde olabilirim.”

Bir uyanış adeta. Ne yazık ki günün koşturmacasına girene kadar süren, kısacık ömürlü bir tokat… Oysa hayatımızın akışını değiştirecek radikal kararlar vermek için kocaman bir fırsat olabilir bu tokat.

Tıpkı Steve Jobs’ın dediği gibi;

“Her şey, tüm dış beklentiler, gururlar, küçük düşme ya da başarısızlık korkuları - tüm bunlar ölüm karşısında değerlerini yitirir. Kaybedecek bir şeyler olduğu (tuzak) düşünceyi yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır. Zaten çıplak ve savunmasızsın.

Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, günün birinde haklı çıkarsın.

Gerekirse dünyanın sana sunduklarından vazgeç, hatta okula bile gitmeyebilirsin ancak asla maceracı ruhundan taviz verme. Yüreğinin ve sezgilerinin sesini dinle; onlar seni yanıltmaz. Neyi sevdiğini bul. Aşık olacağın, büyük bir tutkuyla inanacağın işin sana zaten istediğin başarıları getirecek. Yılma. Tüm gönül meseleleri gibi, onu bulduğunuz zaman anlayacaksın. Ve her büyük ilişki gibi, seneler geçtikçe daha da güzelleşecek.”

Bir şeyleri değiştirmemiz gerektiğini anlamak için de bir yakınımızın ölmesini veya bizim ölümle burun buruna gelmemize gerek yok. Steve’in kendine sorduğu soruyu büyük puntolarla yazıp asamaz mıyız aynamıza; hatırlatsın bize her sabah:

“Eğer bugün hayatımın son günü olsaydı, bugün (normalde) yapacağım şeyleri yapmak ister miydim?”

Ne kadar çok şey için “hayır” dediğinize bakın daha sonra, şaşıracaksınız. Ve sizden başka kimse de azaltamaz o “hayır”ların sayısını. Sadece kendimiz…

Ben uzunca bir süredir azaltıyorum bunların sayısını. Hem de yerine tutkuyla inandığım şeyleri koyarak…

Fikir Atölyesi‘nde sizlerle buluşmak, konuşmak, paylaşmak buna harika bir örnek benim için. Her yeni yazımı yazarken, her gelen yorumu okurken inanın kalp atışlarım artıyor. Tıpkı aşık olduğunuz birini görmek gibi bu. Sizler benim tutkumsunuz.

Başka bir tanesi yaratıcılık sevdam. Somut olarak da son yıllarda ürün tasarımı beni çok heyacanlandırmaya başladı. Mimar bir arkadaşım sevdi tarzımı; planladığı yeni galerisinde bana bir köşe verecek. Hayali bile şimdiden uykularımı kaçırıyor.

Gazetecilik bir diğeri. Fikir Atölyesi’ndeki yazılar ve sizlerden gelen yorumlar dergi ve gazetelerin ilgisini çekmeye başladı. Burada henüz somut bir adım atmadım, şimdilik düşünme sürecinin keyfi dahi yetiyor. Ulusal bir gazetenin Pazar ekinde bir köşem olsa veya 20 Soruluk Söyleşiler‘i televizyonda canlı konuklarla yapsam… İlginç olmaz mı sizce de?

Şu an geçimimi sağladığım eğitimci, danışman sıfatlarım var olmaya devam etsinler, seviyorum onları. Bu sayede tanıştığım yeni insanlar ve sağlanan katma değerin hazı büyük bende.

Daha büyük aşkım ise kişisel koçluk. Birlikte çalıştığım kişilerin hikayelerini anlamak, kendi farkındalıklarının artmasına destek olmak… Yaşamın her anından mutlu olma adına (kendilerine koydukları) başarı hedeflerine ulaşmalarında bir nebze olsun katkı sağlayabilmek… Muhteşem bir adrenalin.

Bunlar Tunç’u Tunç yapanlar…

Peki bugün sizin hayatınızın son günü olsaydı, bugün (normalde) yapacağınız şeyleri yapmak ister miydiniz?

Yılmadan arayıp bulacağına inandığınız işiniz veya tutkunuz için kalbiniz ve sezgileriniz ne diyor?
http://www.fikiratolyesi.com/index.php/2007/02/06/
bugun-hayatinizin-son-gunu-olsaydi/

14 Ocak 2008 Pazartesi

Muharrem ayı ve Aşura...



YİĞİTLERİN DESTANI

Kerbela’da her yiğit ayrı bir destan yazdı. Her yiğit karanlığa tapan yarasalara inat yüzlerini güneşe çevirdi. Hakkı söyledi hakkı savundu ve hakla batılı ayırdı kızgın Kerbela çölü.

Hz.Ali ekberin, biz hak üzereysek ölümden korku nie diyişi. Ya alemdar Abbas, imam herkese tasua gecesi cennetteki yerini gösteriyordu alemdar bakmaya gitmemişti imam sordu sen neden gelmedin die alemdar imama “benim cennetim senin yüzündür huseyn” demişti, aşura günüde susuzlara su getirmek için fırata gittiğinde karanlığa tapan yarasaların hayince saldırısına uğramıştı, iki kolunuda kaybetmesine rağmen su tulumuna ok değmesin die bedenini siper etmişti ve yarasalar alemdarın o şehit çocuklarına su götürmesini engellemişti. Ya kasım üzerine giydiği zırh büyük gelmişti, zırhı taşıyamıyordu. Zırhın büyük geldiği o beden kerbelanın kızgın çölünde destan yazıyordu. huseynin büyük davasının en küçük savaşçısı ali asgar sudan cıkmış bir balık gibi, hermelenin attığı okla su yerine kan içirilen 6 aylık ali asgar. Bu kadar acıya sinen gelen ceddin Hz.muhammed (s.a.a) dinin ayakta tutmak için,en sevdiklerinin gözü önünde şehit edilişini gören Şah-ı Kerbela imam Huseyn (a.s) .imam o kızgın çöle düştüğünde “yokmu ceddim Muhammed hürmetine bana yerdim edecek olan “dediğinde hasta bedenini çadırdan dışarıya atmaya çalışan imam Zeynel Abidin (a.s). Kerbelanın bu kadar acısını yüreğinde hisseden her yiğidin şehit edilişin gören, yezidin sarayında dimdik ayakta duran ve “biz kerbelada güzellikten başka bir şey görmedik diyen” haykırışıyla yezidin sarayını başına yıkan Zeynep… O körpe bedeniyle Hz. ali ekberin kesik başından yardım isteyen ve babası imam huseyn ( a.s) kesik başını gördüğünde rabbiyle buluşan rugeyye…


Ve biz bu gün bu yiğitlere yas tutma şerefiyle onurlandırıldık.
Hani Habib ibni mezahirin tasua gecesi ağladığını gördü imam sordu neden ağladığını, Habib ibni mezahir demişti ey imam seninle yarın bu kızgın kumlar üzerinde şehit olacağımı biliyorum ve bundan mutluluktan duyuyorum ama senin için kurulan yas meclisinde olamayacağıma çok üzülüyorum.
İşte Habib ibni mezahirin ağlayarak istediği o mecliste bulunuyoruz, huseyn için ağlıyoruz, huseyn için sine vuruyoruz HEMDE HUSEYNİN SANCAGI ALTINDA…


Verende gam bize yüz
Her mekânda ağlamışız
Doyunca ağlamayı
Kerbelaya saklamışız

ve bu kadar acıyı ceken peygamber evlatlarının arkasından bayram edenlere şaşarım,anlayamam...Aşura bir bayramın adı degildir Aşura İslam aleminin en büyük mateminin adıdır...

O yaralı bacı,
Dert küpü Zeyneb'in gözüne baka baka
Bayram ilan edildi bugün
Alay edercesine...
Oysa Müslümanlar vardı, uyanıktılar
Kur'ân'a göre kardeştiler
Lakin bilemiyorum neredeydiler
Ve öyle bir günah işlendi ki,
Devam etti geridekiler.

Amaç Hüseyn'i unutmak, Hüseyn'i unutturmak
Ama onca dostu dururken mümkün mü Fırat bu ?

Ve işte o günden belli oldu ÂŞURÂ ehli,
Ve de "aş" ehli
Fırat buna ağlıyordu
Hakkı batıldan ayırmak için,
Fırat gerçeklere ağlıyordu mahcubiyetinden
Ve o gün kan akıyordu her zerresinden

Fırat ağlıyordu artık gülmeyeceklere
Fırat ağlıyordu gerçeklere ..."

ADI: MUTLU GÖNÜLTAŞ


radyo