Hosgeldiniz...

...Biz Bir Aileyiz...

17 Nisan 2008 Perşembe

Hayirli Cumalar..


ki Cihan Serveri Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz buyurdular ki;

Cuma günü günlerin efendisidir. Fakirlerin haccıdır. Saadetli bir gündür. Vuslat günüdür.

Kim cuma günü perşembe ve cumartesi günlerini eklemek suretiyle oruç tutarsa, hasta ziyaret ederse, yoksul doyurursa, cenazeyi selametlerse, kırk senelik günah artık ona bişey yapamaz.
(Ramuzul Ehadis No.5015)

* * *
Cuma geceleri yasin-i şerif okuyan kimse mağfiret-i ilahiyeye nail olduğu halde sabahlar.
(Salebi-Ebu Hüreyye r.a)

* * *
Ebu Said-i Hudri (r.a) şöyle demiştir;
Rasulallah (sav) in
Her bâliğ olan kimseye cuma günü gusletmek ve imkan bulursa misvaklanmak, gerek hoş koku sürünmek vacip gibidir. Buyurduğuna şahadet ederim. (Buhari. C.3,S.9)

* * *
İmam-ı Şafiî Hazretleri:
Bu guslü (cuma günü gusül abdesttini) suyunu bir dinar mukabili karşılığında satın almak mecburiyetinde dahi kalsam, seferde de hazarda da terk etmiş değilim. Demiştir. (Buhari , C.3,S.13)

* * *
Ebu Hüreyye (r.a) derki;
Rasulullah (sav) in bana :
Ey Ebâ Hüreyre, her cuma günü gusul eyle….
Suyunu satın almak pahasına da olsa, bunu yap.
(Gunyetüt Talibin, S.361)

* * *
Cuma günü yıkanın, zira her kim cuma günü yıkanırsa; iki cuma arasındaki günahlarına bir keffaret olur. Hatta, ondan sonraki üç günlük günahada bir keffarettir. (Ramuzul Ehadis, No.1034)

* * *
Rasulallah (sav) :
Ne olurdu, herbiriniz gündelik iş elbisesinden ayrı olarak cumaya mahsus iki top kumaş alıverse.
Ne olurdu sizden biriniz cuma günü için hergünki elbisesinden başka bir takım elbise satın alsaydı. Buyurmuşlardır
(Tac Terc. , C.1, S.495)

* * *
Ebu Hüreyre (ra) dan;
Rasulullah (sav) efendimiz buyurduki;
Her kim cuma günü sünneti seniyye üzere gusül ettikten sonra ilk saatte cuma namazına giderse bir deve ,
ikinci saatte giderse bir sığır ,
üçüncü saatte boynuzlu bir koç,
dördüncü saatte giderse bir tavuk,
beşinci saatte giderse bir yumurta kurban etmiş gibi sevaba nail olur. İmam hutbeye çıkınca da melekler hutbeyi dinlemek için mecliste hazır bulunurlar.

Bu vakitler ; kuşluk vaktinin evveli, kuşluk vakti ile cuma ezanı arasındaki vakitler olarak değerlendirmelidir..

Hadis-i şerifte tavuk, yumurta gibi tabirler belki; cuma namazına önden gidenler arasındaki ecir ve sevap derecelerini ve onlar arasındaki manevi farkları zihinlere kolayca yerleştirebilmek için her nevi fikrii seviyelere hitap edilmiş bir temsilden ibarettir. (Buhari C.3 , S.13 , 14 , 15 )


http://islamcokguzel.wordpress.com/2008/03/07/cuma-gunu-ve-yapmamiz-gerekenler/

umuda dair


Hızlı bir çalışma temposunun ardından saatin beş olduğunu kat nöbetini devretmeye gelen hemşire arkadaşlar sayesinde fark etmiştik. Yoğun bir servisti çalıştığım servis, çocuk servisleri hastanelerin en yoğun ve gürültülü olan servisleridir. Artık günün yoğunluğu geçmiş servis sessiz bir hal almıştı aksam tedavilerini henüz bitirmiş ofiste cay içmeye gitme telasındaydım Çünkü o günün ilk çayını içme fırsatı yakaladım diye kendi kendime düşünüyordum. Kep dağılmış saç bas karışmış yorgun bitkin bir haldeydim tedavi odasından çıktığımda. Aynada kendimi tanıyamadım ofise geldiğimde hemşire odasının telefonu çalıyordu. Oturduğum yerden büyük bir güçlükle ayağa kalktım ve telefona gittim. Karsıdaki ses acilde trafik yaralılarının olduğunu içlerinde çocuklarında bulunduğunu damar bulamadıklarından dolayı acile yardıma gelmemi söylüyordu. Tüm yorgunluğumu unutmuş hızla acil servisine yönelmiştim ki diğer telefonda nöbetçi hekimin icapçı beyin cerrahi hekimiyle gelip gelmeme konusundaki tartışmasını duydum. Nöbetçi hekimin sesi ortalığı çınlatıyordu:
- Ne yapalım? Bırakalım ölsün mü bu insanlar? Gelmek zorundasınız!
- *
- Gittiğiniz davet beni ilgilendirmez! Nöbet değiştirseydiniz çok önemli bir davetti madem.
-*
- Siz Hipokrat yemini etmediniz mi

Konuşma böyle sürüp giderken gelen asansöre binerek koşarak acil servisine gittim Her yer kan revan içinde ağlayan koşuşturan yakınını bulmaya çalışan bir yığın insan vardı bu kalabalıkta sağlıklı bir is nasıl yapılırdı bilmiyordum ama her kez elinden geleni birilerine bakma gayretini gösteriyordu. Acil serviste yatak kalmamış sedyelere insanlar yatırılıp ilk müdahale yapılıncaya kadar bekletiliyor yetersiz kalan personel yerine hastaları yukarı sevk edilen servise aileleri çıkartıyordu. Onca kazazede içinde basında kimsesi olmayan ama durumu da oldukça ağır 15-17 yas arası bir genç vardı gerekli müdahalesi yapılmış fakat sevk edildiği beyin cerrahi hekimi henüz görev yerine gelmediği için orada bekletiliyordu. Kendime ait serum ve tedavileri uyguladıktan sonra o çocuğun başına giderek ilgilenmeye çalıştım şuuru yerindeydi konuştuklarımı anlıyor fakat cevap veremiyordu. Hayatinin son anlarını yasadığını görüyor ve yalnız olduğu için korkunç derecede üzülüyordum onu orada yalnız bırakamıyordum. Zaten ben onunla ilgilenirken acil servis boşalmış tüm hastalar gerekli servislere dağıtılmıştı. Genç iyice kötü olmuştu ellerimi sımsıkı tutuyordu bırakma dercesine gözlerinden yaşlar süzüldükçe kendimi bende tutamaz hale gelmiştim eğildim yanaklarından öptüm. Bırakmayacağım seni sakin ol, üzülme sakın diyordum hiç tanımadığım daha önce hiç görmediğim bu insana anlatılmaz bir yakınlık hissediyor sanki onun acısının aynisini çekiyordum. Çok acı çekiyordu hem yalnızlığından hem de geçirmiş olduğu beyin travmasından. Ne kadar süre daha onunla kaldığımı hatırlamıyorum o artık aramızda değildi bu dünyayı terk etmişti ve ben gelmeyen doktoru suçluyor içimden lanetler yağdırıyordum. Derken beyin cerrahi hekimi gelmişti. Hastanın daha doğrusu ex ( ölmüş) gencin üzerindeki çarşafı almamı söyledi. çarşafı kaldırdığımda doktorun hiç bir şey söyleme fırsatı olmadan yere düştüğünü gördüm. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum yemekli bir davetten gelmişti acaba çok mu sarhoştu ya da kalp krizimi geçiriyordu diye düşünürken diğer hekim arkadaşları olaya müdahale etmişlerdi bile. Ölen o gencecik insanin babasıydı bu doktor ve kendi evladının tedavisi için çok geç kalmıştı ne yazık ki. Kötü günde oğlunun acısıyla felç geçirmiş ve görevine yeniden dönememişti…

Seni yeniden andım KEREM ruhun şad olsun hayattaki bir saatlik dost bana yıllardır
yaşattığın tecrübeyle dost kalan dost . 1986

resim :http://kuytukoy.blogcu.com/1361166/

Dünya gida savaslarinin esiginde mi ?




'Gıda Savaşları' 1: Ne oluyor?

'İnsanlığın tahıl ile imtihanı' Hz. Yusuf kıssasına kadar dayanıyor olsa da son güncel gelişmeler birkaç hafta kadar önce başladı.

Önce buğday, ardından da pirinç stokları tükeniyor haberleri dalga dalga yayıldı.

Gazete kupürlerindeki bir paragraflık haberleri manşetler, onları yazı dizileri takip etti.

Ta Amerika ve oradan Çin ayağından beri olayı takip eden iyibilgi’nin gıda defterindeki bu gelişmeye kayıtsız kalması mümkün mü?

iyibilgi, üç günlük bir yazı dizisi ile gıda dosyasını açıyor.

Konuyla ilgili yaklaşık son bir aylık süreçte iyibilgi’de çıkan özel haber ve dosyalar sırasıyla şöyle:

"'Buğday operasyonu' başladı!" haberi için tıklayınız!

"'Buğday operasyonu' Türkiye'yi vurdu" haberi için tıklayınız!

"Sarı alarm:Ekmek yok, pasta yiyeceksiniz!" haberi için tıklayınız!

"Su ve buğday krizi: Soğuk Savaş kapıda" haberi için tıklayınız!

"Alarm! Türkiye’nin suyu yabancılara satılıyor!" haberi için tıklayınız!

ABD’de başladı, tüm dünyayı vurdu!

Dizinin ilk gününde bugüne kadar ki haberlerden derlemeler üzerinden sürecin gelişimini ortaya koyacağız.

Ardından da Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin ile birlikte ‘Tam olarak ne oluyor’ sorusunun yanıtını arayacağız.

Zira gelişmeler gerçekten de kafa karıştıracak denli karışık.

Yetkililerin yaptıkları açıklamalar dahi çelişkili. Konuyla ilgili geçtiğimiz günlerde açıklama yapan Tarım Bakanı Mehdi Eker, “Sorun yok, spekülatörler olayı büyütüyor’ dedi, ardından 180 derecelik bir dönüş yaptı ‘Birkaç gün pirinç tüketmeyin’ diye vatandaşlara tavsiyede bulundu.

Her iki gelişmeyle ilgili daha geniş bilgi için tıklayınız!

Tarım Bakanı: Stok sorunumuz yok

Tarım Bakanı: Birkaç gün pirinç almayın

Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin:
‘OFİS ACİLEN İTHALAT YAPMALI’

Yetkin'in iyibilgi'ye yaptığı açıklamalar şöyle:

Dünyada bir kriz var. 2007’den kalan bir kriz. Kuraklık, petrol fiyatlarının artması gibi nedenlerle tarımsal üretimde bir daralma var. Bunun sonrasında dünyada tarım ürünlerinde fiyatlar arttı.

Tabi Türkiye de buna kayıtsız kalamadı. Hem de dünya ortalamasının üzerinden bir yoğunlukta. Çünkü Türk tarımında son yıllarda çıta giderek düşüyor.

Çeltikte, hububatta, yağlı tohumlarda, yem ve endüstriyel bitkilerde açığımız var.

Tüm bunların üzerine arz-talep dengesini bozmak üzere politika güden spekülatörler kuraklık adı altında bu durumu kullandı ve şu an ki gıda anarşisi, gıda terörü ortaya çıktı.

Meselenin özeti budur.

Elinde mal olan ülkeler Türkiye’ye yüksek fiyata mal satmak üzere kuyruğa girmiş durumda. Adeta açık denizlerde gemiler bekletiliyor.

Türkiye’de ise tam bir başıboşluk ve denetimsizlik var.

Toprak Mahsulleri Ofisi’nin güçlü olması ve tansiyonu düşürmesi lazım. İthalat yapılarak piyasa düşürülmeli.

Durumumuz iyi değil.

EKSTRA BİLGİ:
ÇIKAN HABERLERE YAKIN PLAN!

Pirincin fiyatı 3 ayda 6 kat arttı!

Referans’taki haberi göre pirincin fiyatı son üç aydaki zamlarla üreticiden market rafına gidene kadar 6 kat arttı. Sektörde piyasada yeterli pirincin olmasına rağmen yaratılan kaosun Ramazan'da yaşanacak fiyat artışlarına hazırlık olduğu belirtiliyor.

TMO'nun elindeki 31.4 bin ton çeltiği satmasıyla alevlenen pirinç piyasasında fiyat artışlarındaki hız şimdilik kesilmiş gibi görünse de şimdi de Ramazan fırsatçılığı tartışması yaşanıyor. Pirinçte yaşanan fiyat artışının ne kadar çarpıcı olduğunu ise tarladan market raflarına kadar gelen süreç ortaya koyuyor.

Referans’taki “Spekülatör 150 bin ton pirinci Ramazan'a saklıyor” haberi için tıklayınız!

Dünyada durum ne?

Vatan’daki haber ise gıda fiyatları artışının sınırlarımız dışındaki boyutun ortaya koydu. Habere göre son üç yılda yüzde 83 oranında artan dünya gıda fiyatları nedeniyle açlıkla yüzleşen 37 ülkede yüzbinlerce insan sokaklara döküldü, göstericiler güvenlik görevlileriyle çatıştı. Sadece Kamerun’da son 3 ayda 40 gösterici hayatını kaybetti. Dünya, gıda fiyatlarındaki artışın tetiklediği yeni bir savaşın eşiğinde!

İşte dünyadaki yiyecek savaşları:

Haiti: Temel gıda maddesi pirincin yüzde 80’ini ithal eden

Haiti’de, 50 kiloluk bir pirinç torbasının satış fiyatı son 1 haftada 35 dolardan 70 dolara çıktı. Halk da iki haftadır, hükümet karşıtı gösteriler için sokağa döküldü. 5 Haitili hayatını kaybetti. Gösteriler nedeniyle Başbakan Jacques Edouard Alexis, istifa etmek zorunda kaldı.

Bangladeş: Pirinç fiyatlarının artışı protesto eden 20 bin tekstil işçisi maaşlarının yükseltilmesi için başkent Daka’da gösteri düzenledi. Gösteriye polis müdahale edince ortalık birden savaş yerine döndü. Göstericiler, etraftaki dükkanlara ve araçlara saldırdı. Birçok araç ateşe verildi.

Mısır: 76 milyonluk ülkede nüfusun yüzde 40’ı günlük 2 dolar gelirle yaşam savaşı veriyor. Fakirlik bu denli derinken, son birkaç ayda yemeklik yağ ve pirincin fiyatının iki katına, fırınlarda ekmeğin fiyatının beş katına çıkması sonrası sokağa dökülen halk polisle çatıştı, 11 kişi öldü.

Pakistan: Tahıl fiyatları artınca, halk ambarlara saldırdı. Tahıl ambarlarının güvenliğini sağlamak için ordu alarma geçti.

Kamerun: Afrika ülkeleri Burkina Faso, Moritanya, Fildişi Sahilleri, Senegal, Etiyopya, gibi ülkelerde son aylarda gıda zamları nedeniyle yapılan gösterilerden çok sayıda insan yaşamını yitirdi. Sadece Kamerun’da 3 ayda polisle çatışan 40 kişi öldü.

Özbekistan: Özbekistan, Yemen, Bolivya ve Endonezya’da gıda fiyatlarının artışını protesto eden onbinlerce insan sokağa döküldü.

“Gıda savaşları başlıyor” haberinin devamı için tıklayınız!

Dünya Bankası’ndan korkunç uyarı:
Gıda fiyatları böyle yükselirse 100 milyon insan açlıktan ölür!

Dünya Bankası Başkanı Zoellick, gıda fiyatlarının son 3 yılda ikiye katlanmasının yoksul ülkelerde geliri düşük 100 milyon insanı açlık tehlikesi ile karşı karşıya bıraktığını söyledi. The Food and Agricultural Organization (FAO) araştırmasına göre ise bu yıl 36 ülkede toplam tam 1.1 milyar kişi gıda yardımına muhtaç olacak!

Sorunun bir ayağı da bioyakıt!
Brezilya’da üretilen her 3 ton mısırın 2’si bioyakıt oluyor

Petrolün varil fiyatının 100 doları geçmesi, yağlı tohumlardan bioenerji üretimini son zamanlarda çok cazip hale getirdi. Dünya 2000 yılında her gün 2.1 milyon varil petrole eş değer bioyakıt üretirken, bu miktar 2007 sonunda 16.2 milyon varil petrole eş değer bioyakıta ulaştı.

2007’de dünyadaki tarım alanlarının yüzde 6’lık bölümünden elde edilen ürünün bioyakıta dönüştüğü tahmin ediliyor. Bu oran özellikle ABD ve Brezilya’da inanılmaz boyutlara ulaştı. ABD mısır üretiminin üçte birinin bu yıl bioyakıt üretimi için kullanılacağı tahmin ediliyor. Brezilya’da ise üretilen her 3 ton mısırın 2 tonu bioyakıta dönüşüyor.

AÇLIK: Örtülü bir psikolojik savaş mı?


1) Küresel ısınma ve çevre duyarlılığı kavramı genel olarak dünyada bilinir hale zaten getirilmişti. ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore’un tüm ülkelerin sinemalarında vizyona giren filmi ve seri halde yine dünya ülkelerinde verdiği (Türkiye dahil) konferanslar bu konuya bakışı ama daha çok “inancı” anımsattı, pekiştirdi, yerleşikleştirdi.
2) Bundan sonra gelecek tüm afetler artık bu “nedenle” olacaktı. Çin küresel ısınmaya ek olarak ayrıca tarım alanlarında bir afet yaşadı.
3) Bu afetin hemen ertesinde dünya tahıl borsasının merkezi sayılan ABD’de tahıl fiyatları sadece bir-iki gün denebilecek şekilde yükseldi. Ancak bu olduğunda yeknesak ikazlar dışında bir gıda krizinden bahsedilmiyordu. Spekülatörler ABD dahil bir çok ülkede fiyatların “uçmasını” sağladı. Ayrıca büyük miktarlarda stok yapıldığı bilgileri sızmaya başladı.
4) Küresil gıda krizi olduğu tüm dünyada hemen aynı zamanlama ile basına sürüldü. Türkiye’de bundan payını aldı, alıyor.
5) Türkiye’de, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin alım ve satımları ile ilgili olarak geçen yıldan kaldan bir seri spekülasyon ortaya atılmaya başladı. Bunlar içinde, elde yeterince stok bulunmayışı ve bu senenin rekoltesin çok düşük kalacağıydı. Bu konu üzerinden yapılan spekülasyonların ne kadarlık bir ekonomik paya denk düştüğü bilinmiyor.
6) Hemen ardından IMF ve Birleşmiş Milletler başkanlarının ağır açıklamaları geldi. Yılda ortalama 30 milyon kişinin açlıktan hayatını kaybettiği dünyamızda bu sene 100 milyon kişinin öleceği, dahası açlığın politik sonuçları, isyanlar ve kalkışmalara neden olacağı tüm dünyaya duyuruldu.
7) Dünya ve ABD diplomasinin ikon ismi Henry Kissinger, Washington Post Gazetesi’ne bir yazı yazarak, dünyanın odak noktasının, kriz noktasının “doğu pasifik olduğunu”, küresel tüm meselenin burayı kilitleneceğini yazdı. En önemli konu buydu! Bir okurumuzun anımsattığı Kissinger'ın meşhur sözü akıllara gelmeli; "Gıda'ya hakim olan bölgelere, enerjiye hakim olan devletlere, paraya hakim olan dünyaya hakim olur".
8) “Açlıktan ölüm” denince ilk akla gelen Afrika’nın ismi pek zikredilmiyor. Elbette Afrika da dahil ama net biçimde görülüyor ki, doğu pasifik ülkeleri bu krizin ana hedefi durumunda. Genel olarak Çin ve Hindistan’ın periferisindeki tüm ülkeler diyebiliriz! Japonya hariç!
9) Bölgede bulunan bir düzineden fazla ülkede-ki ilginçtir bu ülkelerin neredeyse tamamı ciddi pirinç üreticileri ve ihracatçıları-bir anda anormal fiyat yükselişleri yaşamaya başladılar. Bir çoğu ihracata kotalar getirmeye başladı. Hatta içlerinde ithalat girişimlerinde bulunmaya başlayanlar oldu.
10) Bu arada “konuyla” ilgisi olmayan küçük ülkeler tarif uygunsa can çekişmeye başladı. Orta pasifikte bulunan minik ülkeler parasıyla ve sadece 1.5 milyon ton gibi sınırlı miktarda buğdayı bile bulamamaya başladılar. Oysa var ama verilmiyor.
11) Kargaşa içinde, makul sesler hiç duyulmadı. Örneğin IMF politikalarını eleştirisiyle tanınan bazı ciddi Alman kuruluşları gıda krizinin nedeninin, Batı ülkelerinin üretici ülkeleri “bio-yakıt” kullanmaya teşvik etmeleri nedeniyle yaşandığını söylemeye başladılar. Bu teze göre, gıda yakıta dönüştürülüyordu ve nedeni elbette “çevre kirliliği nedeni”, havanın kirlenmesi yüzünden yine küresel ısınma!
12) Büyük Ortadoğu Projesi yani BOP’un kuzey yarım küreyi etkilediği alanda unutulan bir nokta var. O da aynısının doğu pasifik bölgesinde hamileri tarafından uygulandığı! Eş zamanlamayla ve değişik yöntemlerle.
13) Türkiye’ye gelince. Gıda krizinin tam neresindeyiz bilinmiyor! Var mı yok mu tamamen şüpheli. Resmi açıklamalar rahatlatıcı boyutta normal olarak. Ama kuraklık? Yanıtı yok. Belki şu yanıt olabilir. Konya-ki Türkiye’nin tahıl ambarlarından biri sayılıyor-üretimde bu yıl rekor kırılacağını söyledi! Yine de kesin sonuç 15 Mayıs’ta belli olacak.
14) “Son” madde size ait. Burayı okurlarımız dilediği gibi tamamlayabilir!

www.iyibilgi.com özel Ömer Çakkal

14 Nisan 2008 Pazartesi

Stresi azaltan 6 tavsiye...


Stres çağımızın en büyük dertlerinde.. İşte size bunun başetmek için 6 pratik öneri...

Kendinizi baskı altında hissettiğinizde adrenalin salgılarsınız. Adrenalin karaciğerin, fiziksel aktiviteniz için gerekebilecek enerji kaynağı şekeri depolamasını artırır.

Eğer vücudunuzdaki hazır enerji kaynağını kullanmazsanız yani koşmaz, kavga etmez, enerji harcamazsanız tehlike bu noktada başlar. Kandaki şeker asla kullanılmadığında yağ olarak depolanır.

Bu nedenle kilo alabilirsiniz. Stresin ilk olumsuz yönü budur. İkincisi ise, stres nedeniyle kapasitenizin üzerinde çok aşırı enerji harcayabilirsiniz. Bu durum bağışıklığınızı zayıflatır ve hastalıklara karşı korunmasız kalabilirsiniz. Bu halka sürekli tekrarlandığında yaşamınıza bile mal olabilir.

Stres faktörlerinizi belirleyin!
Günlük yaşamınızda stresten uzak durmanın ve stressiz yaşamın yolları..

Kafeini bırakın
Kafein, adrenalini serbest bırakır ve artırır. Bu nedenle kahve içmeyi bırakın, bunun yerine kafeinsiz içecekleri veya bitkisel çayları tercih edin..

Meditasyon yapın
Düzenli olarak meditasyon yapın.. Bu sizin günlük streslerden arınmanızı ve kan basıncınızın azalmasını sağlar..

Derin nefes alın
Derin nefes almak stresi azaltır. Düzenli nefes egzersizleri yaparak, vücudunuzu arındırıp canlandırabilirsiniz. Her nefesi dışarı verişte beyninizin rahatladığını ve kan basıncının düştüğünü hissedeceksiniz. Tepeden tırnağa rahatlayıncaya kadar nefes alıp vermeye devam edin.

Dağınıklığı toparlayın
Kendi iyiliğiniz için aklınızdakileri ve yaşadığınız ortamı düzenleyin.. Çözümsüz sorunlar, sizi bekleyen işler stresinizi artırır. Sorunlarınızı gözden geçirin ve aklınızda tutmayın.. Aynı şekilde dolabınızı, çekmecelerinizi temizleyin.. Rahatladığınızı hissedeceksiniz. Genel temizliği 6 ayda bir tekrarlayın..

Programınızı hafifletin
Takviminize göz atın.. Not aldığınız fakat yetişemeyeceğiniz aktiviteleri gözden çıkartın.. Bazı şeyler için gerçekten vaktiniz varsa kendinize ayırın. Bugünde tüm haftayı veya günü değerlendirin, yalnız kalın ve dinlenin..

Perspektifinizi sınırlamayın, bakış açınızı genişletin..
Gün içinde neyin sizde strese neden olduğunu anlamaya çalışın.. Birçok iş yapma zorunluluğu sizi sıkıntıya sokuyor olabilir. Stres yaratan konulara bakışınızı genişletin.. Gerçekte olmayacak riskleri veya olumsuzlukları düşünmüş olabilirsiniz. Olumsuz şeyler düşünmeyin.. Bu önerileri günlük yaşamınızda uyguladığınızda hayatı daha sağlıklı, güçlü ve mutlu yaşayabilirsiniz.

mynet

13 Nisan 2008 Pazar

Güzel Bir Haftaya Başlamak...


Büyük ölçüde elinizde olan birşeydir.

Bütün yapmanız gereken zihninizden tarifleri ve tanımları mümkün olabildiğince silmek. Şöyle ki; ödememiz gereken faturalar, bitirmemiz gereken işler ve daha birçok sorumluluğumuz, bunları gerçekleştirmediğimiz takdirde olacaklarla zihnimizi kurcalar, sinirlerimizi bozar.

Bir an için gözlerinizi kapatın ve bu hafta yapmanız gereken hiçbir şeyi yapmadığınızı ya da yapamadığınızı hayal edin. Neler olabilir? Ödemediğiniz faturalar nedeniyle mahkemeye verilebilirsiniz (acaba?), bitirmediğiniz işler nedeniyle ciddi biçimde azarlanabilirsiniz (bundan tam olarak emin misiniz? bu hafta işinizi kaybetmeniz olası mı?), aramadığınız arkadaşlarınız sizi sonsuza kadar terkedebilirler (mantıklı olun!), vs., vs.

Şimdi de yeni bir olasılığa doğru bir yolculuk yapalım. Yukarıda yazdıklarımı zaten daha geçen haftadan yapmamış olduğunuzu, hatta belki bir aydır yapmıyor olduğunuzu düşünelim. Ne olur? Bu hafta başınıza gelebilecek en kötü şey nedir? Mahkemeye verilirseniz ne olur? İşten atılırsanız ne olur? Kiranızı ödeyemezseniz ve ev sahibiniz evi boşaltmanızı isterse ne olur?

Ben bir ipucu vereyim. Kötü olarak etiketlendirdiğimiz şeyler olur. Bunların sonucunda birşeyler olur ve biz onları iyi ya da kötü olarak ikiye ayırırız.

Bu biraz çocuk eğitiminde askerle, polisle, hocayla hatta arapla korkutulmaya benziyor. Bir ibadet yerinin kutsallığını sağlayan nedir? Büyük ölçüde zihninizdeki imajdır. Çevredekilerin konuşmalarına karşı hassas olan birinin karşısına çıkıp ana avrat dümdüz küfür edildiğinde o kişinin başından aşağıya kaynar sular dökülmesine neden olan şey nedir?

Ölüm, hastalık, kötü olaylar karşısındaki korkularımızın sebebi bu olayların kendisi midir? Yoksa onlara atadığımız anlamlar mıdır?

Şimdi başka bir hayal kuralım:

Gözlerinizi kapatın ve iki hafta sonrasına gidin. Bugün başlayan hafta içerisinde yapabileceğiniz birçok şeyi yapmadığınız için sıkıntı içinde olduğunuzu hayal edin. İçinize kapandığınızı, bir an evvel uykuya dalmak istediğinizi ve içinizden şu sözleri geçirdiğinizi düşünün: “Keşke şimdi iki hafta öncesinde olsaydım!”

Size iyi bir haberim var; şu anda tam iki hafta öncesindesiniz. Yaşamınızı iyiye doğru şekillendirmek bugün yapacaklarınıza bağlı.

Hali hazırda geleceğe göre geçmiş bir tarihte bulunmanın tadını çıkarın ve avantajını kullanın. İki hafta sonra keşke almasaydım diyebileceğiniz ayakkabıları bugün almama şansınız var. Ya da iki hafta sonra keşke yemek teklifini o gün kabul etseydim diyeceğiniz kişinin teklifini bu hafta kabul etme şansınız var. Zamanda geriye dönmek ister ya insan, işte dönülebilecek en uygun, en gerçekçi zamandayız şu anda.

Zaman zaten izafidir. Zamanı biçimlendirmek, “inansanız da inanmasanız da” değil, “isteseniz de istemeseniz de” sizin elinizde.

Bu anlattıklarımı uygulamak için ilk adımı atmak istiyorsanız size bir ipucu vereyim: Siz bu dünyada yaşayan en önemli insansınız.

kaynak : http://hayatkisa.com/guzel-bir-haftaya-baslamak/

Bana Bir Masal Anlat Baba....



radyo