Hosgeldiniz...

...Biz Bir Aileyiz...

20 Eylül 2008 Cumartesi

Patani’deki Müslümanlara zulüm...

Tayland Ordusu’nun işgali altındaki Patani’deki toplama kamplarında Müslümanların büyük zulüm gördüğü ortaya çıktı.

Budist Tayland Yönetimi’nin medyaya uyguladığı baskı ve engellemeler nedeniyle, Patani’de yaşanan zulmün boyutları kamuoyuyla yeterince paylaşılamıyordu.
Patani’deki toplama kampları’nın fotoğrafları ülkede yaşanan acıları bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Tayland’ın güneyinde bulunan Patani’de toplama kampları Müslümanlarla dolu. 5 milyon Müslüman’ın yaşadığı Patani’de 30 bin kişi Yala, Narativa, Satun ve Songlo’daki toplama kamplarında tutuluyor. Aralarında kadın, yaşlı ve küçük yaştaki çocukların da bulunduğu bu toplama kamplarında sık sık işkence, tecavüz ve darp olayları yaşanıyor.
Toplama kamplarında tutulan mahkûmlar arasında âlimler, öğrenciler ve öğretmenler çoğunluğu oluştururken; bu kamplar medya ve insan hakları örgütlerinden özenle saklanıyor.

Ebu Gureyb’ten farkı yok
Patani’deki toplama kamplarının görüntüleri insana Irak’taki Ebu Gureyb Hapishanesi’ni hatırlatıyor. Üstleri çıplak bir vaziyette kampta tutulan mahkûmların bir çoğunun vücudunda darp izleri bulunurken, Patanili Mahkumlar son derece bitkin, zayıf ve üzgün gözüküyor.
Ayrıca mahkumların vücuduna askerler tarafından rakamlar yazılmış. Tayland Askerleri Patanili Mahkûmlara seslenecekleri zaman isimle çağırmak yerine bu rakamları kullanıyorlar.

Patanili kadın mahkûmlar ise daha çok Narativa’ya bağlı Galuvo Köyü’ndeki bir toplama kampında tutuluyor.
Patanililer, 100’den fazla kadın mahkumun tutulduğu bu toplama kampında kadınlara askerler tarafından sistematik olarak tecavüz edildiğini söylüyorlar.
Bu kamptaki kadın mahkumların bir çoğu Tayland Ordusu’na karşı savaşan direnişçilerin hanım ve akrabalarından oluşuyor.
Patanililer ırk olarak tıpkı Malezyalılar gibi Malay Irkı’ndan geliyorlar. 12. Yüzyıl’da Çin’e ticaret için giden Arap tüccarlar vasıtasıyla İslam’la tanışan Patanililer 15. Yüzyıl’da Patani İslam Krallığı’nı kurdular. İslam Krallığı döneminde Patani Güneydoğu Asya’nın en önemli ilim, kültür ve ticaret merkezi haline geldi. Yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengin olan Patani, 1900’lü yılların başında İngilizler tarafından işgal edildi.
İngiliz işgaline karşı çıkan Patani Halkı’nın bu direnişi Osmanlı Sultanı Abdulhamid Han tarafından yoğun şekilde desteklendi. İngilizler, tıpkı Ortadoğu’da yaptıkları gibi Güneydoğu Asya’yı da cetvellerle sınırlara ayırdılar ve Patani’yi Budist Tayland Hükümeti’nin yönetimine verdiler.
Şafi Mezhebi’ne bağlı olan Patani Halkı, Güneydoğu Asya’nın en dindar halkı olarak biliniyor.
11 Eylül Saldırılarının ardından ABD tarafından terörizmle mücadele kapsamına alınan Patani, bizzat Bush tarafından “Güneydoğu Asya’nın Afganistan’ı” ilan edilmişti. Tayland Yönetimi, Patani’deki bağımsızlık mücadelesini bastırabilmek için özellikle ABD, İngiltere ve İsrail’den destek alıyor.

kaynak : http://www.ihh.org.tr/Duenyadan-Haberler-Ayri.49+M5167d7941b6.0.html

17 Eylül 2008 Çarşamba

Kapı çalar...





Kapı çalar...
Sabahın erken saatlerinde. Açarsınız. Sütçünüzdür gelen. Sütçünün litreliğinden kabınıza dökülen beyazlıkta sabahın güzelliğine kavuşursunuz. Gözünüzde pırıl pırıl bir sabah kahvaltısı canlanır. İçinizden "bugün kahvaltıyı bahçede yapalım" diye geçirirsiniz.

Kapı çalar...
Gelen postacıdır. Kucağında büyükçe bir paket. Uzattığı kağıda imza atarsınız. Daha önceden ısmarladığınız kitaplara kavuşmanın sevincini yaşarsınız. Zaten tatilde olduğunuzdan bu kitaplara çok ihtiyacınız vardır. "artık canım sıkılmayacak " deyip keyiflenirsiniz. En çok merak ettiğinizi alıp şezlonga uzanırsınız.

Kapı çalar...
Kapıya koşarsınız. Yıllardır görmediğiniz bir dost gelmiştir. Sevinirsiniz. Sohbetleriniz saatler boyu hatta bütün gün sürer. "yaşamak ne güzel" dersiniz içinizden. Hele böyle dostlar varken.

Kapı çalar...
Dürbünden bakarsınız. Kimseyi göremezsiniz. Dönüp yeniden koltuğa gömülürsünüz. Bir daha çalar. Bakarsınız, yine kimse yok. Tam o sırada bir daha çalınca kapıyı açarsınız. Komşunuzun oğlu, elindeki sopayla zile uzanmakta. Meğer tuzları bitmiş. İçeriden tuz getirirken kendi kendinize söylenirsiniz. "elbette göremem. Keratanın boyu bir metre." bu küçük hadise neşelendiriverir ortalığı.

Kapı çalar...
Düşüp bayılacak kadar şaşırırsınız. Askerdeki oğlunuz haber vermeden izne çıkmıştır. "oğlum benim" diye hasretle kucaklarken gözyaşlarınızı zapt edemezsiniz. Mutluluğunuz oğlunuzun izni kadar uzar...

Kapının her çalışında sanki mutluluğa koşmaktasınız. Huzur tüter gözlerinizden. Her sessizlikte kulaklarınız zil sesi arar...

Ve kapı çalmaz...
O gün en büyük misafiriniz gelir. Adeta kapıyı kırmıştır. Alıp gider sizi, şaşırırsınız. "niye haber vermedi?" diye içinizden geçirirken; "doğduğundan beri zile basmaktayım" der. Bir şeyler söylemek istersiniz o an. Ama o andan sonra diliniz dönmez. Ölüm sessiz sedasız gelivermiştir.



CAN DÜNDAR


kaynak : http://leyl67.blogcu.com/kapi-calar_19275191.html

Kapalı Kapılar ...




Kapalı kapılar var hayatımızda..

Nicedir açmadığımız, bilerek kapattığımız, üstüne kör bir kilit vurduğumuz kapılar..
Bazen açmaya korktuğumuz, bazen ardındakilerle yüzleşmekten çekindiğimiz kapılar..
Eski bir dostluk bazen, eskiden yapıp ettiklerimiz bazen..
Eski “biz”, eskimeyen izlerimiz..


Kapıların ardında kalan..Hayatımızdan uzak durmasını istediklerimiz.
Cesaretimizdir bu bazen, bazen yenilgimiz..Bazen hayretimiz, bazen isteklerimiz.
Ne çok kapıyı kapattık dostlar, ne çok kapı kapandı yüzümüze.
Nasıl kapılar açıldı, kapattıklarımızın yerine?...
Masumiyeti, insafı kapatan insanlar gördüm, üzerlerine kör bir kilit taktıklarını..

Anahtarlarını da dipsiz kuyuya attıklarını..


Nice erdemin üzerine kapatılan kapıların yerine, ardına kadar zevk-ü sefanın

ışıltılı kapılarının açıldığına şahit oldu bu yeryüzü..
Kendisini sevenlerin üzerine kapılar çarptı yeryüzünde kimileri..
Kimileri kendini gelip geçici “dünya”ya kapattı..
Dünya, sadece kendisi için yaşayanlara en büyük kapalı kapı oldu...


Kapattık bazı kapıları

Kapattık bazı kapıları dostlar…kör bir kilit vurduk üzerlerine..
Şimdi açılırlar mı yeniden, en tılsımlı sözleri söylesek?..
Yahut yeni kapılar açsak, kaybettiklerimizin peşine düşsek..
Kör kilitli kapıları açmak gerek dostlar..Biraz cesaret gerek belki..
Gerçeklerle yüzleşmeye cesaret, gerçekleri kabullenmeye cesaret..
Ve gayret, ve gayret…

Sevgiyle çaldığınız tüm kapıların ardına dek açılması dileğiyle

kaynak : http://sonkapi.blogcu.com/Makale+/page2
resim : http://cennetcehennem.blogcu.com/-_2207615.html

KAPILAR...


KAPILAR...


Hergün pek çok kez açıp kapattığımız kapılar..Aslında hayatımızda ne önemli bir yer tutar hiç
Düşündünüz mü?…Kapılar olmasaydı,halimiz nice olurdu…
Gelin birlikte bir hayal alemine dalalım.gercegi ve hayali birlikte yaşayalım…

Hali vakti yerinde olanlar .ilk hedef başlarını sokacak bir ev düşü kurarlar.
Ama önce kapıdan başlarlar…Şöleee gösterişli bir kapı.Herkesin zevki birinci mevkiiii..
Kimi ahşap ister.kimi güvenlik için bilmem kaç noktalı kilit sistemi olan çelik kapılar..
Zannederler ki ağır kapı.kaliteli bir yaşamın simgesidir…
Bir haneye kapısından bakarak orada yaşayanların sosyal durumlarını ayna gibi görebilirsiniz..
Yada bir zamanlar duruşundan ,çok şaşalı.bir hayatın geçtiği belli olan.ama kaderine terk edilmiş.eski kapılar…viran kapılar…ben böyle kapılara baktıgımda,her şeyin birgün bitecegini düşünürüm…yaşanan ve biten hayatların ,birinci el tanıklarını saygıyla selamlarım…
Ne yaparsanız yapın ,asla konuşturamazsınız.onlar sessiz ve sadık dostlar gibidir.
Zaman zaman köhne hurdalıklarda rastlasınızda asaletleri yüzlerinden bellidir…
Yokolurlar…ama konuşmazlar….bu yüzden kapılarınızı çok sevebilirsiniz.
Bu kapılar varya bu kapılar ..uzun mevzulara, gebedir.daha cümle kapısından içeri giremedik…bir adım atalım.ve antreye dalalım…elimiz kolumuz dolu.ilk adımda mutfakda olmalıyız.yükümüzden kurtulmalı ve tuvalete dalmalıyız.zaten yolda,tanker gibi sallana sallana,wc nin hayaliyle gelmedik mi?
Soyunup dökünmek an meselesi.ohhh nihayet tuvaletteyiz…kapıyı kapadık.artık kendimizle başayız…iyiki bu kapılar var.yoksa çoluk çocuğa maskara olmak da var…kokusu da cabası…
Eh artık işimiz bitti.suyumuz akıyorsa bir de duş alıp çıkmışsak ne ala…
Yıkanmak gibisi var mı.?yok elbette.üstelik yıkanırken ruhumuzda dinlenir.suyu sevenler bunu bilir…
Biraz zaman geçirdik.karnımız da doyurduk.sıra geldi yatak odasına ..dinlenmek gerek.yarın iş var.bazı insanların hayatı iş ve ev arasında gelir geçer.gergef gibi sekmeden bir sıra.aynı monotonlukta.aynı hizada…bu yüzden yatak odasının ayrı bir değeri vardır kapısının…
En çok sırları o bilir.o saklar.
Cilveliyse eşin.başı ağrımıyorsa sık sık.hayatı paylaşmayı biliyorsa…sakin bir ruhun dinginliğinin ruhun boşalmasında olduğunun farkındaysa.yani kadın gibi kadınsa…
Eşinde arıyorsa diğer yarısını….bu kapılar nasılda gerekli…
Ancak biraz sessiz olmalı.yan odada çocuklar.belki vefalı evlat… anası babası da olabilir
Aman biraz dikkat.iki kişi arasında yaşanalar ..iki kişi arasında kalmalı.tek şahit kapılar…
Büyüyen cocuklara.,için için ağlayanlara.süslenenlere püslenenlere. Sevinenlere.dertlenenlere
Kendini arayanlara.bulamayanlara.hemen hemen herkese.lazım değil mi şimdi kapılar…?
Şakası gerçeği.hayatımız kapılar ardında,biraz dışında, iç içe birlikte geçiyormuş…
Kapılarımızı sevelim.yerli malı kapılara yönelelim…sırlarımızı el kapılarına vermeyelim
Hele Amerikan kapılarından uzak duralım.bu namusuzların kapıları casus bile olabilir..demedi demeyin…
Az kullandığımız.ara sıra dokunduğumuz kapıları saymıyorum..onlar önemsiz.ama gerekli kapılar..
Garaj..kiler.bodrum ..çatı kapıları mesela…
Bu kapılar var ya bu kapılar…
İyiki varlar…sizce de haksızmıyım dostlar…


Turgut Cengiz eylül denemeleri 2008

resim : http://forum.arkitera.com/attachments/mimari-fotograf/8173d1198942635t-kapi-kapi-jpg

15 Eylül 2008 Pazartesi

yorumsuz...

Endonezya'da Ramazan ayı dolayısıyla bir zenginin yardım dağıtımı sırasında çıkan izdihamda 21 kişi öldü.



kaynak: http://galeri.internethaber.com/gallery.php?id=2036

14 Eylül 2008 Pazar

BEN YİNEDE UMUTLUYUM...


BEN YİNEDE UMUTLUYUM

Sonsuzluğa bakar oldu gözlerim
Dile gelmedi öfke dolu sözlerim
Mutluluğu unutsada gelecek günlerim
Ben yinede yarınlarımdan umutluyum



Acılarım oldu soframda aşım
Daha dolmadı benim çileli başım
Her gülen yüzü sandım arkadaşım
Ben yinede dostlarımdan umutluyum



Allah’tan herşeyin hayırlısını istedim
Sevda türküsüyle halaylar çekmedim
Kalbimin anahtarını, kimseye vermedim
Ben yinede aşktan yana umutluyum



İşimde dolaşır durur bir çiban başı
Doluyada atsam elimi, boşa çıkar tası
Kitaba baksamda, tutmaz bunun hesabı
Ben yinede emeğimden umutluyum

kaynak : http://www.edebiyatdefteri.com/siir/100464/ben-yinede-umutluyum.html
Resim . Eda APAYDIN

Oruç Millet Mektebidir ...

Oruç Allah’a itaattir. Müslüman oruç tutarak sınırsız bir sevaba erişir. İyiliklerde genel kural bire on sevap iken bu kural oruç hakkında işletilmez ve Allah oruç tutanlara sevabını ölüsüz-sınırsız vereceğini vaat etmiştir: “Oruç benim içindir ve karşılığını ben vereceğim.” Oruç tutan oruçlulara has olan cennetin reyyan adlı kapısında girmeye hak kazanır. İşledikleri günahların azabından oruç sayesinde kurtulur. Oruç bir yıldan diğer yıla aradaki günahlara kefarettir. Oruç sayesinde müslümanın işleri doğru olur, yola girer. Çünkü oruç takvayı gerçekleştirir. “Ey iman edenler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, takvaya erişesiniz diye size de oruç farz kılındı.”
Oruç Müslümanların pek çok güzel haslet kazanacağı büyük bir millet mektebidir. Nefisle mücahede, arzulara karşı koyma, şeytana karşı direnme. Bu sayede sabrı öğrenir. Meydana gelebilecek sıkıntılara göğüs germeyi öğrenir. Çünkü önünde lezzetli yemek varken yemez, berrak, soğuk,tatlı su varken içmez. Çünkü ilahi izni beklemektedir.
Oruç insana ilahi murakabeyi hatırlatır, çünkü oruçlu bunu tecrübe eder, oruçlu olduğunu sadece kendisi bildiği halde yemez, içmez, çünkü Allah’a söz vermiştir, izin verilinceye, akşam oluncaya kadar yemeyecek, içmeyecektir.
Oruç iradeyi güçlendirir, karar vermeyi ve işi sonuçlandırmayı öğretir. Zihni saflaştırır. Fikri sağlamlaştırır. Hz. Lokman oğluna şöyle demişti: “ Oğulcuğum, mideni doldurursan fikrin uyur, hikmet susar, azaların ibadetten geri kalır.”
Oruç insana nizam ve kurallara göre yaşamayı öğretir. Oruçlular artık belli ve muayyen bir zamanda yerler ve içerler. Oruç doğu ve batıda Müslümanların birliğini hissettirir. Çünkü onlar aynı vakitte oruç tutarlar ve aynı vakitte iftar ve bayram ederler, çünkü onların rableri birdir, ibadetleri birliktedir.
Oruç insanda kardeşlik ve merhamet duygularını geliştirir. Müslümanlar arasında yardım ve dayanışma şuuru geliştirir.
Oruç kişinin kendisiyle hesaplaşmasıdır. Kendisini çeşitli sıkıntılara sokan isteklerine karşı koyarak, zararlı isteklerinden kurtulmasıdır. Arzularını dinine göre ayarlamasıdır. Peygamber Efendimiz “Ey gençler, içinizde evlenmeye gücü yetenler evlensin, çünkü evlenmek gözü ve ferci korur. Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun, çünkü oruç onu korur.”

kaynak : http://www.xn--eldivanmftl-0hbcba37c.gov.tr/ramazan/196-mekteptir.html

radyo