Hosgeldiniz...

...Biz Bir Aileyiz...

26 Haziran 2008 Perşembe

Kalp Kırmak

Büyük bir bardağa su koydular,
Suyun içine de bir bardak.

Keskin nişancıları çağırdılar:
"Dıştaki kırılmadan içteki vurulacak."

Kimse başaramadı bunu.
Silaha sarılanların boynu vuruldu.
Baktılar ki silah tutan kalmayacak.
Hocaya koştular:
"Bu iş ne olacak?"

Hoca dedi:
"Bu bir temsildir.
O silahla vurulacak,
Bardak içindeki bardak:
En büyük suç olan, kalp kırmak.

İnsana yakışan odur ki,
Bundan uzak durmak. Çünkü:
Kabe'yi yıkmaktan daha kötü,
Bir insanın kalbini kırmak!"

kaynak : http://mutluhayat.blogcu.com/18876101/

Herkesin Bir Meleği Var ...


Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazırlanan bir bebek varmış. Bir gün Yaradana sormuş:
- Yaradanim, beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler, fakat ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?
- Tüm meleklerin arasından senin için bir tanesini seçtim. O seni bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin sana her gün şarkı söyleyecek ve gülümseyecek. Böylece sen onun sevgisini hissedecek ve mutlu olacaksın.
- Pekiiiii... İnsanlar bana birşeyler söylediklerinde, dillerini bilmeden söylenenleri nasıl anlayacağım?
- Meleğin sana dünyada duyabileceğin en güzel ve tatlı sözcükleri söyleyecek, sana konuşmayı dikkatle ve sevgiyle öğretecek.


- Peki Yaradanim, ben seninle konuşmak istersem ne yapacağım?
- Meleğin sana ellerini açarak bana dua etmeyi de öğretecek.
- Dünyada kötü adamlar olduğunu duydum, beni kim koruyacak?
- Meleğin seni kendi hayatı pahasına dahi olsa daima koruyacak.
- Fakat ben seni bir daha göremeyeceğim için çok üzülüyorum.
- Meleğin sana sürekli benden söz edecek ve bana gelmenin yollarını sana öğretecek.

O sırada cennette bir sessizlik olur ve düyanın sesleri cennete kadar ulaşır. Bebek gitmek üzere olduğunu anlar ve son bir soru sorar:
- Yaradanım eğer şimdi gitmek üzereysem, lütfen söyle, benim meleğimin adı ne?
- Meleğinin adının önemi yok kulum, sen onu "ANNE" diye çağıracaksın.

kaynak : http://mutluhayat.blogcu.com/15818881/

Aslolan Yürektir...


Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini.



Yazan: Nazım Hikmet

kaynak : http://sevgistanbul.blogspot.com
resim : http://gathering.blogcu.com/3974330/

Güneşimin Önünden Çekil


Bir fıçıya su da konabilir şarap da. Zeytinyağı da konabilir, sirke de. Peki bir insan fıçıyı ev edinebilir mi? Evet, Diyojen bir fıçıyı ev edindi kendine. Yalnız ev mi, bir kürsü aynı zamanda! Atina sokaklarında yuvarlıyor evini ve sonra üzerine çıkıp sesleniyor zenginlere, keskin sirkeden daha keskin sözleriyle. Yargıçları kararları üzerinde yeniden düşünmeye çağırıyor. Erkekleri kadınsı hallerden kurtulup erkek, rahipleri riyadan kurtulup samimi olmaya çağırıyor. Halkı batıl inançlardan, askerleri zulümden soğutmaya çalışıyor. Sözünü kimseden sakınmıyor. Bir dilenciye kim ne yapabilir! Kim elinde fenerle güpegündüz Atina sokaklarında dolaşan bu meczuba hesap sorabilir! Kimse! Sadece sorabilirler: “Neden gündüzleyin fener?” Duymak için adam olmadıklarını, “BİR ADAM ARIYORUM!” sözüyle.

Diyojen yalın hayatıyla kısıtlı koşullarda bile mutlu ve bağımsız olunabileceğini göstermek istiyordu insanlara. Yoksa bir fıçıda yaşamayı teklif ediyor değildi başkalarına. “Hayatımda ne fazla ve ne eksik?” sorusunu sordurtmaktı maksadı. Sırf bu yüzden avucuyla su içen bir çocuk görüp maşrapasını kırdı. Ve yükseltti sesini binlerce yıl öteden duyulsun diye: “Bu çocuk bana hâlâ fazla eşya taşıdığımı öğretti!” Bu öyle bir tabloydu ki ünlü ressam Poussin “Diyojen Kâsesini Atarken” adını verip bu yoksulluğu zengin bir peyzajla insanlığa duyurdu.

"GÜNEŞİMİN ÖNÜNDEN ÇEKİL!" Bu azarı bir imparator duydu. Büyük İskender deniyordu ona. Diyojen’in şöhretini duymuş, şanını bu şöhretin yanına taşıyarak halka hoş görünmeyi ummuştu. Bir yanda Makedonya kralının parlak alayı, öbür yanda paçavralar içinde güneşlenen Diyojen… Biri yücelterek, diğeri aşağılayarak dünyayı kendine dar gören iki adam! İmparator ihsanda bulunmak istiyor: “Ne dilersen, yapayım!” Diyojen üzerine düşen gölgenin İmparator’a değil dünyaya ait olduğunu hissediyor ve elinin tersiyle itiyor bu gölgeyi: “Gölge etme başka ihsan istemem!”

Bu adamın yaptığı hakaret olarak algılanabilir belki ama öylesine bir heybeti vardır ki; İskender günlüğüne: ‘Hayatımda ilk kez gerçekten zengin bir adam gördüm, hem de dilenci kıyafetinin içinde. Anladım ki zenginlik paraya sahip olmaktan daha başka bir şey.’ diye yazacaktır…

Yazan: A. Ali Ural

kaynak : http://www.blogger.com/post-create.g?blogID=2295239171252266549
resim : http://img.blogcu.com/uploads/Kuzeyden_gunes.jpg

22 Haziran 2008 Pazar

Eda APAYDIN imzali Fotograflar...

Aramizda bir fotograf tutkunu varmis yeni haberimiz oldu :)
Eda`nin objektifinden fotograflari gormek icin ocüüye tiklamaniz yeterli...




kaynak : http://www.flickr.com/photos/22630092@N05/

radyo