Hosgeldiniz...

...Biz Bir Aileyiz...

11 Ekim 2008 Cumartesi


EŞK NEYSE ONU YAŞİYAH

Sen meni sev, men seni sevim
Sen menin için yan
Men seni severah yanim dutuşim
Glasik eşk neyse onu yaşiyah

Ya da sevme haberin olmasın
Men sana sevdalanıp dolaşim
Platonik eşk neyse onu yaşiyah

Sevdada oturah, yiyah içah
El ele olah, gan kusah
Tombilik eşk neyse onu yaşiyah

İstersen sevdandan kendimi kesim
Sağımı solumu doğriyim biçim
Psikopatik eşk neyse onu yaşiyah

Eyle sevah ki gara sevda olah
Araplara benziyeh gapgara olah
Gara eşk neyse onu yaşiyah

Yalan söylemiyah, hep dogru diyah
Beraber oturah beraber yiyah
Realist eşk neyse onu yaşiyah

Birbirimize türkü söyliyah, mizildiyah
El ele tarlalarda, bostanlarda gezah
Romantik eşk neyse onu yaşiyah

Kediyi, gudiği sen diye sevim
Sen de horozi, guliği men diye sev
Sembolik eşk neyse onu yaşiyah

Gel el ele tutuşip kendimizi elehtriğa verah
Zangir zangir titriyah, ölmiyah
Elektronik eşk neyse onu yaşiyah

Ahırlarda, komlarda buluşah
Tezek agalahlarının dibinde oturah
Otantik eşk neyse onu yaşiyah

9 Ekim 2008 Perşembe

Ayrilma Zamani...


İşinizi değiştirmeyi mi düşünüyorsunuz? Aşağıda bu ciddi kararı verebilmenizde faydalı olabilecek bir kaç öneri bulacaksınız.

"AYRILIK TATLI BİR HÜZÜNDÜR"
Shakespeare'in sevgiye dair söylediği bu sözü, aslında işten ayrılma anındaki ruh halimizi de çok iyi yansıtıyor. En iyi şirketlerdeki en iyi yöneticiler bile, kariyerlerinin belli dönemlerinde iş değiştirmeyi gerekli görebilir. İş yerinde kalma veya gitme kararı kariyerinizi etkileyebilecek kritik kararlardan biridir.


Buraya kadar

Birçoğumuz yeni bir işe başlarken neredeyse oradan emekli olacağımızı düşünerek işe başlarız, fakat olaylar her zaman bu şekilde gerçekleşmez. Zaman, ortam ve gelişen olaylar sık sık bizi ayrılma kararına doğru getirir.

Herşeyi yaptım. Öğrenme süreciniz durdu mu? Kendinizi geliştiremiyor musunuz? Yaptığınız iş size rutin mi gelmeye başladı? Ayrılma zamanı gelmiş olabilir.

Sorun şirkette. Şirketinizin karlı günleri mazide mi kaldı? Harcamalarınız kısıtlanıyor ve artık bıçak kemiğe dayandı diyorsanız, oturup düşünme vakti geldi demektir. Ayrılma kararı vermeden önce tekrar tekrar düşünmelisiniz; şirketiniz belki batıyor, belki de sadece duraklama dönemi geçiriyor olabilir. Yeniden yapılanma görev değişiklikleri, yeni kişilerin takıma katılması işte kalma veya ayrılma kararınızı çabuklaştırabilir. İşe başlayan yeni birinin yöneticinizle sizin aranızı açabileceğini düşünüyor veya yeni gelen bir kişiyle iletişim kurmak size zor geliyorsa ayrılma zamanı geldi demektir. Ama şunu da unutmamak gerekir ki, başlayacağınız yeni işyerinizde bir çok iş arkadaşınızla yeni ilişkiler kurmak zorunda kalacaksınız.

Artık işyerinizde yıldızınızın daha az parladığını mı düşünüyorsunuz? Göreviniz değişmiş, mevkiinizi kaybetmiş olabilirsiniz. Bazen performans değerlendirmeler hak ettiğiniz yeri göstermiyor olabilir. Hiç sizi dinleyen oldu mu? Tavsiyeleriniz uygulandı mı? Önemli toplantılara davet edildiniz mi? Çalıştığınız yerde alınan kararları en son siz mi öğreniyorsunuz? Aldığınız ücret sizi tatmin etmiyor mu? Eğer tüm bu soruların cevabı hayır ise ve düzeltilemez gibiyse ayrılma zamanı geldi demektir.


Artık gidiyorum

İşyerinizden ayrılma veya kalma sebebiniz somut nedenlere bağlı olmalıdır. İş değiştime kararını verdikten sonra kendinize güvenin ve yavaş yavaş hazırlanmaya başlayın.

Bir hedefiniz olsun. Kararsızlık ve yeniden düşünmeye başlama sizi zor duruma sokar ve güçsüzleştirir. Her zaman bulunduğunuz durumdan daha iyi bir duruma ulaşmaya çalışın. Bunun için acele etmeyin. Önünüze çıkan bir fırsat ne kadar cazip olursa olsun, öncelikle iş yerinizden neden ayrıldığınızı bilin ve aynı (hatta daha olumsuz) şartların içine gireceğiniz yeni ortamda olmadığından emin olun. Teklifi kabul etmeden önce yeni işinizi, şirketin kültürünü ve yapısını iyice araştırın.

Kendi kararınızı verin. İş arkadaşlarınız sizi ayrılma kararınızdan vazgeçirmeye çalışabilir. Bu caydırma fikri sizde duygusal bir bağ yaratacığından işiniz daha da zor demektir. Başkalarının değil kendi kararlarınızla hareket edin.

İleri bakın. Kararınızı verdiyseniz, artık emin adımlarla harekete geçin. Kariyerinizin en iyi günlerinin ileride olduğunu unutmayın. Sürekli olarak tekrar düşünmenin ve tereddütlerin sizi olumsuz etkilemesine izin vermeyin.

Sessiz olun. Ayrılma kararınızı ve sebeplerini mümkün olduğunca gizli tutun. Resmi bir duyuru yapılana kadar, güvenebileceğiniz bir arkadaşınızdan yardım alabilir veya bir kariyer danışmanlık hizmetinden yararlanabilirsiniz. Ayrıldığınız güne kadar mevcut işinizdeki sorumluluklarınızı tam anlamıyla yerine getirin.

İyi ayrılın. Şirketinizdeki yöneticilerle ve diğer çalışanlarla iyi ilişkiler çerçevesinde ayrılın. Kazandığınız deneyimler ve şirketin size sağlamış olduğu faydalardan ötürü minnetkar olduğunuzu gösterin. Ayrılma anı, şirketin bütün eksiklerini ve sorunlarını masaya yatırmanın en doğru zamanı değildir. Köprüleri atmayın, bu şekilde davranarak ileride karşınıza çıkabilecek fırsatları tepiyor olabilirsiniz.

Arkanızı temiz bırakın. Ayrılırken tamamlanması bitirin, devredilmesi gereken işleri mutlaka devredin. Arkanızdan birileri bunlarla uğraşmak zorunda kalmasın.

Arkanızdan konuşulacak. Siz ayrıldıktan sonra ters giden birçok şey size yüklenecektir. Eski saygınlığınızın azalmasına hazırlıklı olun. Diğer yandan bu tür durumlar çok uzun sürmez. Günü geldiğinde zaman başarılı liderlerin hakkını verir.

Bağlantılarınızı bırakmayın. Ayrıldığınızda bir sürü şeyi tamamen bırakıp unutabilirsiniz, kurduğunuz bağlantılar hariç. Bu bağlantılarınız, yeni işinizde ve ileride size çok faydalı olabilir.


Dikkat!

İşinizi iyi bir şekilde değiştirmenin birçok yolu olabilir, bununla birlikte sakınmanız gereken birkaç nokta da var.

Egonuz mu siz mi? Yeni bir iş ararken, kendinizi konunun cazibesine fazla kaptırmayın. Cazip bir teklif egonuzun çok hoşuna gidecektir, bununla birlikte diğer kriterleri de sakın unutmayın. Yeni işinizin geleceğe yönelik hedef ve planlarınızla uyumlu olması şarttır. Aksi takdirde egonuzun yaşadığı bu hisler çok kısa ömürlü olabilir.

Kararınız fevri olmasın. Ayrılma (veya kalma) kararınız somut nedenlere dayanmalıdır.

Bilinenin rahatlığı. Bildiğiniz bir ortam, bilmediğiniz ortama göre genelde daha güvenli görünür, ama çoğu zaman gerçek tam tersidir. Yeni işinizle ilgili sis bulutlarını temizlemek için kapsamlı bir araştırma yapmanızda fayda var.

Fazla düşünmek. Herşeyin fazlası gibi düşünmenin ve araştırmanın da fazlası zarar olabilir. Kararınızı verdiyseniz araştırmayı, düşünüp taşınmayı bırakıp hareket geçmelisiniz.

Kararınız ne olursa olsun, iyi şanslar!
kaynak :http://www.tekadres.com/tekadres/content/mm1_sm1_3.htm

8 Ekim 2008 Çarşamba


Bu ülkede bir okul okumuş herkes Bizanslı papazların İstanbul kuşatma altındayken “bir toplu iğnenin tepesinde kaç melek vardır” diye tartıştıklarını bilir.

Bu hikaye neredeyse ulusal folklorumuzun bir parçası haline gelmiştir.

Konuşmalarda sık sık tekrar edilir.

Kendi tarihimizle ilgili birçok önemli olayı bilmediğimiz halde biz bu Bizanslı papazlar meselesini niye bu kadar iyi biliriz, hep merak ederim.

Kanuni zamanında ekonominin “duraklama” dönemindeki ekonomiden daha kötü olduğunu, Kurtuluş Savaşı’nın finansmanının nasıl sağlandığını bilmeyiz, merak da etmeyiz.

Ama Bizanslı papazları biliriz.

Tarihe karşı çok ilgisiz olan bir toplumun, tarihi bir ayrıntıyı böyle sıkı bir şekilde ezberlemesinin bir nedeni olmalı.

Acaba o papazlarla aramızdaki inanılmaz benzerlik mi bizim ilgimizi bu kadar çok çekiyor?

Yoksa bu, psikolojide “projeksiyon” denilen, kendi zaafını bir başkasına yansıtarak rahatlama mekanizmasının çalışması mı?

Büyük bir ihtimalle ikisi birden.

Bunun böyle olup olmadığını anlayabilmek için “bugün yaşadıklarımızı yüz yıl sonra nasıl anlatacaklar” diye sormalıyız belki de.

“Başkentleri susuzluktan kırılıyordu, salgın bir hastalık tehlikesi vardı, kuraklıktan toprakları çölleşiyordu, on beş milyon insanın yaşadığı en büyük şehirleri büyük bir depremle yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı, bilimadamları o korkunç depremin çok yakın olduğunu söylüyordu, Anadolu’daki trafik kazalarında insanlar onar onar ölüyordu ama ölüm kapılarında dolaşırken onlar ‘kadınlar başlarını nasıl bağlamalı’ diye kavga ediyorlardı.”

Böyle bir anlatım abartılı mı olur?

Eğer bu anlatım abartılı değilse, bizim şehirleri kuşatma altındayken melekleri tartışan Bizanslı papazlardan ne farkımız var?

O papazlar “kutsal” tartışmalarının içine saklanarak şehirlerinin kapısındaki tehlikeyi unutmaya çalışıyorlardı.

Biz de kendi “kutsal” kavgamızın içine gömülerek bizi bekleyen tehlikeleri görmezden gelmeye uğraşıyoruz.

Tehlikeyi görürsek çare aramak zorunda kalacağız çünkü.

Ama çare aramak istemiyoruz.

Susuzluğu önlemek için altyapıyı yenilemek, kuraklığa karşı yeni sulama tesisleri oluşturmak, depremin yıkıcılığından kurtulmak için bütün binaları sağlamlaştırmak, trafik kazalarını önlemek için yollarımızı düzenlemek meşakkatli işler.

Düşünmek, planlar yapmak, harekete geçmek gerekiyor.

Halbuki biz sorunlarımızı çözmek için uğraşmayı pek sevmiyoruz.

Gerçek tehlikeler yerine yapay sorunlar yaratmayı daha çok tercih ediyoruz.

Kadınların saçlarının nasıl örtülmesi gerekir kavgası, susuzluktan da, depremden de, kuraklıktan da, trafikten de daha çok ilgimizi çekiyor.

Öleceğiz ama aldırmıyoruz.

Biz kendimize aldırmadığımız için “tepemizdekiler” bize hiç aldırmıyor.

Cumhurbaşkanının eşinin başı bağlı olursa mahvolur muyuz, onu konuşuyoruz.

İstanbul’da deprem olduğunda yüz binlerce insan ölür, ülke çöker ama bize ne?

Başkent susuzluktan kırılıyor ama bize ne?

Bizi, kadınların saçları Atatürk’ün ilke ve inkılaplarına mı yoksa din fetvalarına mı uygun olacak kavgası ilgilendiriyor.

Ve, Bizanslı papazlarla dalga geçiyoruz.

Şehir kuşatma altındayken “melekleri” tartışıyorlarmış.

Ne kadar da şaşkınlarmış.

Biz Bizanslı papazlara benzemeyiz.

Susuzluktan kokup, depremde ölmeye hazırlanırken “iğnenin tepesindeki melekleri” konuşmayız biz.

Biz, kadınların saçları nasıl bağlanmalı, onu konuşuruz.

Bu topraklarda hayat çok değişiyor.

Altı yüz yılda, “iğnenin tepesindeki meleklerden” “kadının saçındaki bez parçasına” geldik.

Kolay iş mi bu kadar değişip, ilerlemek…


AHMET ALTAN

resim : http://image.linkinn.com/userfiles/Image/hope_1024.jpg

7 Ekim 2008 Salı

Kalmak mı zor gitmek mi zor?


Kalmak mı zor gitmek mi zor?

Kalmak mı zor gitmek mi zor bu yerden

Yanmak mı zor sönmek mi zor alevden

Girmek mi zor çıkmak mı zor gönülden

Ardı gelmez sorularım var benim

Cevap bulmaz tek sorumdur yar benim

Vermek mi zor almak mı zor verenden

Silmek mi zor yazmak mı zor kalemden

Solmak mı zor açmak mı zor gülünden

Kimse bilmez sorularım var benim

Cevap bulmaz tek sorumdur yar benim

Durmak mı zor akmak mı zor selinden

Görmek mi zor bakmak mı zor gözünden

Sevmek mi zor kaçmak mı zor ölümden

Söz dinlemez sorularım var benim

Cevap bulmaz tek sorumdur yar benim

Yaz gelmeden göçmek mi zor evinden

Kış ortası geçmek mi zor serinden

Ab-ı hayat içmek mi zor elinden

Laf anlamaz sorularım var benim

Cevap bulmaz tek sorumdur yar benim

Dağa düzü sermek mi zor yolundan

Gonca gülü dermek mi zor dalından

Şen bahtını görmek mi zor yarından

Dile değmez sorularım var benim

Cevap bulmaz tek sorumdur yar benim

Havva KULOĞLU

resim :http://gulindiary.blogcu.com/be-happy_17682091.html

6 Ekim 2008 Pazartesi

Dogum Günün Kutlu olsun Cigdem Abla..


resim : http://www.erdalerdogdu.com/

5 Ekim 2008 Pazar

Robotlaşan hayatların sonu: OBEZİTE...


Günümüz çocukları çağın getirdiği teknolojik imkanlarla sağlıklarından oluyor! Bu çocuklar robotmu? Koşmaya eğlenmeye hakları yok mu? Hayaliyle yaşadıkları bilgisayar, karşısında büyüdükleri televizyon, okul servilerinden, asansörlere, kantinden, derse, sonra yine servise ve eve… Sonunda ortaya çıkan son dönemlerde gündemden düşmeyen obezite!

Peki nedir bu obezite? Obezitenin sebepleri neler? Teknoloji çağının icatları (bilgisayar, televizyon, v.b.) ile obezite arasından bir bağ kurulabilir mi? Son yıllarda özellikle çocuklarda obezitenin artış göstermesinin sebepleri neler? Obezite ile ilgili bilimsel araştırmalardan çıkan sonuçlar ne?
Obezite nasıl tedavi edilir? Doğal yollarla tedavi edilebilir mi? Çocuklarımızı ve kendimizi obeziteden korumak için, mutfaklara girmemesi gereken gıda ürünleri neler? Obeziteden uzak bir yaşam için, günlük hayatımızı nasıl programlamalıyız?

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya ve Klinik Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Aysun Çetin iyilikgüzellik'in sorularını yanıtladı.

Obezite nedir?

Obezite ya da halk arasında bilinen adıyla şişmanlık, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.
Vücut yağı normal erkeklerde ağırlığın %15-18’ini, kadınlarda %20-25’ini oluşturur. Erkeklerde bu oran %25’i, kadınlarda ise %35’i geçerse şişmanlık oluşur. Çocuklarda ise
boy-kilo cetveline göre 95 persentilin üzerine çıkması durumunda şişmanlıktan bahsedilir.

Obezite sebepleri nelerdir?


Fizik aktivite azlığı, hareketsizlik.
Beslenme alışkanlıkları ya da yağlı yiyeceklerle baslenme, aşırı yemek yeme.
Yaş ile birlikte artma
Alınan bazı ilaçlar ve hormonlar: Kortizon kullanımı veya psikiyatride kullanılan bazı ilaçlar
Hormon hastalıkları:
Cushing sendromu denilen böbrek üstü bezinin fazla çalışması hastalığı
Hipotiroidi (Tiroid bezinin az çalışması)
Polikistik over sendromu ( Kadınlarda yumurtalıkta kist olması)
Büyüme hormonu yetmezliği
Hipogonadizm denilen seks hormon azlığı
Kadınlarda erkeklere göre daha sık (doğumda alınan kilolar)
Doğum sayısı arttıkça artar
Evlilik sonrası
Sigara bırakanlarda
Alkol alanlarda şişmanlık daha fazla görülür.

Teknoloji çağının icatları (bilgisayar, televizyon, v.b.) ile obezite arasından bir bağ kurulabilir mi?

Obezite sıklığının;3 saatten daha fazla televizyon izleyen çocuklarda 1 ya da 1 saatten daha az televizyon izleyen çocuklara göre daha yüksek olarak ortaya çıkmıştır. Çocuklar reklamlardan çok etkilenmekteler. Fast food beslenme alışkanlıkları, özellikle , "hamburger, patates, cola menüleri", cips, şekerlemeler çok yüksek kalori içermekte ve çok tüketilmektedir. Bununla beraber bilgisayar başında oyun ve sohbetle geçen uzun saatler, beraberinde gelen hareketsiz, cansız, ağırlaşan yaşam tarzları, obezite başta olmak üzere bir çok hastalığa zemin hazırlamaktadır. Amerikan Pediatri Akademisi 2 yaşın altındaki çocuklara televizyon seyrettirilmemesi uyarısında bulunmuştur. Çocukların günde 2 saatten fazla televizyon, bilgisayar veya benzeri oyunlarla meşgul olmaması gerekir, anne babalar çocukların yatak odalarından bilgisayar ve televizyonları mutlaka kaldırmalıdırlar.

Son yıllarda özellikle çocuklarda obezitenin artış göstermesinin sebepleri nelerdir?

Çocuklar şehirleşmeyle birlikte evinden asansörle iniyor, oradan servise binip okula gidiyor. Okulda ders dinliyor, kantinde ayakta atıştırıyor. Sonra servise binip eve geliyor, asansörle daireye çıkıyor, bilgisayarın başına oturuyor. Çocukların günde en az yarım saat egzersiz yapması lazım. Bu toplumsal bir sorun. Özellikle büyük şehirlerde çocukların egzersiz yapabileceği alanlar oluşturulmalı. Bu konuda belediyelere büyük görev düşüyor. Belediyelerin park alanları, bisiklet yolları yapması gerekir. Şehircilik anlayışımız değişmelidir. Yeşil alanların, spor alanlarının, çocukların koşup oynayacağı alanların arttırılması lazım. Bu da belediyelerin görevidir.
Çocukluk obezitesinde çevresel etmenler içinde ailenin beslenme biçimi ve aktivasyon azlığı da yer almaktadır. Uzun süre televizyon izlemek ve televizyon izlerken yüksek kalorili yiyeceklerin tüketilmesi, obeziteyi daha da artırmaktadır.
Beslenme biçimi ve beslenme alışkanlığı olarak yüksek kalorili yiyeceklerle beslenen çocuklarda obezite daha kolay gelişmektedir. Yüksek kalorili ve düşük lifli hazır yiyeceklerin yüzde 52 oranında tüketildiği bilinmektedir. Bir düşünün günde bir paket cips yiyen bir çocuğun yılda 9 kilogram yağ aldığı hesaplanmış. Bu çok önemli bir rakam.
Obezite ve psikolojik etmenler arasında bir ilişki olduğu kabul edilmektedir. Anne-baba çocuk arasındaki olumsuz ilişkiler çocuğun ruhsal yapısını etkileyip aşırı yemeye neden olabilmektedir.
Obezite ve genetik etmenler üzerinde yapılan araştırmalarda her iki ebeveyn obez ise çocuğun obez olma ihtimali yüzde 80, yalnızca biri obez ise oran yüzde 50, ikisi de obez değilse oran yüzde 9 olarak bulunmuştur.

Obezite ile ilgili bilimsel araştırmalardan çıkan sonuç neler?

Bilimsel araştırmalar sonucunda obezite sıklığının, 3 saatten daha fazla televizyon izleyen çocuklarda 1 ya da 1 saatten daha az televizyon izleyen çocuklara göre daha yüksek olarak ortaya çıkmıştır .
Çocukların günlük uyku saatlerinin de obezite ile bağlantılı olduğu bulunmuştur. Eğer çocuklar 8 saatten daha az uyurlarsa, 10 saat uyku uyuyan çocuğa göre obezite riski 1,82 kat arttığı saptanmıştır. Çünkü uyumayan çocuk atıştırmakta, televizyon seyretmekte veya iştah mekanizmaları bozulmaktadır.

Obezite nasıl tedavi edilir?

Diyet
Egzersiz
Davranış tedavisi
İlaç tedavisi
Cerrahi tedavi

Doğal yollarla tedavi edilebilir mi?

Diyete dikkat edilmeli, egzersiz yapılmalı, bol meyve, sebze, lifli gıda tüketilmeli, bol su içilmelidir. Şekersiz doğal bitkisel çaylar faydalı olabilir.

Çocuklarımızı ve kendimizi obeziteden korumak için, mutfaklara girmemesi gereken gıda ürünleri hangileri?

Fast food ağırlıklı beslenmeden, yağlı, tuzlu, çok şekerli, kızartılmış yiyeceklerden mümkün olduğunca uzak durulmalıdır. Meyve sebze gibi lifli gıdaları bol tüketmek, özellikle kola, şeker katkılı meyve suları ile şekerli gıda ve içeceklerin tüketimini sınırlandırmak gerekir.

Obeziteden uzak bir yaşam için, günlük hayatımızı nasıl programlamalıyız?

Hem kendiniz hem de çocuklarınızın hayatlarında fiziksel aktivitenin önemli bir yer tutmasına dikkat edin. Mümkün olduğunca fırsatları değerlendirerek, asansör kullanmayın, merdivenleri kullanın, kısa mesafeleri yürüyün. Güzel havaları değerlendirerek yürüyüşlere çıkın. Bilgisayar ve televizyon konusunda dikkatli olun. Çocukların evde oynayabileceği aktivite alanı yaratın. Çeşitli yaratıcı fikirlerle aktive konusunda çocuklarda uzlaşma yoluna gidin. Sağlıklı beslenmeye dikkat edin.

www.iyilikguzellik.com özel Nihal Doğan
www.iyibilgi.com
resim : http://arsiv.sabah.com.tr/2008/02/22/haber,CF5B7C1D05254DFC9AA11B2CA1337FF8.html

radyo