Hosgeldiniz...

...Biz Bir Aileyiz...

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Hiroşima, 6 Ağustos 1945 Dünya’nın yaşayabileceği en büyük ayıplardan biri..

“sene 45 mevsim yazdı
gökyüzünde lanet vardı
uyumuştu tüm çocuklar
güneş bile utanmıştı
çok uzakta bir ülkede
yıllar yıllar önce
kuşatılmıştı insanlar, karanlığın nefesiyle
susmuştu bütün şarkılar, bu utanç yağmuruyla
solmuştu butun çiçekler kan kırmızı topraklarda
sene 45 mevsim yazdı
gökyüzünde lanet vardı
uyumuştu tüm çocuklar
güneş bile utanmıştı

Yarın 6 Ağustos 2009 Amerika’nın Japonya’ya Atom Bombası atması üzerinden tam 64 yıl geçmiş olacak. Bu AYIPLI güne sadece hava, toprak, su, ateş ve orada o anda buharlaşan masum bedenler şahit oldu. Tüm bunları Tanrı’nın yarattığı idda ediliyor. Tanrının bu güzellikte yarattığı şeyleri yok eden biri ancak Tanrı’nın tam karşıtı olabilir. Şeytan’dan bahsetmiyorum. Eminim Şeytan bile bu noktada daha masum kalıyor. Şeytan’dan daha üstün kötülükleri yapan bir topluluk hala an be an kötülüğünü tüm dünyaya yayıyor.. Amerika’dan bahsediyorum…

Hiroşima batı Japonya’nın Çugoku bölgesinde bulunan bir şehir. Dünya tarihine nükleer saldırıya mağruz kalan ilk şehir olarak geçmiştir.

Japonya’nın Pearl Harbour’u bombaladığı (ki düzmece olduğu söyleniyor son günlerde) 1941’den beri ABD ve müttefikleri savaştaydı. 26 Temmuz 1945 günü, ABD Başkanı Truman, Japonya’nın koşulsuz teslim olmasını isteyen Potsdam Deklarasyonu’nu yayınladı. Hiroşima’ya atom bombası atılmadan iki hafta önce, New Mexico Alamogordo’da ABD, atom bombasının ilk denemesini yapmıştı. Japonya ültimatomu reddedince, Truman nükleer saldırı emrini verdi.

Amerika, Güney Pasifik’teki Tinian Adası’ndan Albay Paul Tibbets yönetimindeki Enola Gay isimli B-29 uçağı, 6 Ağustos 1945 sabahı “Little Boy – Küçük Çocuk” isimli çok gizli bir yükle havalandırdı. Ne yazık ki bu gizli yük “Atom Bombası” idi.

6 Ağustos 1945′te 10 000 metre yükseklikten saat 8.13’te atılan bomba saat 8.15’te Hiroşima’nın 580 metre üzerinde patladı. İlk anda 70 000 insan buharlaştı. Yüksek sıcaklıktan dolayı asfalta yapışan insanlar insanın içini ürpertmekteydi. Bir hafta boyunca şehre asit yağdı. İki ay içerisinde radyasyon sebebiyle 70 000 insan daha hayatını kaybetti. 60 000 kişi de beş yıllık süre içerisinde vefat edince Hiroşima’nın bilançosu ilk beş yılda 200 000 insanın ölümü, onbinlerce insanın da sakat kalması oldu.

Üç gün sonra (9 Ağustos 1945’te) sıra “Fat Man – Şişman Adam” isimli plütonyum bombasına gelmişti. Bu bomba için hedef Japonya’nın Fukuoka şehri idi. Fakat hava kapalı olduğu için hedef Nagazaki’ye çevrildi. Saatler 11.02’yi gösterirken 21 ton patlayıcının gücüne sahip bomba Nagazaki’yi cehenneme çevirdi. 75 000 kişi anında kavruldu. Bir o kadar kişi de beş yıllık süre içerisinde can verdi.

6 Ağustos 2005 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Muhammed El Baradey, Japonya’nın Hiroşima ve Nagasaki kentlerine 60 yıl önce atılan atom bombasının yaptığı yıkımın, insan hayatı için nükleer silahların ortadan kaldırılması gerektiğini gösterdiğini söyledi.

El Baradey, Avusturya’nın başkenti Viyana’da, Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombası atılmasının 60’ıncı yıldönümü için düzenlenen anma töreninde yaptığı konuşmada, “zamanın, dünyanın nükleer silahların ne kadar yıkıcı olduğunu unutmasına izin vermemesi gerektiğini” ifade etti.

Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombasının, bu tür silahların yayılmasının ve kullanılmasının neden önüne geçilmesi gerektiğini daima hatırlatması gerektiğini belirten Baradey, nükleer silahsızlanmanın, dünya ve insan ömrü için çok önemli olduğunu kaydetti.

O günden beri nükleer silahsızlanmadan bahsediyor. Bu utanç verici olayın sebebi ABD ise hala kendi deyimiyle savaş açtığı ülkelere “demokrasi” getiriyor. Ürettiği yeni silahları insanlar üzerinde deniyor. Yüksek ısıya sahip mermiler tankların çelik zırhlarını bile eritirken, Napalm adı verilen gökten ateş yağıyormuş hissi veren bombalarını kimseye hissettirmeden kullanıyor. Neredeyse her savaşını kimyasal, nükleer silah bulundurdukları için açıyor ülkelere. Bu kadar acımasız insanlık dışı bir tutum sergileyen ABD hükümeti tüm bu günahlarını kime ödeyecek belirsiz. Tanrının bile böyle bir suçu cezalandıracak cezası olabileceğine neredeyse inanamıyorum. Hatta tek teselli belki de birgün bu insanlık dışı olayların cezalandırılacağı inancı olarak kalıyor.

Bu arada konuyla ilgili olarak Amerika’nın o yıllarda su altında yaptığı nükleer denemelerden birine ait 1,5 dk görüntüyü bilgisayarınıza indirip izleyebilirsiniz. (bu arada yeni öğrendim bu görüntü Amerika’nın ilk H-Bomb yani Hidrojen Bombası deneyiymiş..) Böyle bir patlamanın ne kadar ürpertici olduğunu görebilirsiniz. Dosya rapidshare üzerinde yaklaşık 10 mb. rar olarak zipledim. Zipi açmak için gerekli şifre: blog.onurpay.com

kaynak : http://blog.onurpay.com/2007/08/05/hirosima-6-agustos-1945-dunyanin-yasayabilecegi-en-buyuk-ayip.html

4 Ağustos 2009 Salı

Berat Kandili'nde ne yapmalı?


İslam âlemi bu akşam Ramazan'ı müjdeleyen Berat Kandili'ni idrak edecek. Peki bu geceyi nasıl geçirmeli?

Bir yıllık iyiliğin, kötülüğün Allah katında bilançoya geçtiğine inanılan gecede Müslümanlar af ve mağfiret yollarını arayacak.

Kandil dolayısıyla bir mesaj yayımlayan Diyanet İşleri Başkanı Ali

Beraat Gecesi ibadeti
Bu geceyi ibadet ve taatle geçirmenin pek çok sevabı ve feyzi vardır.

Bu geceye mahsus belirli bir ibadet yoktur.Gecenin manevi değeri dolayısıyla çokça tevbe ve istiğfarla, namaz, Kur'ân tilaveti, zikir, ve salavatla, hayır dualarla geçirilmesi, bu gece vesilesiyle muhtaçlara yardım ve benzeri hayırlı amellere özel bir önem verilmesi müstehaptır. Kaza namazının kılınması daha isabetli olacaktır.

Bardakoğlu, af ve arınma anlamı taşıyan bu gecenin inananlara, Yüce Yaratıcı'nın sonsuz rahmetine iltica etmeleri gerektiğini bir kez daha hatırlattığını ifade etti.

Berat'ın Kur'an'la buluşma ve Hz. Peygamber'in eskimez öğütlerine kulak verme fırsatı sunduğunu dile getirdi.

Kandilin insanlara, hızlı bir şekilde geçen hayatta durup düşünme, öze dönme ve günahlarla kirlenen gönül dünyasını temizleme uyarısında bulunduğunu vurgulayan Diyanet Reisi, mesajında şunları kaydetti:

"Bu gece, Rabb'imize, kendimize ve insanlığa karşı sorumluluklarımızı hatırlatır, hata ve günahlardan tövbe ederek uzaklaşma imkanı sağlar."

Berat Gecesinin beş ayrı özelliği vardır

1. Bütün hikmetli işlerin ayırımına başlanması.
2. Bu gecede yapılacak ibadetlerin diğer vakitlere nispetle kat kat sevaplı olması.
3. İlâhi rahmetin bütün âlemi kuşatması.
4. Allah'ın af ve bağışlamasının coşması.
5. Peygamberimize tam bir şefaat yetkisinin verilmiş olması.

Hz. Muhammed'in geceyle ilgili hadisi
“Şaban ayının yarısı (Beraat gecesi) olduğunda, gecesinde kalkın ibadet edin, gündüzünde de oruç tutun! Muhakkak ki yüce Allah, o günde dünya semasına iner ve imsak vaktine kadar şöyle der: "Affedilmeyi dileyen yok mu, affedeyim. Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim. Şifa dileyen yok mu, şifa vereyim. Şunu isteyen yok mu vereyim…” (İbn Mâce)



Peygamberimiz ne dedi?

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde Berat Gecesinin feyiz ve bereketini çeşitli şekillerde nazara vermektedir. Bu konuda Resul-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

İlahi rahmet coşmuştur

Çünkü o gece İlâhi rahmet coşmuştur. Berat Gecesi beşer mukadderatının programı çizilirken insanlara verilen eşsiz bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirip günahlarını affettirebilen, gönlünden geçirdiklerini bütün samimiyetiyle Cenab-ı Hakka iletip isteklerini Ondan talep eden ve belalardan Ona sığınan bir insan ne kadar bahtiyardır. Buna karşılık, her tarafı kuşatan rahmet tecellisinden istifade edemeyen bir insan ne kadar bedbahttır.

kaynak : http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=202557

Beraat Kandiliniz Mübarek Olsun..


Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bizlere de şöyle buyurmuştur:

"Şaban ayının yarısı (Berâet gecesi) gelince: gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiriniz. Cenâb-ı Allah o gece güneşin batmasıyla dünya göğüne iner ve şöyle der: Benden af dileyen yok mu; onu affedeyim. Rızık isteyen yok mu; rızık vereyim. Şifâ dileyen yok mu;şifâ vereyim. "

"Allah Teâlâ Şaban'ın onbeşinci geresi (Berâet gecesi) tecelli eder ve ana-babaya asi olanlarla Allah'a ortak koşanlar dışında bütün kullarını bağışlar. " (İbn Mace, İkametü's-Salât, 191; Tirmizî, Savm, 38).

Şaban ayının ondördüncü gününü onbeşinci gününe bağlayan gece.

Bu gece, değişik adlarla da anılmaktadır:

Bu geceye, bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle 'Mübârek'; kulların günahlarının affolunması ve temize çıkmaları sebebiyle 'Beraet'; kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle 'Rahmet', geceyi iyi değerlendiren kulların seçilerek salih kullar arasına alınması sebebiyle 'Berae veya Sakk' adı da verilir.

Bu gecenin beş özelliği vardır:

1) Bu gecede önemli işlerin seçimi ve ayırımı yapılır.

2) Bu geceyi ibadetle geçirenlere yardımcı olması amacıyla Allah tarafından melekler gönderilir.

3) Bu gece bağışlanma ve af gecesidir.

4) Bu gecede yapılan ibadetlerin fazileti çok büyüktür.

5) Bu gecede Peygamberimize şefaat yetkisinin tamamı verilmiştir. Bu yetkinin üçte biri Şaban'ın onüçüncü günü, üçte biri Şaban'ın ondördüncü günü, geri kalan üçte biri de Şaban'ın onbeşinci günü verilmiştir.

Anne ve babasını incitenler, büyücüler, başkalarına kin besleyenler içki düşkünleri bu gecenin faziletinden yararlanamazlar.

Bu konuyla ilgili olarak şu hadisler rivayet edilmektedir:

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu geceyi tanıtırken şöyle buyurmuştur:

"Bu gece Şaban'ın onbeşinci gecesidir. Allah Teâlâ bu gecede Benü Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısınca insanları Cehennem'den kurtarır. Ancak kendisine şirk koşanların, müslümanlara karşı kin ve düşmanlık besleyenlerin, akrabaları ile münasebeti kesenlerin, gururlu ve kibirlilerin, ana-babasına asî olanların ve içki içmeye devam edenlerin yüzüne bakmaz. " (Buhârî, et-Tergîb ve't-Terhib, II, 118).

İnsanların bir sene içerisindeki rızıkları, zengin veya fakir olacakları ve ecelleri gibi mühim hususlar o gece içerisinde meleklere bildirilir. O geceyi ibâdet ve tâatla geçirmek ve nafile namaz kılmak sevaptır. Fakat o geceye mahsus belirli bir namaz şekli yoktur. Nitekim Peygamber Efendimiz bu geceyi ibadetle geçirmiş ve Allah'a şöyle dua etmiştir: "Azabından affına, gazabından rızana sığınır, senden yine sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamdetmekten âcizim. Sen seni senâ ettiğin gibi yticesin. " (et-Tergib, II, 119, 120).


Durak PUSMAZ

kaynak : http://www.sufizmveinsan.com/ucaylar/muge/beraat_1.htm

Sultan-üş Şuara: Necip Fazıl...

Şiir yönünden oldukça zengin olan Türk edebiyatında, dizelerin kahramanıydı o. Gençliğinde sürdüğü bohem ve serseri hayatın ardından, içindeki coşkun suları derin Türk tasavvufunun ışığıyla sakinleştirdi. Ölüm temasına hakim ve insanın içine işleyen şiirleriyle tanınıyordu. Necip Fazıl Kısakürek de aynı dizelerle tutunuyordu yaşamaya... 1980 yılında "Türkçenin yaşayan en büyük şairi/Sultan-üş Şuara" unvanını alması da tesadüf değildi. Dönemin gazete ve dergilerinde kaleme aldığı şiirleriyle toplumsal ve politik olaylara da göndermeler yapan Necip Fazıl, kelimeleriyle resim çiziyor ve sanatçı tavrını her durumda ortaya koymayı başarıyordu. Annesinin arzusuyla araladığı edebiyat dünyasının kapısından girip bir daha da asla geri dönmeyen Necip Fazıl Kısakürek şiir dünyasına izini, yürekte ince ve derin yara gibi bıraktı.

O kadar çok Kitap, Şiir, Deneme, Makale yazdı ki edebiyat literatürüne dava adamı nasıl olunur bir daha gösterdi.
O kadar çok kitap, şiir, deneme, makale yazdı ki edebiyat literatürüne dava adamı nasıl olunur bir daha gösterdi.

Türk şiirinin unutulmaz ustalarından olan Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1905'te İstanbul'da dünyaya geldi. İstanbul Çemberlitaş'ta, büyükbabasının konağında geçen çocukluk yıllarının ardından ilk ve orta öğremini Amerikan, Fransız kolejleri ve Bahriye Mektebi'nde tamamladı. Fikir ve sanat adamı olması tesadüf değildi Necip Fazıl'ın. Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Akseki ve İbrahim Aksi gibi isimlerle eğitim alan Necip Fazıl Kısakürek, Darülfünun'un Felsefe bölümünden mezun oldu.

Öğrenim hayatındaki başarıları sayesinde Milli Eğitim Bakanlığı'ndan burs kazanan usta şair, Sorbonne Üniversitesi Felsefe bölümünde okumaya hak kazandı. Türkiye'ye geri döndüğünde birçok bankada memurluk ve müfettişlik yaptıktan sonra, üniversitelerde öğretim üyeliği görevinde bulundu. Daha sonraki yıllarda edebiyatı tercih ederek fikir ve sanat çalışmalarına yöneldi ve bir daha da başka bir iş ile ilgilenmedi.

O bir fikir ve sanat adamıydı.
O bir fikir ve sanat adamıydı.

Türkçenin en büyük şairlerinden biri olarak kabul edilen Necip Fazıl Kısakürek, annesinin isteği üzerine şair olmaya yöneldi. Kendisi şair oluşunu şöyle anlatıyordu: "Şairliğim 12 yaşında başladı. Annem hastanedeydi. Ziyaretine gitmiştim. Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter... Bitişikte yatan veremli kızın şiirleri varmış defterde. Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp: 'Senin' dedi, 'şair olmanı ne kadar isterdim.' Annemin dileği bana, içimde besleyip 12 yaşıma kadar farkında olmadığım birşey gibi göründü. Varlık hikmetimin ta kendisi... Gözlerim hastane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı kararımı verdim: 'Şair olacağım' dedim ve oldum."

Necip Fazıl'ın en sevilen şiirlerinden Kaldırımlar.
Necip Fazıl'ın en sevilen şiirlerinden Kaldırımlar.

Necip Fazıl Kısakürek henüz 12 yaşındayken annesinin hastane odasındaki isteğini dikkate alarak lisede şairliğe doğru ilk adımlarını attı. İlk şiirleri 1923'te Yeni Mecmua'da yayımlanan usta şair, Milli Mecmua ve Hayat Dergilerinde de şiirleri yayımlanınca adından iyice söz ettirmeyi başardı. İlk başlarda Paris'te sürdüğü bohem hayat tarzı ile dikkat çeken dönemin genç şairi, ülkeye geri döndüğünde "Örümcek Ağı" ve "Kaldırımlar" adlı şiir kitaplarıyla genç yaşta çağdaş şairler arasında anılmaya başlandı.

Beklenen adlı şiir en kısa ama en çok bilinen şiirlerindendir.
Beklenen adlı şiir en kısa ama en çok bilinen şiirlerindendir.

1934 yılı edebiyat dünyasında hayranlık uyandıran ve heyecan veren Necip Fazıl Kısakürek için bir dönüm noktası niteliğindeydi. Şöhretinin zirvesinde olmasına rağmen felsefi arayışlarından vazgeçmeyen usta şair, bohem yaşamının doruk noktasındayken Beyoğlu Ağa Camisi'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile tanıştı ve ondan bir daha kopamadı.

Daha sonraları onun için; 1940 yılında;

"Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel,
bir akşamdı ki, zaman donacak kadar güzel."

“Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız;
“Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız!”

diyeceği bu büyük insan, onun hayatında yeni bir devrin başlamasına vesile olur ve üstat, hayatında meydana gelen bu değişikliği şu mısralarla özetler:

“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...”

Bu tanışma ile birlikte tasavvufu yaşamının bir parçası haline getiren Necip Fazıl'ın hemen hemen hepsinde ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini yazması da yine bu döneme rastlamaktadır. Türk tiyatrosunun en önemli eserlerinden biri olan " Bir Adam Yaratmak" da bu dönemde kaleme alınmıştır.

\
"Bir Adam Yaratmak" adlı eserden.

Necip Fazıl'ın Türk Edebiyatındaki önemi, yalnızca şiirleri ve oyunlarıyla sınırlı değil elbette. Çıkardığı dergiler ve yayın hayatındaki mücadelesiyle fikir hayatına da zenginlik getiren Necip Fazıl'ın 1936 yılında zar zor 17 sayı çıkarabildiği Ağaç Dergisi, dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul niteliği kazanmıştı. Anacak dönemi tek parti hükümetine şiddetli bir muhalefet sürdüren ve bu nedenle de dergisi sürekli kapatılan şair hakkında yüzlerce dava açıldı ve yıllarca hapis cezası ile yargılandı. Necip Fazıl, bir kaç yıl hapis yatmasına rağmen fikir mücadelesinden asla yılmadı. Büyük Doğu, Yeni İstabul, Son Posta, Bugün, Milli Gazete ve Tercüman gibi gazetelerde farklı isimlerle yazı ve şiirlerini yayımlatmaya devam etti.

Necip Fazıl fikirleri yüzünden hapis yatan edebiyatçılarımızdan.
Necip Fazıl fikirleri yüzünden hapis yatan edebiyatçılarımızdan.

Sultan-üş Şuara

Verdiği mücadeleden sanatıyla ve fikirleriyle galip çıkan Necip Fazıl Kısakürek, 1980 yılında Kültür Bakanlığı Büyük Ödülünü, 1981'de Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı, 1982 yılında ise Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülünü almaya hak kazandı. Türk Edebiyat Vakfınca verilen beratla "Sultan-üş Şuara" yani "şairlerin sultanı" unvanını kazanan şair, 25 Mayıs 1983 yılında aramaızdan ayrıldı. Bizlere şiirlerini ve düşüncelerini anlattığı binlerce yazı bırakarak.

Necip Fazıl'ın ebedi uykusunda yattığı yer Eyüp'tedir ve sadece kendi imzası bulunmaktadır.
Necip Fazıl'ın ebedi uykusunda yattığı yer Eyüp'tedir ve mezar taşında sadece kendi imzası bulunmaktadır.

Yazının Hazırlanmasında Faydalanılan Kaynaklar:
http://www.kolikler.com/liste/cevap/14100/Necip-Fazil-Kisakurek
http://www.necipfazil.com/biyografi.htm
http://tr.wikipedia.org/wiki/Necip_Fazıl_Kısakürek
http://n-f-k.com/
http://www.antoloji.com/siir/sair/sair.asp?sair=110

kaynak : http://www.hafif.org/yazi/sultan-us-suara-necip-fazil

Bugün Benim Doğum günüm :)

iyi ki varsınız...


Gönüllüsü olduğum lösevin bana gönderdiği epostayı da paylaşayım sizinle . Bir daha google'dan doğum günü mesajı için resim aramayayım.

radyo