Hosgeldiniz...

...Biz Bir Aileyiz...

29 Aralık 2010 Çarşamba

YILLAR MI BİZİ, BİZ Mİ YILLARI ESKİTTİK

Yıllar ne çabukta geçiyor…

Sanki bir kaydırağa bindirilmiş yıllar. Yokuş aşağı bırakılmış gibi fırtına hızıyla geçiyor yıllar.

Saatin çıt çıt dönen saniyeleri birikip yıllar oluyor hayatımızda ve bu yılları tüketiyoruz bir bir…

Ardımıza dönüp baktığımızda; Yapılamayanlar, erişilemeyenler, pişmanlıklar…

Hep geç kalmışızdır, varmak istediğimiz bir yerler oldu hep, koşuşturmalar…

Yaşadıklarımızı sığdırdık yıllara ve yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımızı…

Hadi bir umut olsa, gelecek yıllara erteleyebildiğimiz umutlarımız olsa acımayacağız geçmiş yıllara ama umuttan ziyade avuntular olunca, ayaklarımız pembe bulutlardan yere basınca yılların ziyan olduğunu düşünmemek elde değil.

Yıllar mı bizi eskitti, biz mi yılları…

Biz mi zamanı tüketiyoruz, zaman mı bizi, bir döngüdür dönüyor bütün ihtişamıyla…

Bedenimiz her geçen gün biraz daha bitkinleşiyor, ruhlarımız hakeza…

Yaşlanıyoruz velhasıl, dünyayı yaşlandırdığımız gibi.

Bu yıl da yine milyonlarca insan umutlarını piyangolara, kumara bağlamıştır eminim.

Binlercesi sarhoş, kendinde olmadan karşılayacaktır taze bir yılı…

Oysa her yeni bir yıl başlarken kar manzaraları ile süslenir dünyanın dört bir tarafı. Beyaz bir örtü giyinir bizimle birlikte yaşlanan dünya.

Yaşlanmış olsa da beyaz umutlarla geleceğe doğru yol alır. Beyaz bir sayfa açılır adeta, geçmişin üzerine sünger çekerek.

****

Ne kadar da hızlı geçiyor yıllar…

Bir bir yırttığımız takvim yaprakları ve bunlarla birlikte ardımızda kalan binlerce keşkeler…

İçinde sevgi, barış ve dostlukları barındırmayan amaçlarımız, girdaplarla boğuşarak geçirdiğimiz, paylaşmayı, sevmeyi bize unutturan onca yıl…

Bizleri yorgun düşüren fırtınalarla boğuştuğumuz yıllar bir bir geçse de bir mola verip, elimizi şakağımıza dayayıp düşünmeden sürükleniyoruz bir sonraki yıllara doğru.

Yarınlara doğru amansız bir yolculuktayız. Son durağa varış olacak elbette, jübilesi olacak bir gün bitmez, tükenmez sandığımız bu yaşantının…

Yaşanmamışların, doyumsuzluğun, keşkelerin olduğu hayatımızın da bir noktası olacak.

Yine kış aylarında yazın gelmesini bekleriz, yaz aylarında kışın gelmesini…

Gece sabahı bekleriz, gündüz akşamı.

Yıllar yine hızlıca geçecek, ardımıza dönüp baktığımızda ah çekeceğiz çaresiz.

İyisi mi daha iyi hatırlayabilmek için geçen yılları, bu yıl da bir fotoğraf çektirmeliyiz önümüzdeki birkaç sene sonra bakıp bakıp eyvah demek için.

Hani ilkokul yılları, ilk kravatla tanıştığımız lise, büyük bir gururla duvara astığımız askerlik fotoğrafları gibi…

Tıpkı sevmelerimizi bize hatırlatacak gülümseyen bir fotoğraf gibi.

Tıpkı hiç farkına varmadan objektife yakalandığımız dalgın bir fotoğraf gibi.

Hani gür ve siyah renkli saçımızla, yeni yeni terleyen bıyıklarımızla çektirdiğimiz fotoğraflarımıza bakıp ta ah çekiyoruz ya, onun gibi işte…

****

Hiçbir farkı olmayacak aslında geçmiş yıllardan ama bir yıl daha yaşlandık sonuçta.

Yaşanmamışların, doyumsuzlukların, keşkelerin en az olduğu, umudun ve sevginin yeşerdiği nice yıllara…

Fahrettin Çelik

kaynak :http://www.samsathaber.com/index.php?ind=reviews&op=entry_view&iden=87#

27 Aralık 2010 Pazartesi

Mehmet Akif Ersoy'un Ölüm Yıldönümü (27 Aralık 1936)

ALLAH'ın Rahmeti Mehmet Akif'in ve tüm ölenlerimizin üzerine olsun...

16 Aralık 2010 Perşembe

Sadece Bir Arzusu Var...

14 Aralık 2010 Salı

Boş Bir Mektup...

mektupBiraz önce elimde boş bir mektup vardı, okunmaya hazırlıksız bir yazı. Kimse okumasın diye daha yazmamıştım. Canıma tak etti feryatları,”yaz” dedi beni, çünkü yazmak hayattan öç almaktı bir nevi. Oysa hiç yazmadım ben ruhumda zorla sıkıştırılmış namlusu kendine dönük mersiyelerimi, içinden onca harf çalınmış alfabemle. Oysa boştu bu kâğıt biraz önce bütün çıplaklığıyla.

Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, berraklığını hiç kaybetmemiş sesinin yadigârı. Yalnızlığın ritmini arıyordum bütün solo parçalarında, aşk bestelerinin. Belki de sadece seni dinlemek isteyişindendir, sağır kulaklarım, yine bu yüzdendir belki duyabildiğim en güzel şarkı, senin sesin. Acaba kalmış mıdır bana da yokluğunun acısını dindirecek kadar sessizlik musikisi? Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, tıpkı ismin, tıpkı yüzün gibi nur ve seni anlatmaya yetersiz olduğu için utanıyordu bütün sözcükler. Necm-i gisü-dâr boşluklarında bir ümit çığlığıydın dudaklarımda. Her kelimeyi en iyi arkadaşımmış gibi seçiyordum ama nedense her seferinde hayal kırıklığı olarak geri dönüyordu çehreme.Hayal kırıklığına uğramamanın en kati yolu hiç hayal kurmamaktır demiştim zamanın birinde. Ve zamanla anladım ki daha kesini hiç sevmemek. Raydan çıkmış vagon misali sevgimi taşıyamadıkları için utanıyordu bütün sözcükler.

Biraz önce elimde boş bir mektup vardı kalemimin kırık ucundan önce üç beş damla gözyaşıyla hoş beş oldu biçare. Belki de sen de bu sahneye yabancı değilsin, gönül iklimlerinde kırkikindi yağmurlarına tutulmuş kirpikleri şemsiye görevi göremeyecek kadar aciz sırılsıklam sevdalara yangın ben gibi. Yeter artık dercesine tam teşekküllü seni anlatır gözyaşlarım ve bir bebeğin rutin apalayışları gibi pare pare damlarlar kâğıt üzerene. Ben ağladım ve sadece sen ağlattın, içimdeki yangınları söndürüp kaçayım diye. Sözlerin vardı umutsuzluk devranlarını sıvazlayıp mızraklara, arkamdan sapladığın. Sözlerin vardı binlerce kişilik orduyla üzerime gelen ve ”seviyorum” diyen dillerimi tarumar eden. Sözlerin vardı hayatımda görüp görebileceğim en dingin Azrail’i sunuyordu bendime ve benimde sözlerine karşılık bir yokluk reçetesi, bir sensizlik abidesi nalân gözyaşlarım.

Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, gül kokulu bir papirüs belki de, alışılagelmişliğin dışında, kirli ellerim dokunduğu için siyah, düşüncülerimi aktaramayacağım kadar ak ve pak ve hiç kimseye derdimi anlatamayacak kadar davacı olduğum bu hayatta titrek ellerimin arasında süzülen sevgili. Bense tarihin tozlu raflarında kalmış engizisyon mahkemelerinin dili nasırlı arzuhalcisi. Kendi davamı yazıyorum ve şikâyetim kendime. Tanığı da benim sanığı da sana olan sevgimin. Yalnız yargıcı sen olduğu için anlamsız görünüyor yaratılışın bütün yanılgılarına inat, koyu sisleri arasında zindanlarım. Yargıcı sen olduğun için her koltuk sanki bir elektrikli sandalye ve her mekân bir giyotin gölgesi.

Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, her şehre açılabilen sırlı bir kapı. Paris’te yıldırım kadar devasa bir kule, Berlin’de ise olmayan bir duvar kesiyor önümü. Venedik’te gondol savasında suyun ışığı yansıtmasına lanet okuyuşlarım. Filistin’de bir çocuğun gözyaşlarıyla tanışmasına tanık oluyorum naçar içinde. Endülüs küskün, Bosna kangren. Halepçe’de gülün solgunluğunda nefesler. İstanbul desen, hiç sorma… Bütün şehirler yaralı ve kendine yalnız yokluğunda. Sensizliğe yakınan her şehirle hemşeriyim.

Biraz önce elimde boş bir mektup vardı. Önce ruhuma sonra kâğıda yansıdı hayalin ve artık cennet bahçelerinin en uzak diyarlarına gönderilebilecek gül yaprağı pullarıyla güzide bir kartpostaldan farksızdı. Saçlarında hiçbir zaman kordale olamamış bu yorgun eller güzelliğinin üzerine yazacak hiçbir şey bulamamanın şaşkınlığıyla aniden duraksadı. Gözlerin dilrüba kuyumcularında inci-mercan boncukları dizerken, dudakların mücevher demeye kıyamayacağım kadar parlıyordu sineme. Saçların ki benim gibi aciz bir şairin mecazisi ile betimlenemeyecek kadar nazenin, her türlü teşbihe kapalı, uğrunda öylesine ölünesi, öylesine susulası, öylesine yanılası… Ve birde sevgin vardı benden esirgediğin, sevda dairesinde bir iksirdi bu yaralı yüreğime.

Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, şimdi yerinde boş bakışlar…

Fatih CANAVAROĞLU

kaynak:http://www.sinestezi.net/2009/02/bos-bir-mektup/

Öylesine Bir Mektup - Can Dündar

Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.

Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu,diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?

Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.

Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.

Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Yapış yapış, vıcık vıcık bir yalnızlık bu. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.

Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başı içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.

Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.

"Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum da.

Neler yazmışım diye merakımdan.

Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.

Can DÜNDAR


kaynak : http://www.yazilar.net/y/161/oylesine_bir_mektup_can_dundar

resim :http://webmymun.blogspot.com/2008/04/ylesine-zledim-ki.html

13 Aralık 2010 Pazartesi

BAZEN...

Fahrettin ÇELİK

BAZEN...

Bazen olur ya, dünya dar gelir insana.

Koca dünyaya sığmazsın…

Bazen olur ya, dağlara kurşun yağdırmak istersin.

Avazın çıktığı kadar bağırmak…

Bir ormanda yürümek istersin amaçsızca.

Uzaklara yelken açmak istersin…

Hani, arada olur ya; sol yanında bir sızı,

Bütün acıları içinde hissedersin…

Dizlerin takatsiz, iliklerin boşalmışçasına,

Dudaklarında anlamsız cümleler,

Rüzgârlara sarılmak istersin…

Bazen yolları tüketmek istersin,

Bazen yollar seni tüketsin,

Tüketsin de, yüreğindeki sızıyı dindirsin istersin…

Bazen canına tak eder, isyan edersin.

İnsanlar, bölük bölük,

Bana göresi kalmamış dersin.

Hani,

Hani, bazen sevemezsin.

Sevmek istemezsin.

Çocuklar gibi sadece sevilmek istersin.

Bazen tükenir dudaklarındaki ıslaklık.

Sonbahar yaprakları gibi dökülür umutların.

Meyvesiz, dalsız kalırsın.

Anlamsız gelir sana hayat,

Yeşermek için başka bahara umut bağlarsın…

Bazen nefrete dönüşür, içinde büyüttüğün sevgi.

Dua etmek bile gelmez aklına,

Anlamsız gelir mısraların ahengi,

Veda etmek istersin bugüne, yarına,

Hani kutsamak istersin ihaneti…

Bazen ihanetin başka adıdır sevda dediğin.

Tutsağı olunmuşsa kahpeliğin.

Kekik kokusu tükenir dağlarda,

Suyu biter denizlerin…

Bazen olur ya, dağlara kurşun yağdırmak istersin.

Avazın çıktığı kadar bağırmak…

Bazen dünya dar gelir ya insana.

Koca dünyaya sığmazsın…

Anladım…

Bazen sevmek susmakmış,

Ardına bakmadan gidebilmek,

Bazen sol yanındaki sızıya aldırmamakmış,

Bazen acılara gülebilmek…

20.10.2010 FAHRETTİN ÇELİK

kaynak : http://www.samsathaber.com/index.php?ind=reviews&op=entry_view&iden=181

İstanbul'u Dinliyorum [1950 - 2010]

Ara Güler

İstanbul'u Dinliyorum
1950 - 2010

ISBN 9786058883208

Basım Yılı 2010 (1. Basım)

Kitap Yayınevi

Ara Güler 1950'li yıllardan beri, önce Yeni İstanbul gazetesinin, daha sonra da Time-Life gibi uluslararası magazin dergilerinin muhabiri olarak ilgi duyduğu her şeyi fotoğraflarıyla kaydetti.

Ara Güler'in amacı, çektiği fotoğraflarla bir kentin yaşam ritmini ortaya çıkartmak, insanlarını gözlemlemek, bazı sahneler belirleyerek onları fotoğrafa uygun bir kompozisyon haline getirmektir.

Onun fotoğraflarında yeni buluşlarla değil, yaşamdan kesitlerle, sanatsal ortamın aşırılıklarıyla değil, gerçek yaşama ait, saymakla bitmeyen çeşitlilikteki sahnelerle karşılaşırız. Ara Güler'in fotoğraflarındaki estetik, onun insanı doğrudan ve gerçekte var olan çevresi içinde anlamasından kaynaklanmaktadır.

Fotoğraflarında bu dünyaya ait hiçbir şey, örneğin Oscar Wilde'ın şiirlerinde olduğu gibi, ince ve zarif bir biçimde yansıtılmaz. Belgelediği her şey tam da olduğu gibidir ve bizzat kendisi tarafından yaşanmıştır.

kaynak : http://www.denizce.com/istanbuludinliyorum.asp

yeni müzikler keşfetmenin yolları

zaman ve teknoloji ilerledikçe müzisyenlerin de arttığı bir gerçek. bu yeni müzisyenleri bulma ve keşfetme konusunda bize yardımcı olabilecek ve bilgisayarımıza indirmeden bize online keyif verecek birkaç siteyi dilerseniz tanıtayım.

bunlardan ilki thesixtyone:

\

i̇şitsel hazzı görsel hazla arttıran site benim favorim.özellikleparça seçimi konusunda (bence) çok başarılı. bilgisayarbaşında vakit geçirirken dinlendirici parça seçimleri sayesinde sakin anlar geçirebilir, bu parçaları facebook'ta ya da twitter'da paylaşabilirsiniz.

jazzradio

\

jazz severlerin altın madeni olarak gördüğüm site tam bir hazine. i̇çerisinde farklı sub-genre jazz müzikleri sayesinde bu tarzı daha iyi tanıyabilirsiniz

musicovery

\

ağırlıklı olarak eski parçaların yer aldığı sitede modunuza göre müzik seçebiliyorsunuz. bunun yanında 50'lerden 2000'lere dilediğiniz zamanaralığındaki müzikleri de ayırabiliyorsunuz.

aupeo

\

son zamanlarda popülerleşen "moduna göre müzik" sitelerinden biri olan aupeo'da farklı tarzlarda müzikler sunmasının yanı sıra bizlere mutlu,rahatlatıcı, neşeli, hüzünlü vs. gibi seçenekler de sunarak o anki ruh halimize göre müzikler dinleyebilme olanağı da sağlıyor.

moodstream

\

sitenin öngördüğüne göre toplamda 16 tane modumuz var ve renkler bu modlarımızı ifade ediyor. bir tane renk seçiyorsunuz ve site o renge uygun müzikler çalıyor.

filtermusic

\

müzik tarzı olarak en genişyelpazeye sanırım filtermusic sahip. dilediğiniz tarzı seçiyorsunuz, siteye kayıtlı birçok online radyo seçeneği çıkıyor. ister site üzerinden ister ses oynatıcınız (winamp, vlc vs.) ile müzikleri dinleyebiliyorsunuz.

bunların yanında çoğumuzun bildiğini düşünerek bahsetmediklerim var ki onlar da gerçekten başarılı vekullanışlı siteler. neler mi onlar?

last.fm
stumbleaudio
ilike
maestro

müziksiz kalmayın!


kaynak :http://www.bildirgec.org/yazi/yeni-muzikler-kesfetmenin-yollari

2 Aralık 2010 Perşembe

Allah Rahmet Eylesin...


Bugun babannemin olumunun 7.gunu, tum olenlerle birlikte ruhu sad mekani cennet olur insaallah..

23 Kasım 2010 Salı


Değerli Öğretmenlerimiz;

24 Kasım Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun!

10 Kasım 2010 Çarşamba

Atamizi saygi,sevgi ve rahmet ile aniyoruz...

2 Kasım 2010 Salı

Dogum Günün Kutlu Olsun Sari civciv...

14 Ekim 2010 Perşembe




Ayten Annemiz,Halamiz,teyzemiz,yengemiz,ablamiz,bacimiz,yoldasimiz,kanimiz,canimizin ölümünden bu yana yillar gecti belki ama hala o güzel gülümsemesiyle,güzel ve temiz ruhuyla, gokkan yesin demesiyle hala benliklerimizde,zihnimizde...

mekanin cennet olsun, ruhun sad olsun..

seni cok özlüyoruz..


CAMIM ANNEM...



serap
: bugün internette resimlerine baktım annem nekadarda güzelsin kaşın gözün saçların gülümsemen ellerin nekadarda güzel insan yanında olunca güzelliklerine alışıyor ve göremiyor ama şimdi yoksun ve resi

serap: resimlerine bakınca nekadar güzel olduğunu hatırladım .ve seni çok özledim annem .bugün sennin ölüm yıldönümün

serap: ve seni çok özledim annem. ateş düştüğü yeri yakar bügün kalbim alev alev yanıyor annem gözümde yaş durmuyor annem

serap: artık mezarına gidincede ağlıyamıyorum anne çünki insanın çocukları olunca hep mutlu görünmek zorunda
serap
: kalbi kan ağlasa yüzü gülmek zorunda tam beş sene bitti ama acın daha dün gibi seni çok özlüyorum seni kucaklamak

serap: yanaklarından öpmek ve sıcaklığını hissetmek istiyorum.istiyorumki biri bana can desin istiyorumlki biri bana namazlarında dua etsin istiyorumki biri beni çok sevsin ben onu üzsemde ben onu kızdırsam

serap: da bana küsmesin her akşam yatağa girdiğinde gözlerini kapattığında bütün annelerin yaptığı gibi beni Allaha emanet etsin.şuanda ezan okunmakta rabbim ölen bütün annelere rahmet etsin içindede

serap: benim anacığıma rabbim yatığı yerleri nurlandırsın sevdiği kullardan etsin ve herzaman çocuklarımın dediği gibi onu cennetine koysun seni çok

serap: seviyorum CAMIM ANNEM İNSAN NEÇOK ÖZLÜYOR ANNEM demeyi

serap: sizi çok sevirorum camı ailem lütfen anneleri hayatta olanlar lütfen onları arayın ve sorun sevdiğinizi söyleyin çünki karatoprağın kulağı yokseni dusun dili yok sana karşılk versin ve dudakları yok

serap: seni öpsün mermer çok soğuk öptüğnde seni üşütüyor.nefesi yokki seni ısıtsın gözleri yokki sana baksın

serap
: sizleri üzdüysem özür dilerim. iyi akşamlar







Senİ Çok Özledİm Anne...



Seni sevincime ortak etmeyi
özlemişim anne
ellerini tutup,göğsünde uyumayı özlemişim,
Sonra sarılışını özlemişim içime
kalbinin dokunuşunu özlemişim
Anne!..

Ilık rüzgarların getirdiği yapraklar
kadar masum,
soğuk mevsimin sararttığı
çiçekler kadar hüzün dolusun.

Seni özlemek anne seni özlemek
günahsız bir bebeğin kokusu kadar saf
bir kadın teninin inayeti kadar sorgusuzdu.
Kimindi bu çevre
kimindi çevrelenmiş bu yasaklık
bunca kara bulutlar kimdendi?
kimdendi anne özlemi?

Şimdi adını anımsıyorum anne
düşsel bir kelebeğin
kanatlarına takılmış bir mutluluğa
gülümsüyorum.
seni anımsıyorum anne
seni ve sana yaptığım mor çiçekleri.

Kokunu özlemişim anne
her sarılışında hissettiğim
o eşsiz kuyunun
o içimdeki ürpertinin
hiç dinmeyen kokusunu özlemişim
seni özlemişim anne
Seni ve sana yaptığım mor çiçekleriKaynakwh webhatti.com: Senİ Çok Özledİm Anne

İkimizde bir şarkının hiç söylenmedik,
bir şiirin hiç yazılmadık kısmındayız
ortalığa öyle bir düşmüş ki kalplerimizKaynakwh webhatti.com: Senİ Çok Özledİm Anne
öyle bir yangında yanmış ki bedenimiz
seni bana öyle bir hatırlatmış ki
bilsen anne
Seni sevincime ortak etmeyi
özlemişim anne
Kokunu özlemişim
her sarılışında hissettiğim anne kokunu.

Sana tutunmayı özlemişim anne
düşerken çocukluk çağlarımdan
dalım olmanı özlemişim,
gençliğimin en kırılgan,
gençliğimin en yorgun dönemini
senle geçirmeyi özlemişim anne
seni özlemişim anne
Seni ve sana yaptığım mor çiçekleri

Kimi umutsuz çayırların otlağı
kimi susuz toprağın suyu
kimsesiz bir bedenin kimsesi olmuşsun kimi
hani hayatın bitmesi var ya
hani elinden tutupta bir çocuğu
hayatın en son merdivenine bırakmak var ya
işte sen böyle birşeysin anne
işte sen uzanıp da dokunamadığım yağmurum,
ağlayıp da susamadığım hıçkırığımsın.
ulaşamadığımsın...

Seni özledim anne
elini tutmayı özledim
gözlerine bakmayı
seninle gülmeyi,
seninle ağlamayı
seni özledim anne
seni ve sana yaptığım mor çiçekleri...


Anne bırakma ellerimi tut Allah aşkına
ne olursun anne
kurtar beni bu yasaklardan
yaşayamıyorum sensiz
boğuldum insanlardan
ne olursun anne ne olursun
al götür beni bu diyarlardan

Ve şimdi yoksun anne
neden yoksun?
yalvardım neden gelmedin
neden sarılmıyorsun buz gibi tenime
neden ısıtmıyorsun yeniden ayaklarımı
kokunu neden esirgiyosun benden
neden anne neden
neden geri gelmiyorsun?

Şimdi adını anımsıyorum anne
yüzümde bir tebessüm
elimde bir demet mor çiçekle...


SeNi SeViYoRuM

Sesin kulağımda çınlıyor gibi
Yavrum yavrum diyen sen değilmisin?
Can içinde bir can varmış derler ya,
İşte o can annem sen değilmisin?

Evladım diyerek göz yaşı döken
Hak yolda yürüsün evladım diyen
Hep nasihat eden, hep dua eden
İşte o yâr annem sen değilmisin?

Her yanın merhamet, her yanın şefkat
İçinde o sevgin bilirim kat kat
Her zaman sen gerdin yavruna kanat
Bağrı yanık annem sen değilmisin?

Çok çile çok cefa çektin yıllarca
Saçını süpürge yaptın yıllarca
Geceni gündüze kattın yıllarca


HAKKINI ÖDEMEK MÜMKÜN MÜ ANNEM?

Enes Solmaz

kaynak : http://www.webhatti.com/ask-and-sevgi/129232-seni-cok-ozledim-anne.html

http://siirseviyorum.blogcu.com/annem/3163956

5 Ekim 2010 Salı

mutluluk böyle bi şey...









kaynak :http://minimalist-evdekorasyon.blogspot.com/2010/09/mutluluk-boyle-bi-sey.html

22 Eylül 2010 Çarşamba

Emniyet kemeri..

21 Eylül 2010 Salı

ENDİŞE - Özür Dilerim Dünya







ENDİŞE
Grubun temelleri 1997 yilinda Hüseyin Dindar, Hüseyin Isiktekiner ve Isa Yavuz Karakus tarafindan Ankara’da atilmis ve pek çok degisiklikten sonra 2006 yilinda Hüseyin Yalçin ve 2010 da Umut Gürışık'ın katılımıyla şimdiki hali olusmustur. Grubun kurulusundan bu yana geçirdigi degisiklikler sadece sanatsal boyutta degil, ideolojik ve düsünsel anlamda belirgindir. Bilmenin, ögrenmenin bitmedigi yasamda grup Endise de degisime devam edecektir. Ilk besteleri, 99 yilinda Olmuyor, Sakin, Endise ve Ankara’da Hüzün’dür. Hala hayattaki haksizliklar, savaslar, zulümler yeni bestelerine konu olmaya devam ediyor. Grup Endise, adini seçerken hayata karsi yasadigi endiselerden esinlenmistir. Dünyada yasanan haksizliklar, zulümler, insanlik suçlari grubun felsefesini bu yönde etkilemis ve sanatlarini sekillendirmeye devam etmektedir. Haksizliklara duyduklari öfke müziklerinde duyuluyor. Gençlerin tertemiz dünyalarini kirleten, gerçekleri çarpitan ve vicdanlarini kirleten her türlü düsünceye karsi çikisi temsil etmek istiyorlar. Müzigin eglence ve haz merkezli bakisa indirgendigi günümüzde bunun aksine de müzik yapilabilecegini göstermek grubun en çok önem verdigi konulardan.

Özür Dilerim

Özür dilerim dünya kendimden dolayı
ve yapamadıklarımdan sana...

Gücüm yetmiyor, elim varmıyor
Üzerinde yapılan, haksızlıklara

Sesim gitmiyor, kavgam yetmiyor
Kaybolup giden insanlığımıza

Zulüm bitmiyor, kanlar dinmiyor
Barışa hasret, bu yaşlı dünyada

Gücüm yetmiyor, elim varmıyor
Kaybolup giden insanlığımıza


Söz & Müzik: Endişe
kaynak : http://www.myspace.com/endiseband

20 Eylül 2010 Pazartesi

Yaşıyorum



Çığrından çıkıyor duygular; muazzam bir sele kapılıp giderken bu aşkın ortasında ben ve kalbim, adı konulmamış kaygıların ruhuma sarmalanmış o fırtınasını dinliyoruz. Güç iş gerçekten kalıpların ardındaki bir düş deryasında engin dalgalara karşı mücadele etmek. Devam edebilmek yola. Kavrayabilmek duyguları ve hükmedebilmek ruhunu baştan başa kaplamış aşk yetisine. Keşke sevda baş edilebilir olsa. Keşke kalp sızısına mahal vermeden, aşk kendisini her gün yeniden doğurabilse. Katlanarak an be an artsa.
Sen düşerken yüreğime mutluluk gözyaşlarıyla birlikte, şebnemler misali örtüyorsun ruhumu. Yağmur gibi yeniliyorsun ömrümü. Sen gülerken, ben acıyı ve korkaklığı tümden dışlıyorum dünyamdan. Alıp atıyorum içimde hüzne dair ne varsa; yok edip bir adım daha yaklaşıyorum abidevi yüreğinin güzelliklerine.
Hafızamda yer etmiş bulanık mutluluk tablolarının ne değeri var ki artık? Yeni bir okyanus dalgası gibi silip geçti sevginin güzelliği, o yarım yarım tebessümlere sahip tüm kayıtları. Artçı sarsıntılarla geçmiş günler, şimdi tertemiz bir şelalenin verdiği dinginliğe bıraktı yerini. Toprağın soğuğuna alışmak kadar zor iken yaşamak, şimdi bir çift göz ile kalakaldı öylece, cennetin içinde ilelebet yaşamak istercesine.
Güç iş gerçekten solgun bir kalple hayata güzel bakmak. Sevgiyi işlenmiş sedefler gibi hayata yaymak. Aşkı matem olmaktan çıkarıp, kalbi mutluluğa boyamak. Sen mahkum etmiyorsun yüreğimi. Sen korkutmuyorsun beni. Sen, açtığın cennet kapılarını, huzur meşaleleriyle ışıklandırırken gözümün gördüğü her yeri, ben gizemli hislerin ölümsüzlüğüne aşık, çoktan bağlandım yüreğine.
Yaşıyorum mesafelerin uzaklığına rağmen. Yaşıyorum vuslatla özdeşleştirmediğim ama gücünü oradan aldığım büyük bir ümit ile. Özel bir sevgiyi, özen verilmiş bir aşkı, kıyılmayacak kadar muhteşem bir yüreği, yaşıyorum ruhumun derinliklerinde ve damarlarımda dolaşan kanın değdiği her noktada. Yaşıyorum.

YAŞAMAK fırsattır, yararlanmayı bil.

YAŞAMAK güzelliktir, kıymetini bil.

YAŞAMAK mutluluktur, tatmayı bil.

YAŞAMAK rüyadır, gerçekleştirmeyi bil.

YAŞAMAK meydan okunmasıdır sana, karşı çıkmayı bil.

YAŞAMAK görevdir, tamamlamayı bil.

YAŞAMAK oyundur, oynamayı bil.

YAŞAMAK servettir, korumayı bil.

YAŞAMAK aşktır, sevgidir, keyfinin çıkarmayı bil.

YAŞAMAK bilmecedir, çözmeyi bil.

YAŞAMAK verilmiş bir sözdür, tutmayı bil.

YAŞAMAK hüzündür, aşmayı bil.

YAŞAMAK şarkıdır, söylemeyi bil.

YAŞAMAK mücadeledir, kabullenmeyi bil.

YAŞAMAK trajedidir, göğüslemeyi bil.

YAŞAMAK maceradır, göze almayı bil.

YAŞAMAK şanstır, kullanmayı bil.

YAŞAMAK çok kıymetlidir, mahvetmemeyi bil.

YAŞAMAK yaşamaktır, uğruna savaşmayı bil.

kaynak :http://edebiyatdunyam.blogspot.com/2007/09/yayorum.html
http://www.dersimiz.com/guzel_yazilar/yazi.asp?id=3597&YA%DEAMAK

Google'da arama yapmanin püf noktalari

\

Dünyadaki bir numaralı arama motoru olan Google'da değişik parametreler kullanılarak daha yararlı sonuçlar elde edebilmek hiç de zor değil.

Diğer bir deyişle, bir arama yapacağınız zaman açılacak olan sayfanın URL'si, bu yeni aramanın özelliklerine göre yeniden adlandırılacaktır. Bazı kısımları ise kendiniz değiştirip sonuçları yeniden düzenleyebilirsiniz. İşte onlardan bazıları:

# Filetype: Bu parametre ile dosya uzantılarına göre arama yapabiliyorsunuz. Örneğin, ticaret ile ilgili PDF dosyalarına ulaşmak istiyorsunuz. Bunun için Google arama kutusuna;
-------------------------------------
filetype:pdf ticaret
-------------------------------------
yazıp aratmamız yeterli olacaktır.

# Inurl : Web sitelerinin adres kısımlarında arama yapılmasına olanak sağlıyor. Bunun için ise;
-------------------------------------
inurl:ticaret
-------------------------------------
yazabiliriz. Bu sayede içinde "ticaret" geçen tüm siteleri listeyebiliriz.

# Site : Bu özelliği kullanarak istediğimiz web sitesi içinde arama yapabiliriz. Örnek olarak;
----------------------------------------
site:www.milliyet.com.tr ticaret
----------------------------------------
yazıp Milliyet'in içinde yer alan ve "ticaret" kelimesi geçen tüm sayfalara ulaşabiliriz.

# Intitle : Arama yapacağımız anahtar kelimeleri sayfa başlıklarında tarar. Şöyle ki,
------------------------------------------
intitle:ticaret
------------------------------------------
yazdığmızda başlık bilgisinde ticaret olan web sitelerini listeletmiş oluyoruz.

# Allintitle : Tüm anahtar kelimeleri sayfanın başlığında arar.
----------------------------------------
allintitle:ticaret
----------------------------------------

# Link : Bu özellik ile bir web sitesine, hangi web sayfaları tarafından link verildiğini öğrenebiliriz. Mesela,
--------------------------------------------
link:www.bildirgec.org
--------------------------------------------

# Cache : Ulaşmak istediğimiz web sayfasının, daha önceden google'ın önbelleğine alındığı görüntüsünü ekrana getirmemizi sağlar. Kullanım şekli ise,
----------------------------------------
cache:www.bildirgec.org
----------------------------------------

\

# Related : Bu parametreyi kullanarak, herhangi bir web sayfası ile benzer içerikte yayın yapan siteleri görüntüleyebilriz. Bunun için de,
--------------------------------------
related:www.bildirgec.org
--------------------------------------
örneğini kullanabiliriz.

# Define : Tanımlanmasını istediğiniz kelimeyi aratıyorsunuz. bunun için google arama kutucuğuna örnek olarak;
-----------------------------------------
define:modus vivendi
-----------------------------------------
yazabiliyorsunuz.

# allintext : Sayfa içindeki metinde yazacağınız kelimeyi aratır.
------------------------------------------
allintext:ticaret
------------------------------------------
Bu şekilde yapacağınız aramalar, istediğiniz şeyi bulmanızda daha sağlıklı sonuçlar verecektir.

kaynak : http://www.bildirgec.org/yazi/google-da-yararli-parametreler

Ailece kahvaltı...


Ailece kahvaltı
Bu hafta yapılsın.

Hep bir ağızdan konuşularak ortadaki sahanın içine ekmek banılsın.

Televizyon açık olsun, ama uzak olsun. Ve korolar gibi herkes birbirine arada bir katılsın, sık sık gülünsün. Teker teker en zayıf yönlerimize reçel sürülüp, damlatılsın dudaklardan. Dalga geçilsin, geçilemeyen duvarlardan. Taze ekmek kesilsin ama sırayla. Çaylar tazelensin, ama hep anne yapsın bunu. Bir yerde duymuştum, herkesin en çok annesinin yemeğini sevmesinin nedeni sevgiyle pişmesiymiş. Sana yarasın diye, bedenine vitamin girsin diye, güçlen, hasta olma diye yapıyor ya yemeği... En lezzetli domates, annenin doğradığı domates oluyor işte. Nasihatler verilsin kulak arkası edilecek olan. Ve haftanın hikayeleri dökülsün masaya, hemen zeytinlerin yanına. En güzeli seçilsin, uzadıkça uzasın. Babam bana küçücük bir şeyden dolayı aferin desin. Ve şu soru muhakkak sorulsun: Bu peynir nereden?

Sabah gazeteleri dursun sofraya yakın ve olsun verecek güzel bir haberi.

Ne bileyim bir film, bir konser belki. Tereyağ erisin kızarmış bir ekmekte, 'yemeyin!' yazsın diyet sayfalarında gazetenin, biz yiyelim. Kaç kişiysek orada o an, o kadar kişiyiz aslında toplasan. Tam da bunu düşünürken damlasa çay bardağının altından, o çay tabağına toplanıp göl olan damlalar. Yıkanır o örtü, mis gibi serilir yine altına o sofranın, sen yeter ki gel, yeter ki hepimiz orada olalım... Kaç böyle sabahtan geri geliyoruz kimbilir, kötümser olmak istemem ama, bundan değerli böyle zamanlar bilmiyor muyuz sanki.

Dışarıdan eşek kadar görünsek de biz, için için oturuyor olsak omuz hizası bir büyükler sofrasında. Garip bir hipermetrop var ya anne ve babaların gözlerinde. Hani gözlerinin önünde büyüyen bir şeyi, hep küçük sanırlar. Biz de az şımarık olmasak, saklasak gözlüklerini böyle zamanlar. Çocuk sesimizle konuşsak. Ve abartsak acısını masanın kenarına çarpan dizimizin. Herkes bir an oraya baksın diye.

Seslerin içinden en sevdiğimiz duyulsun derken: Çay karıştırma sesi. 'Ama anne, baba siz şekerli içmeyin' densin, tatlı gençlik yıllarının melodisiyle. Bir zeytin düşsün yere, kimse almasın. İçimizde kuruyan ne varsa, nemlensin çayın buharında. Ve sadece bize ait bir karıştırma çayın buharı olsun o. Yüzlerde, 'Kendimi en çok burada ben gibi hissediyorum'un saklamaya çalışılmayan tebessümü olsun.

Birbirimizden parmakla göstererek sofradaki birşey istensin. Ne bileyim ekmek, zeytin ya da reçel. Sırf istemiş olmak için... Kalkarken yemeyi unuttuğum bir şey olsun ve onu tatmadan kalkma densin. Sırf demiş olmak için.

Oradan kalkanın gün boyu sırtı yere gelmesin.

Ailece yapılan bir kahvaltı hiç ihmal edilmesin.

Unutulmasın, hep bilinsin kıymeti.

Amaaan hemen gözler dolmasın. Dolsun diye yazmadım.

Olsun diye yazdım.

Nil Karaibrahimgil

Nil Karaibrahimgil'e teşekkürlerimizle

Denizce

kaynak: http://www.denizce.com/ailecekahvalti.asp

resim:http://www.pudra.com/anne-cocuk/cocuk-gelisimi/5-yas-cocugun-gelisimi-1193.htm

radyo