
SAYILTILAR
Kendini bilmeyen, ukala ve şımarık bir kadın gibi mırıldanıyor rüzgâr. Pencereme kendini acımasızca vuran yağmur damlacıkları bir aşkın bitmesine dökülen gözyaşlarını andırıyor. Yine bir sonbahar akşamı ve bu kent hiç bu kadar hüzün dolmamıştı şimdiye kadar. Müthiş bir sessizliğin sağır edici yankıları dışında sokaklarda da hiç kimse yok artık. Bu bozgun mevsimin göçebe çocuklarını yani kuşları uğurlarken kalbimde ince bir sızı kınalandı. Benim kültürümde acıya da kına yakılır ve ben de bütün acılarıma bu Eylülde, bu bozgun mevsimde en koyu renkte bir kına yakıyorum işte. İyi değilim ve iyi olmak da istemiyorum. İyilik halinde umutsuz ve hayalsiz kalmak istemediğimden en derin acı zorlasın yüreğimi ve bir savaş başlasın artık. Ve bu “benim” diyecek kadar amansız bir mücadele başlatmalıyım kendimle.
Bozuk çalan eski bir plak gibiyim ve şiddetleniyor içimdeki yalnızlık. Sadece biraz daha yalnızlığa ihtiyacım var.
Şu an yerimde oturmuş, her zamanki penceremden sağ kolumu sızlatan rüzgârla birlikte düşünmeye çalışıyorum. İnsanı asil yapan, onu değerli hissettiren şey ile insanı acizleştiren ve değeriz kılan şeyin aynı olduğunu düşünüyorum, çünkü insana sonradan verilen hiçbir şeyin insanı yüceltmediğini ve ancak yücelten ve alçaltan her şeyin insanın içinde, bir yerlerde gizli olduğunu biliyorum.
Bilgi denen düzmece yalanın, erdem denen ahlaksızlığın peşine düşen kim olursa içindeki ışığı söndürmüş demektir. Işığı sönen asla kendini bulamayacaktır. İşte “kendini kaybetmek” de budur. Ben, sokaklarda ellerinde fenerler olan insanları görüyorum. Hiçbirinin gözü yok ve kendini arıyorlar ama yanılıyorlar ve aradıkları yer yanlış.
Kendine acıyan kaybeder, hem de her şeyi kaybeder. Sahip olduğu, olacağı ve olduğunu düşündüğü her şeyi kaybeder. İnsan acıyı bile sahipleniyor, oysa acı sadece insana unuttuklarını hatırlatmak için vardı.
Kadim bir dostluğun ayak izlerini bulmaya çalışıyorum. Yaklaştığımı hissediyorum, elimi uzatıyorum ama tutamıyorum. Ben ona yaklaştıkça, o benden uzaklaşıyor. Çok sonradan anladım ki, o benden kaçıyormuş, çünkü bileklerimden akan kanın kokusuna gelen kurtlardan o da korkmuş.
Murat Perçin
15.09.2007
Ankara
kaynak: http://zerdust.blogcu.com/ah-guzel-dost_22964491.html
resim : http://www.sevgilim.net/dostluk-resimleri/vefali-dost-resmi.jpg
0 yorum:
Yorum Gönder