Hosgeldiniz...

...Biz Bir Aileyiz...

30 Aralık 2007 Pazar

Nice Nice Güzel Yıllara....



---------------------------------------------------------------------------

yeni yılda hiç eskimeyecek fotoğrafları sizinle paylaşmak istedik, yardımlarından ötürü sadık'a çok teşekkür ederiz.. yeni yıldı,eskiyen yıldı derken,böylesine güzel fotolardan oluşan bir derlemeyi sizlerle paylaşmak istedi sadik...

iyi de etmiş yani, iki duyguyu biranda yaşadım şahsen :)

fotoğraflar : acısı ile tatlısı ile koskoca ömürleri barındırıyor içinde,yarım kalmış sevdalar, söylenememiş sözler, umutlar, hüzünler hepsi negüzelde dile geliyor fotoğraflarda... kimi zaman ismini bile duymadigimiz simaları,yaşamları, kimi zaman eskiye dair anilari,kimi zaman yalnızlığı,kimi zaman zamanın tam kendisini bulu veriyoruz onlarda... Rıza amca ve Güller Apaydın artık aramızda yoklar belki ama onlara dair birçok şey hala aramızda, yeni bir umut var onlarin torunlarinda, Yeni yeni dünyalar...

şimdi düşünüyorumda annem, reşat dayım, isa amcam, rıza amcamın çoçukları, onları tanıyan herkes bir kez daha o güzel günleri yaşayacaklar zihinlerinde...

Bu sebeble birkez daha tüm ölenlerimizi rahmet ile anıyor, zaman zaman onlara dair birşeyler ile onları yaşatıyoruz zihinlerimizde canlı ve capcanlı...

Mekanınız cennet olsun...
Picasa SlideshowPicasa Web AlbumsFullscreen

19 Aralık 2007 Çarşamba

Hayırlı Bayramlara....





İslam dininde kullanılan ve bayram günlerini tespit etmekte temel alınan takvim ay takvimi olduğu için Gregoryan Takvimi yıllarında farklı günlere denk gelir. Aynı sebeple aynı Gregoryan yıl içerisinde iki Kurban Bayramı da yaşanabilir. 2005-2012 yılları arasında, Kurban Bayramı aşağıdaki tarihlerde vuku bulacaktır.

2005: 21 Ocak
2006: 10 Ocak ve 31 Aralık
2007: 19 Aralık
2008: 8 Aralık
2009: 27 Kasım
2010: 16 Kasım
2011: 6 Kasım
2012: 26 Ekim



Akıllı, hür, mukim (yerleşik olan, seyahatte olmayan) ve dinî ölçülere göre zengin sayılan mümin olunmalıdır.
Belli miktar parasına sahip olan kişinin belli miktarda borcu varsa, borcunu çıktıktan sonra kalan miktar 80 gram altına tekabül ediyorsa, kurban kesmek üzerine vaciptir. Kurban Kur’an’da emredilmiş bir ibadettir:

“Sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!”[5] (Kevser Suresi, 2)

http://myblogcu.com/kurbanbayrami/2007/12/13/kurban-bayraminin-tarihleri/

18 Aralık 2007 Salı

Bilgisayar ekranı göz bozar mı?


Tğürk Oftalmoloji Derneği'nin resmi hasta bilgilendirme sitesi şöyle diyor:

Ekrana bakma sendromu (Computer vision syndrome), modern dünyanın yarattığı yeni bir durum olup, gerçekte bir kırılma kusuruna neden olmaz, yani halk arasındaki ifadeyle, “gözü bozmaz”. Ancak, genellikle 60-80 cm’den ve saatlerce çalışılıyor olması, gizli hipermetropi ya da erken-başlangıç presbiyopi (yaşlılık hipermetropisi) bulunan kişilerde bu gizli ve belli belirsiz kırılma kusurlarının kendini hissettirmesine neden olur. Bunun dışında, bilgisayar ekranlarının sürekli titreşen yapıda olmaları, yani aslında saniyede 40 ila 80 kez yanıp-sönüyor olmaları, görme güçlüğüne, bu da dikkatle izlemekte olan kişilerde yorgunluğa neden olur. Dikkatli bakış sırasında göz kırpma sayımızın dakikada 5-6 defaya azalması (normalde bu sayı, çok keskin görmeye ihtiyaç duymadığımız işlerde dakikada 12-16 defadır), kırpma yoluyla gözümüzün kurumasını önleyen mekanizmayı yavaşlatırken, büro gibi klimalı ortamlarda göz yaşı buharlaşma hızının artması ve ortam neminin azalması da göz yüzeyinin kurumasını artırıcı diğer faktörler olmaktadır. Bu nedenle bilgisayar kullanıcılarının göz yorgunluğu ve yakınmalarını önlemek amacıyla aşağıdaki önerileri dikkate almaları yerinde olacaktır:


o Bilgisayar ekranının üst seviyesi, göz seviyenizi aşmamalıdır. Böylelikle gözünüz çalışma sırasında hafifçe aşağı bakar pozisyonda olacak, bu durum kapak aralığınızın bir miktar dar kalması yoluyla, göz yaşınızın buharlaşabileceği göz yüzeyini azaltacaktır.


o Ekrana 60-80 cm mesafeden bakan bir kişi için ekran boyu ile ekran çözünürlüğü dengesi de önemlidir. 14 inç ekran boyutu için 640x480; 15 inç ekran boyutu için 600x800; 17 inç ekran çözünürlüğü için 1024x768 ideal seçimdir. Bu durum kıyasla büyük harf ve imge görüntüleri nedeniyle görüşü kolaylaştıracaktır.


o Dikkatli çalışma ve keskin görüş çabası, göz kırpma sayısını istemsiz olarak düşürecektir. Bu nedenle 45 dakika ekran karşısında geçirildiğinde, 15 dakika süreyle, daha az görsel dikkat gerektiren bir işlev yapılacak şekilde ara verilmelidir.


o Eğer bu önlemler sizi rahatlatmıyorsa, gizli hipermetropi, erken-başlangıç dönem yaşlılık hipermetropisi olup olmadığı yönünden bir göz hekimine başvurmanız, bu arada göz yaşı fonksiyonlarınızı da ölçtürmelisiniz.

Kaynak: http://www.gozsagligi.com

Anakaynak : http://azveoz.blogspot.com/

13 Aralık 2007 Perşembe

Kanserden Korunmak için Beslenmenin 7 Doğru yolu.


KANSERDEN KORUNMAK İÇİN BESLENMENİN 7 DOĞRU YOLU.
Doğru ve dengeli beslenerek bazı kanserlerden korunmanız mümkündür. Kanser riskinizi azaltmanız için 7 doğru yol.
1, A,C,E Vitaminlerden zengin Lahana, Brokoli, yeşil sebzeler ve meyvelerle besleniniz.
Böylece vücudunuzun direncini yükseltir, zehirli maddeleri vücudunuzdan uzaklaştırırsınız.
Yemek borusu, gırtlak, akciğer, mide, kalın bağırsak, kanseri riskiniz azalır.
2, Lifli gıdalarla besleniniz,
Çünkü lifli gıdalar bağırsakların çalışmasına yardımcı olur. Kalınbağırsak riski azalır. Diyet posasının kaynağı sebze ve meyveler, kuru baklagiller, kepekli tahıl ürünleri bol miktarda tüketilmelidir.
3, Yağ alımını kısıtlayınız,
Yeterli ve dengeli beslenerek kilonuzu koruyunuz. Hayvani yağlar yerine sıvı bitkisel yağları tercih ediniz. Yağın dengeli kullanımı ile meme, prostat, kalın bağırsak kanserini azaltırsınız.
4, Kırmızı et yerine,
Tavuk, balık, hindi gibi beyaz etleri tercih ediniz. Çünkü sürekli kırmızı et yiyen kişilerin kanser olma riski, ayda bir kez kırmızı et yiyenlere göre 2,5 kat daha fazladır.
5, Pişmede dikkat edilecek hususlar,
Kavurma, Kızartma, Tütsüleme, mangal gibi pişme yöntemleri yerine sulu tencere yemekleri,
Haşlama, fırınlama gibi pişirme yöntemleri daha sağlıklıdır. Mangalın kömürlerinden gelen duman ve alevler kanser yapıcı maddelerin oluşumuna yol açmaktadır. Vücuda bu şekilde alınan kimyasal zararlı maddeler yemek borusu ve mide kanseri riskini arttırır.
6, Gıdaların saklanmasında dikkat edilecekler,
Tuzlama, salamura, turşu gibi bol tuzlu yöntemlerden ve suni katkı maddelerinden sakınılmalıdır, çünkü aşırı tuz mide kanserine neden olabilir. Gıdaların dondurularak saklanması tercih edilmelidir.
7, Alkol ve sigara kullanmayınız,
Özellikle sigara ile birlikte alkol tüketilmesi ağız, boğaz, mide, akciğer ve karaciğer kanseri riskini arttırır.
Ege Üniversitesi Kanserle Savaş ve Araştırma Merkezi
Tel. 0232 388 86 00
e-mail: kansermerkezi@mail.ege.edu.tr
www.egekansermerkezi.org
Bu bilgiler yukarıdaki adreslerden temin edilmiştir.
http://metinaksac.blogspot.com/

10 Aralık 2007 Pazartesi

En iyi ve en kötü aşıklar..."


bu haber nekadar ilginizi çeker bilemem ama paylaşalım dedik...

En kötü aşıklar kimler? 50 ülkede ve 10 bin kadına soruldu.. İlginç yanıtlar var.

Türk erkekleri 'terli' Yunan erkekleri 'pis kokulu' Rus erkekleri de 'kıllı' çıktı. 50 ülkeden kadınların katılımıyla yapılan araştırmada ilginç sonuçlar çıktı.

İngiliz sosyalleşme sitesi "wayn.com" tarafından 50 ülkeden kadınların katılımıyla araştırma yaptı.

EN İYİ AŞIKLAR

Web sitesinin araştırmasına katılan 10 bin seyahat sever kadının yanıtlarına göre en iyi aşıklar olarak İtalyan erkekleri birinci sırayı aldı. Türk erkekleri en iyi aşıklar listesine giremedi. Sıralama şöyle;

1-İtalyanlar
2-Fransızlar
3-İrlandalılar
4-Güney Afrikalılar
5-Avustralyalılar
6-İspanyollar
7-Danimarkalılar
8-Yeni Zelandalılar
9-Brezilyalılar
10-Kanadalı erkekler...

EN KÖTÜ AŞIKLAR

Türk erkekleri en kötü aşıklar arasında yer aldı. Bu konudaki sıralamada
8. sırada yer aldılar. Nedeni de 'terli' olmaları... İşte kötüler listesi;

1-Alman erkekleri ("bencil, kötü giyim ve garip mizah duygularına" sahip)
2-İsveçli erkekler: ( "çok hızlı" aşk yapmaları nedeniyle kötüler)
3-Hollanda erkekleri (Çok kabalar)
4-Amerikan erkekleri (Çok baskınlar)
5-Gal erkekleri (Sulu gözlüler)
6-İskoç erkekleri (Çok gürültücüler)
7-İngiliz erkekleri (tombullar)
8-Türk erkekleri (terliler)
9-Yunan erkekleri (pis kokuyorlar)
10-Rus erkekleri (Silik ve kıllılar)


Kaynak:AA
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=117837

7 Aralık 2007 Cuma

izlemeye değer bir video....

4 Aralık 2007 Salı

YAŞLILIK ve YAŞLILARIMIZ...





Gün gelir yaşamaya değecek zaman biter

"Neden sonra farkına varıyorsun
Etrafındaki korkunç ıssızlığın
Yar olsun, dost olsun, ne arıyorsun
Adresi belli mi vefasızlığın
Aşk, dostluk!
Hepsi dökülen yapraklar!
Çıplak bir ağaç durgun suda aksin
Yalnızlık dediğin hayatla başlar
Kabir boyunca devam etmek için"

( Cahit Sıtkı Tarancı)

Anneler, Babalar, Dedeler, Nineler ve Biz.

“Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek

olursa, onlara sakın 'Öf' bile deme, onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara

merhamet ve tevazu kanadını ger ve de ki: 'Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken

besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.[ İsrâ Sûresi,17:23-24]

“Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar sel gibi üzerinize dökülecekti.”

[(Beyhakî, Sünenü'l-Kübrâ, 3/345; Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 5/432) Hz.Muhammed (s.a.v)]

İslamda Ana-Baba Hakları

http://www.cevaplar.org/index.php?khide=visible&sec=3&sec1=45&yazi_id=3208

Yaşlılık Çıkmazı mı? Yok Canııım!

http://www.mcaturk.com/stres_ntarhan_ileriyas.htm

Birleşmiş Milletler Yaşlılar İlkeleri

http://www.karabuk.gov.tr/giris/giris.php?sayfa=ihm_bmyi

Yaşlılar İçin Ev Güvenliği

http://www.bilkent.edu.tr/~bilheal/aykonu/Ay2003/Aralik03/yasguvenlik.html

http://saglik.tr.net/yasli_sagligi_ev_guvenligi.shtml

Yaşlılar İçin Güvenlik Tedbirleri

http://www.cankiri.pol.tr/html/yaslilar.html

Halit ÇAPIN üstad Döktürmüş Yine;

http://www.takvim.com.tr/2005/10/08/yaz1198-3140-115.html

Yaşlananlar (Akademik Bir Çalışma):

http://www.thb.hacettepe.edu.tr/2003/20033.shtml

Ulema Gözüyle Yaşlılık

http://www.medimagazin.com.tr/kose-yazisi_50465.html

Yaşlıların Sorunları.

http://www.sosyalhizmetuzmani.org/yaslisorunu.htm

Yaşlılar Haftası Konferans Notları

http://www.rizeyetistirme.gov.tr/yasli_ozurlu.htm

Yaşlılıkla İlgili Güzel Sözler;

http://www.sevgiliye.com/guzelsozler-ozlusozler-7.html

Hastalıklar ve Yaşlılık Belgesel Filmi.

(Ya kulak verip Dinleyin ya da Arkanıza yaslanıp İzleyin.

Sitenin Orijinal Görüntüleme Formatıyla İzlemenizi öneririm.

Ayrıca, diğer dosyalar ilgilenenler içindir.)

http://www.risaletv.com/hastalik_ve_ihtiyarlik.swf


kaynak : http://sonnur.blogcu.com/page4







Hayallerimiz...


KENTLERİN RENGİ

Kentler

kişisel yatırımların

daha yoğun yaşandığı yerlerdir.

Bu nedenle kişisel beklentiler de yüksektir.

Kimde ne görürsek aynısının bizde de olmasını isteriz.

Oysa, bir elin parmakları bile eşit değilken biz,

düşeriz pespaye hayallerimizin peşine.

Gerilim, stress, Acı, hüsran

bizi bekler

kapıda.


kaynak : http://sonnur.blogcu.com/page3

1 Aralık 2007 Cumartesi

Recep Beylere Hitafen :)

Recep Usta Seksen Yaşında...
Recep Usta yaş seksen
ölümü düşünmez bir insan
seksenle seksekleşen
üç dört dişi kalmış
bir de mavi bakışları
şizofren oğulla iki başına
şehir akbabaları ötekileri
derininden geçirdi bir ses
ölmeden başında bekleşen
ağır işçi Recep usta
iki lokmaya muhtaç bir kendi bir oğulun aşına

muhacir olmak zor
dokuz yaşında ilhak vatana
vatansız olanlardan her iki vatanında da

on üçünde kayıplarda baba
ana nasıl baksın gençliğinden yaşamına
zor diyordu son gördüğümde
çamaşırcının çocuğu olmak
alın yazısı mıymış neymiş
bir deştik pir deştik te
dumanlandı yüzü bıraktı harcı marcı
elleri titrek sigarasını yaktı
ev şehirde iki kat
birinde ana delisi "avrat"
birinde karısına sevdalı evlat
iki başına yalnızlık dedi
“şu var ya şu”hasta gülüm
istemiyorum ölümü
geç gelsin ölüm
her yürekte farklı nedenler
düşündünüz mü ne kadar çok
Recep Usta gelip
Recep Usta gibi gidenler.

24 kasım 2007 Çakmaklı
http://www.hikayeler.net/yazilar/recep-usta-seksen-yasinda/

30 Kasım 2007 Cuma

Eda ve Elif ve Özlem Hanımlara Hitafen :) ---2---


Yoğun iş yaşamından yorulanlara dair küçük bir pencere...

"Hayat senin bakışınla anlam kazanır. Sadece bir noktayı görürsen hayatın akıp gider sen farkına varmazsın... Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın; akıp giden zamanın anlam kazanır..."
"Hayatının anlamı senin bakış açında gizlidir"

YAŞAMA DAİR... Hikayesi

"Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğuna takmış kafayı… Bulduğu hiç bir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş… Ama aldığı cevaplar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir cevabı olmalı diyormuş. Herkese bunu sormaya karar vermiş...Köy, kasaba, ülke dolaşmış bu arada zamanda durmuyor tabi ki... Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona:

”Şu karşı ki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar, istersen ona git belki o sana aradığın cevabı verebilir" demişler.

Çok zorlu bir yolculuk sonunda bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş... Bilge sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor demiş. Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. “Simdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel... Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin eğer bir damla eksilirse kaybedersin”.

Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış:

” Evet, demiş kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı?
Adam şaşkın...

”Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakamadım ki“.
Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş bilge... Adam tekrar bahçeye çıkmış gördüğü güzelliklerden büyülenmiş muhteşem bir bahçedeymiş çünkü ... Geri geldiğinde bilge, adama bahçenin nasıl olduğunu sorunca gördüğü güzelliklerden büyülendiğini anlatmış adam. Bilge gülümsemiş , “ama kaşıkta hiç yağ kalmamış” demiş ve eklemiş:

"Hayat senin bakışınla anlam kazanır. Sadece bir noktayı görürsen hayatın akıp gider sen farkına varmazsın... Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın; akıp giden zamanın anlam kazanır..."
"Hayatının anlamı senin bakış açında gizlidir"

http://www.diyadinnet.com/HikayeBul-164&Bul=ya%C5%9Fama-dair
resim : http://www.imamhatip.com/kamusalalan/bir-soz-resimle-bulusunca-t16620.0.html

Eda ve Elif ve Özlem Hanımlara Hitafen :)


BASİT YAŞAMAK

Basit yaşayacaksın.

Mesela susayınca su içecek kadar basit.

Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.

Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;

tek bir düğme, tek bir cümle gibi;

sevince lafı dolandırmadan söylediğin

“seni seviyorum” gibi.

Basit bir öpücük yetecek sana;

basit sıcak bir öpücük

ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.

O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,

o öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.

Kabak çekirdeği verecek sana

rakamların veremediği mutluluğu.

El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak

en değerli kağıdın;

hep yanında taşıdığın,

atmaya kıyamadığın.

İki harekette giyiniverecek,

iki harekette soyunuvereceksin.

Kısacık olacak uyanman

ve yola çıkman arasında geçen süre;

kısacık olacak

sıcacık kollara dolanman

ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre.

Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;

bakışların bile anlatabilecek kendini.

Beklentilerin de basit olacak.

Kaf Dağı’nın önünde bekleyecek mutluluklar.

Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;

ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana

en ucuz aşk romanını.

Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.

Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.

Bir kaşarlı tost olacak aradığın

nasıl oturacağını bilemediğin sofrada;

parmakların olacak en kıymetli çatalın.

Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.

İskender’in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.

Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana

kontrplak bir gitarda, doğru basılmış bir

“fa diyez”in mutluluğunu.

Makyajın ilk “a” sına kadar bilmen yetecek.

Temizlik kokacak en pahalı parfümün

“Bilmiyorum” diyebileceksin bilmediğinde

ve çok normal olacak onu da bilmeyişin.

Tek dereden su getirmen yetecek,

bir “istemiyorum” diyebilmeye.

Ne durduğu farketmeyecek abanın altında.

Saatin, sadece saati gösterecek;

Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın.

Küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan.

Basit yaşayacaksın, basit.

Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi

basit...

Yalçın ERGİR

http://www.ergir.com/basit_yasamak.htm

TÜRKİYE'Yİ ACIYA BOĞAN LİSTE

Başın Sağolsun Türkiye... Ölen her vatandaşımıza Allahtan Rahmet, Ailelerine başsağlığı diliyoruz... hiç ummadığınız bir anda gittiniz--- mekanınız cennet olur inşallah...

Bilim adamlarımızı kaybetmenin ayrı acısını yaşıyoruz...

uçakta toplam 57 kişi varmış.. hayatta kalanın olmadığı söyleniyor..
bu listede 49 kişinin ismi açıklanmış...
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=116131

26 Kasım 2007 Pazartesi



anneyi öldürüyor ama bakın yavruya nasıl davranıyor...?

22 Kasım 2007 Perşembe

İstanbul'u Dinliyorum Gözlerim Kapalı...



Evin içinde bir oda , odada İstanbul
Odanın içinde bir ayna , aynada İstanbul
Adam sigarasını yaktı ,
bir İstanbul dumanı Kadın çantasını açtı , çantada İstanbul
Çocuk bir olta atmıştı denize , gördüm
Çekmeğe başladı , oltada İstanbul Bu ne biçim su , bu nasıl şehir
Şişede İstanbul , masada İstanbul
Yürüsek yürüyor , dursak duruyor , şaşırdık
Bir yanda o , bir yanda ben , ortada İstanbul
İnsan bir kere sevmeye görsün , anladım
Nereye gidersen git, orada İstanbul.

Hoca Kapat Telefonu olmuyo ama :)

Yazıcısı Bozulanlara Tavsiye...

Biz Türkler :)


Türkler’i Tanımanın 40 Yolu
  1. Kardan adama tekme atma veya bozmaya çalışma
  2. Yeni atılmış bir betona basma veya isim, numara yazma
  3. Gazete ve dergilerdeki resimlere sakal, bıyık ve gözlük yapma
  4. En iyi arabayı ben kullanıyorum zannetme
  5. Cep telefonu kullanımının yasak olduğu yerlerde illede telefon ile konuşma
  6. Kar topunun içine buz veya taş koymak
  7. Belediyenin duraklara koyduğu saatleri söküp duvar saati yapma
  8. Kumsalda deve güreşi yapma hastalığı
  9. Şahin marka arabayı doğan görünümlü yapma
  10. Ağaçlara ve banklara kalp ve isim baş harfi kazıma
  11. Dersini çalışıp sınıfını geçeni inek sayma
  12. Mesleki ünvanımızı İngilizce söyleme
  13. Tiki olanların tiki ile kasıtlı uğraşma
  14. İskambil kağıtlarından kule yapan birinin kulesini bozma
  15. Cep telefonu ile bağıra bağıra konuşma hastalığı
  16. Reklam için asılan afişleri yırtma hastalığı
  17. Tuvalet duvarını defter sanma
  18. Otobüs duraklarına “Ateşli sevişirim beni ara” yazma
  19. Trafikte bizi geçen arabayı yakalayıp illede geçmeyi bir şey (…) sanma
  20. Sinyal verir vermez şerit değiştirme. Olası bir kazada sinyal verdik görmedinmi deme
  21. Ara yoldan ana yola çıkacak araca yol vermeme
  22. Ünlü birini görünce ona el sallama
  23. Ünlü birini görünce fotoğraf çektirip samimi havası verme
  24. Yaşamadığımız bir olayı yaşamış gibi anlatıp ona kendini bile inandırma
  25. Otobüs durağa yanaşınca ille ön kapıdan inme hastalığı
  26. Otobüs koltuklarını yırtma ve üzerlerine yazı yazma
  27. Minibüs şöforüyseniz beğenmesen bile mutlaka Kral Fm dinleme
  28. Kırmızı ışıkta beklerken yeşil ışık yanar yanmaz konraya basma
  29. Yeşil ışığın yanmasına 3-5 saniye varken harekete geçme
  30. Kimsenin bilgisi olmayan bir konuda ileri geri sallama
  31. Faturaları hep son gününde ödeme
  32. Kar yağınca eve bolca ekmek alma
  33. Meydana konan güvercinlerin üzerine koşup onları kaçırma
  34. Evlilerin bekarlara sakın ha evlenme demesi
  35. Aynı filme giden insanların filmden çıktıktan sonra filmi birbirlerine anlatması
  36. Eline silah geçen birinin hemen silahla şaka yapması
  37. Arabayla yolda giderken tanıdık birini görünce üzerine sürme
  38. Takım elbise giyince elini cebine sokma hastalığı
  39. Takımı galip gelince havaya silah sıkma
  40. Meslek arkadaşlarına mesleki şakalar yapma

Benim favorim Arabayla yolda giderken tanıdık birini görünce üzerine sürme buna çok defa şahit oldum hatta bunu çokça bizzati yaşadım (: Resimdeki kitap The Türkler güzel bir kitap okumanızı istediğim için orada.

kaynak : http://blog.wolkanca.com/40-maddede-biz/#more-1663

19 Kasım 2007 Pazartesi


Dünya Basın Fotoğraf yarışması, 1955′den beri düzenleniyormuş.

Birincilik ödülünü alan fotoğrafların galerisinde dolaştığınızda;

  • savaşların kıyıcılığına*,
  • doğal felaket sonrası geride kalanların dramına*,
  • buluşmaların hüznüne*,
  • açlığın çaresiz bıraktıklarına*

yıllar sonra şahit oluyorsunuz.

Ruanda Soykırımı’nda yaşananların bir kesitini gösteren fotoğraf ise tüylerimi ürpertmeye yetiyor. İnsanoğlu ete ve kana doymak bilmeyen bir hayvan mıdır?

kaynak :http://www.tembelblog.com/page/2/


Resimdeki kız hangi yönde dönüyor?

Saatin döndüğü yönde mi, ters yönde mi?

İlk izlenim önemli, çünkü böylece beyninizi test etmiş oluyorsunuz.

Biraz istekle ise, kızın dans “yönünü” değiştirebilirsiniz. İnanmıyor musunuz? Biraz uğraşın, göreceksiniz.

Resimdeki kız saatin döndüğü yönde dönüyor derseniz, beyninizin sağ yarım küresi daha çok çalışıyor demektir.

Ters yönde dönüyor derseniz, beyninizin sol yarım küresi hayatınızda daha hakim demektir.

Bu resim sizin insan tipinizi ortaya çıkarıyor.

Sağ yarım küre hayal ve yaratıcılığı, sol yarım küre ise mantığı ve dil yeteneğini temsil etmektedir.

Buna göre nasıl bir insan olduğunuzu anlayacaksınız.

Bir düşünün, daha çok mantığa mı önem verirsiniz ya da hayale mi?

Bilim adamlarında sol yarım küre, sanatçı ve çok dindarlarda ise sağ yarım küre daha hakim olmalıdır.

“Yön değiştirme” ise, bazen böyle, bazen de şöyle düşündüğümüzün bir göstergesidir, bence. Ama asıl ağır basan tipimizi, ilk izlenimle ortaya çıkarıyoruz.

şimdi resme tıklayın ve hangi yönde döndüğünü söyleyin...

sıkıntı!!!

şu koskoca dünyada -yaşamak için onca geniş alanın bulunduğu şu meretin üstünde- niçin küçük,dar ,mini mini kutucukların içinde kıvrana kıvrana yaşamak zorundayız bir anlayabilsem...kendimi de yatıştırabilirim belki.
herşey o kadar uçsuz bucaksız ve güzelken beynimizde oluşturduğumuz konserve kutularına sığdırmaya çalışmak bedenimizi şu kooooskoca hayatı....arıza çıkarmaz mı kollar bacaklar gökkuşağı güsel bir şarkı bir mini etek bi sıcak el....
herşeyi tek renk yaşamak zorunda değiliz.siz anlamıyorsunuz bari anlayanlara mani olmayın.
kaynak : http://ozlemmindunyasi.blogspot.com/

Beyaz Melek...

Bu iletimizde gündemde özel bir yer edinmiş bir filmi ele almak istedim... Aslında hepinize tavsiyem bu filmi izlemeniz olacaktır... Mahsum Kırmızıgül deyip önyargı ile de yaklaşmamak lazım, sinema eleştirenleri oldukça beğenmiş bu filmi..aşağıdaki fragman ile fikir sahibi olabilirsiniz zannımca :) neyse o işte :)

15 Kasım 2007 Perşembe



:)

Hemşehri

Ekonomik kriz yüzünden büyük para problemi

olan Temel, çocuk kaçirip fidye istemeye karar vermis.

Sehrin büyük bir parkinda çocugun birini gözüne kestirmis

Önce bir not yazmis : Çocugunu kaçirdim.

Bunu yaptigim için üzgünüm ama kusura bakma

çünkü gerçekten paraya ihtiyacim var.

Yarin sabah saat 7'de

falanca parktaki filanca agacin altina bir siyah çantada 5 milyar getir

Imza: Laz

Çocugun yanina gitmis, notu çocugun ceketinin iç cebine koyup, dogruca

evine gitmesini ve notu babasina göstermesini söylemis.. Ertesi sabah

parka geldiginde söyledigi agacin altinda,söyledigi renkteki çantada

içinde 5 milyar olan emaneti bulmus.

Paralarin yaninda bir de not varmis :

"Paran purada ama bir Laz hemsehrisine nasil peyle bir sey yapar inanamayrum." inanamayrum."



Sözcükler gösterir, işaret eder, adlandırır ve açığa çıkartır.
Gerçek(hakikat), Latince “a-létheia”, soymak, üstündeki örtüyü kaldırmak, açık etmek anlamındadır. “Çıplak gerçek” deyimi buradan kökalır.

“Adlandırmak ölümdür.”

Çünkü şeyin (nesnenin) adlandırılması, onun yok edilmesi ve yerine imlerin (işaretlerin) ikame etmesidir.

Adlandırılan her şey masumiyetini yitirir. Çıplaklaşır.

İnsan adını bilmediği, adlandıramadığı şeyden korkar. Bazen korkusundan kaçmak, kurtulmak için “bile bile” yanlış adlandırdığı da olur.

Bile bile…

İbranice ve Latince’de “bilmek”, cinsel ilişkide bulunmak anlamını taşır. İncil, “İbrahim karısını bildi ve o gebe kaldı” der. Türkçe’de “bellemek” öğrenmek anlamını taşır fakat argoda (ki argo bir dilin en canlı, en diri yanıdır) bellemek ( anasını bellemek gibi) halen cinsellikle ilişkili kullanılır.

Adlandırmak, soymak, çıplak bırakmak… Adlandırılanı bilmek ise çıplak kalanla ilişkiye girmektir. Bu ilişki bugün elbette ancak bir metafor (eğretileme) olarak anlamlıdır.
Metafor, bir mecaz türüdür ve her mecaz gibi benzerlik ilişkisine dayanır.

Bilmenin, cinsel ilişkiye benzetilmesi “karşılaşma”nın önemini vurgulamak içindir. Önemli olan kimin kimi (erkek, kadın) bildiği değil, bilme sürecidir. Birleşme, iki varlığın iç içe olduğu ve karşılaşmanın yoğunlaştığı en uç noktadır.

Kuşkusuz böylesi bir yoğunlaşma kısır ya da sonuçsuz da kalmayacaktır.
Her yaratıcı edimin temelinde bir karşılaşma, o karşılaşmadan kaynaklanan bir heyecan, şaşkınlık ve coşku vardır.

“Bilgi”nin felsefedeki tanımı, öznenin nesne ile ilişkisinin ürünüdür. Kaldı ki, felsefe de “philosophia” ( philo – sophia) bilgi sevgisi demektir.

Her ne kadar bugün her insanda doğuştan varolduğu kabul edilen merak duygusundan ve bu merak duygusundan kaynaklanan varlığın gizemini anlama, “bilme” isteğinden çok, insanın önce doğa, sonra hemcinsleri üzerinde denetim sağlama, iktidar, güç sahibi olma isteğini ifade etse de, felsefe, köken olarak bilme tutkusudur, bilme aşkıdır.
kaynak : http://kenarsusu.blogspot.com/2006/11/szckler-i.html

12 Kasım 2007 Pazartesi

hala misket oynayan çocuk sesleriydi umudu hatırlatan..

Bizim Cimcimeleri günün umudu yapalım :)


Eğitim çocuğu sevmekle başlar…

Çocuklar geleceğin teminatıdır…

Bugünün küçüğü, yarının büyüğüdür…

Çocuklukta duyulan sevgi, hiç kurumayan ağaca benzer…

(Brezilya Atasözü)

Akıl akıl olsaydı adı gönül olurdu . Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu..

YENİ BİR GEÇMİŞ YAZMAK….


Bu bir pişmanlık ifadesi değil. Geçmişte yaşanamayanların acısını bugün çıkartmaya çalışmak hiç değil…

Eskiden, en azından benim kuşağımdakiler için “eski”den, di’li geçmiş zaman elle tutulur, gözle görülür, kimi zaman koklanır, kimi zaman sarınılır, bazen dokunulur, bazen duyulur bir nesnede “mevcut” idi… Yani geçmişin kendi değilse de izinin “vücud” bulacağı bir mevcudiyeti vardı. Bu, kenarı ak işlemeli bir mendil de olabilirdi, bez bebek, cızırtılı bir plak, sararmış bir fotoğraf, kitap sayfaları arasında kurumuş bir çiçek, kurma kolunda sayısız özlemlerin, hazların, yarınların kurulduğu köstekli bir saat de olabilirdi.

Kısacası, “dün” her zaman kendini ifşa edecek bir “ipucu” saklardı.

İlginçtir, İngiliz edebiyatının polisiye türünde çok başarılı olmasının bir nedeni de ipuçlarının merak uyandırıcı ve ilgiyi sürekli tutucu olduğunu erken keşfetmesidir. Ve bu keşif, büyük ölçüde döşemelik kadife kumaşa bağlıdır. Evet, kadife kumaş… Hani şu üzerinde oturduğunuzda iz bırakan, zamanla yıpranan, kelleşen, eskiyen kumaş. İngiliz polisiyesi için ilk “ipucu” işte o kumaştaki yıpranmışlıktır.

Geçmişin ve geleceğin yalnızca bir kurmaca, yapıntı olduğunun farkındayım. Dün ve yarın yok. Ama dünü yarından farklı kılan bir şey var: Dün, yaşantı olarak sahip olunandır, yarın ise sahip olunması umulan, beklenen bir yaşantı…

Bütün bunları niye yazıyorum?

Çok sevdiğim birisi, henüz birkaç gün önce birkaç yıllık bir geçmişini tek bir tuşa yanlış basarak sildi. Dahası, yalnızca kendi geçmişi de değildi, bir başkasıyla paylaştığı ortak geçmişti sildiği… Sanal adı verilen dünyada yalnızca 0 ve 1’lerle kodlanmış bir geçmiş, yanlış şifre nedeniyle ya kilitlenmiş ya da ulaşılamaz olmuştu.

“Yeni bir geçmiş yazmayı” önerdim ona… Şimdi düşünüyorum da sanal ortamda yeni bir geçmiş yazmak her zaman olanaklı. Olanaksız olan, yaşantının vücud bulacağı, varolacağı, mevcudiyetinin izini saklayacağı bir şey, bir yer bulmak…

Şimdi olsaydı, ona “yeni bir geçmiş yazmak” tansa, o yerin, tek şifresinin “sevgi” olan yüreği olduğunu söylemek isterdim.

Fotoğrafa gelince; "dün" koktuğunu söylememe gerek var mı?
KAYNAK : http://kenarsusu.blogspot.com/2006/09/yeni-bir-gemi-yazmak.html

Kim Ne İcat Etti..........?

1280 İlk gözlük İtalya'da yapıldı.
1450 Johannes Gutenberg'in baskı makineleri kitap üretiminde çığır açtı. Bunun sonucunda yeni icatlar hakkındaki bilgilerin yayılması hızlandı.
1453 Copernicus, gezegenlerin Dünyanın etrafında değil, Güneş'in etrafında döndüğünü ortaya atan kuramını yayımladı.
1592 Galileo, cisimleri 30 kez büyüten bir teleskop yaptı.
1614 İskoçyalı matematikçi John Napier logaritma cetvelini icat etti.
1618 Johannes Kepler, gezegenlerin Güneş'in çevresinde çizdikleri elips biçimindeki yörüngeleri betimleyen yasaları yayımlar.
1622 Blaise Pascal, babasının vergi hesaplarında kullanması için bir toplama makinesi icat etti.
1643 Evangelista Torricelli, hava basıncını ölçmek için şimdi civalı barometre denilen cihazı icat etti.
1656 Christian Huygens, Galileo'nun fikirlerine dayanan hassas bir sarkaçlı saat tasarladı.
1668 Isaac Newton ilk aynalı teleskopu yaptı.
1682 Edmond Halley, daha sonra kendi adıyla anılacak bir kuyrukluyıldızın yörüngesini çizip betimledi.
1687 Newton'un, evrensel çekim yasalarını formülleştirdiği Principia başlıklı kitabının yayımladı.
1690 Edmund Halley, dalış makinelerine hava pompalayacak bir yöntem geliştirdi.
1698 Thomas Savery'nin yaptığı ilk buhar makinesi, su altında kalan madenlerdeki suyu dışarı pompalamada kullanıldı.
1733 İngiliz bir dokumacı tarafından icat edilen "uçan mekik" adındaki alet bir kişinin bir günde üretebileceği kumaş miktarını ikiye katladı.
1752 Benjamin Franklin, yıldırımın elektrikten kaynaklandığını gösterdi.
1783 Marquis de Jouffroy d'Abbans ilk buharlı gemiyi yüzdürdü.
1783 Montgolfier Kardeşler bir sıcak hava balonunu başarıyla uçurdu.
1789 Lavoisier'nin, 33 elementi sıraladığı ve bu elementlerin adlandırılması ile ilgili modern sistemi sunduğu "Kimyasal Adlandırma Yöntemi" yayımlandı.
1796 Edward Jenner, bir çocuğu çiçek hastalığına karşı aşıladı.
1799 Alessandro Volta, ilk elektrik bataryasını yaptı.
1801 İlk denizaltılardan olan Nautilus ilk yolculuğunu tamamladı.
1804 Richard Trevithick raylar üzerinde giden ilk buharlı lokomotifi yaptı.
1814 Friedrich König elle çalışan matbaadan çok daha hızlı olan buharlı matbaayı geliştirdi.
1819 Augustus Siebe basınçlı bir dalgıç elbisesi tasarlayarak insanların daha derinlere dalabilmesini sağladı.
1820 Hans Oersted, elektrik akımının pusulanın iğnesi üzerinde manyetik etki yarattığını gösterdi.
1821 Charles Babbage, karmaşık matematiksel tabloları otomatik olarak hesaplamak için tasarladığı "fark makinesi" nin üzerinde çalışmaya başladı.
1826 Fransız fizikçi Joseph Niepce tarihteki ilk fotoğrafı çekti.
1829 George Stephenson, en iyi buharlı lokomotif tasarlama ve yapma yarışmasını kazandı. Rocket adlı bir lokomotif üretti.
1830 İlk dikiş makinesi Fransız terzi Barthelemy Thimonnier tarafından tasarlandı.
1836 Samuel Colt, yaptığı hızlı ateş eden tabanca "altıpatlar" ın patentini aldı.
1837 Isambard Kingdom Brunel, ilk kıtalararası buharlı gemiyi yüzdürdü.
1837 İki İngiliz mucit William Cooke ve Charles Wheatstone ilk elektrikli telgraf makinesini yaptı.
1838 Samuel Morse kendi geliştirdiği Morse alfabesini ilan etti.
1839 Louis Daguerre vesikalık fotoğraflarda çok tutulan daguerrotype fotoğraf tekniğini icat etti.
1841 Michael Faraday, hareketli bir mıknatıstan elektrik akımı elde etti.
1843 Samuel Morse, telgraf mesajlarında kullanılmak üzere nokta ve çizgilerden oluşan ünlü mors alfabesini icat etti.
1846 Amerikalı bir dişçi bir çene ameliyatında acıyı hissettirmemek için eter kullandı.
1848 İlk yürüyen merdiven, New York'ta turist çekmek için kuruldu.
1849 Çengelli iğne icat edildi.
1857 New York'ta bir dükkân asansörü olan ilk bina oldu.
1860 Belçikalı Etienne Lenoir ilk içten yanmalı motoru yaptı.
1863 İlk metro (yeraltı demiryolu) hattı Londra'da işletmeye açıldı.
1868 Gregor Mendel, bezelye bitkileriyle yaptığı, modern genetik kuramının temellerini oluşturan araştırmalarını bitirdi.
1868 Bir gazetenin yazı işleri müdürü olan Christopher Sholes ilk kullanışlı daktiloyu yaptı.
1872 Fotoğrafçı Eadweard Muybridge ilk ardışık fotoğraflar dizisini çekti.
1876 Alexander Graham Bell ilk telefon konuşmasını yaptı.
1877 Edison fonografı icat etti.
1878 Joseph Swan elektrik ampulünü icat etti.
1879 Ernst von Siemens elektrik döşenmiş bir hat üzerinde giden ilk elektrikli treni sergiledi.
1881 Emile Berliner, yassı plaklar kullanan ilk gramofonu yaptı.
1885 Louis Pasteur, bir dizi aşı yaparak, kuduz bir köpek tarafından ısırılmış bir çocuğun yaşamını kurtardı.
1885 Fizikçi Heinrich Hertz elektromanyetik dalgaların varlığını gösterdi.
1885 Avusturyalı kimyacı Carl Auer, muma göre daha kullanışlı ve güvenli olan bir havagazı lambası icat etti.
1886 Linotip adlı makine, gazetelerin ve kitapların daha hızlı hazırlanmasını sağladı.
1888 George Eastman, Kodak no.l adlı fotoğraf makinesini üretti ve müşterilerinin filmlerini banyo etti.
1889 Edison'un yardımcısı Charles Batchelor sinema filmlerinin seslendirilmesi üzerine deneyler yaptı.
1890 Daimler motor şirketi, dört tekerlekli ve akaryakıtla çalışan otomobil üretimine başladı.
1890 Herman Hollerith'in icat ettiği elektrikli sayma makinesi sayesinde Amerika'da nüfus sayımı işlemi çok hızlı bir şekilde sonuçlandırıldı.
1895 Paris'te Lumiere Kardeşler 10 hareketli filmden oluşan bir gösteri yaptı.
1895 Wilhelm Röntgen, X-ışınlarını buldu.
1898 Valdemar Poulson, modern teybin öncüsü olan bir cihaz yaptı.
1901 İlk radyo transistörünü Marconi geliştirdi.
1902 İtalyan Guglielmo Marconi, Manş Denizi üzerinden radyo dalgalarıyla mesaj iletmeyi başardı.
1903 Amerikalı Wright Kardeşler ilk motorlu uçağın uçuşunu gerçekleştirdi.
1903 Henry Ford, yeni araba fabrikasıyla seri üretim tekniğini getirdi.
1903 Willem Einthoven, kalbin işleyişini kaydeden elektrokardiyografi cihazını icat etti.
1904 John Fleming'in geliştirdiği cam diyotlar radyo cihazlarının vazgeçilmez parçası oldu.
1908 Adını mucidinin adından alan Geiger sayacı radyasyonu saptamak ve ölçmek için kullanılmaya başlandı.
1910 Fransız Henri Fabre, tekerlekleri olmayan ve su üzerinde seyredebilen bir uçak geliştirerek ilk deniz uçağını icat etti.
1911 Marie Curie, radyoaktiflik konusunda kendi başına yaptığı çalışmalardan dolayı Nobel Ödülü aldı; böylece de bu ödülü iki kez alan ilk kişi oldu.
1911 Ernest Rutherford, atomun merkezinde bir çekirdek olduğunu gösterdi.
1919 Einstein, "Genel Görelilik" konusundaki yazısını yayımladı.
1921 Philip Drinker, hastaların solunum yapmasına yardım etmek için "demir ciğer"i icat etti.
1922 İlk mikrofilm tanıtıldı.
1926 John Logie Baird ilk televizyon görüntüsünü başarıyla iletti.
1926 Robert Goddard ilk sıvı yakıtlı roketi fırlattı.
1926 ABD'li Profesör Robert Hutchinson Goddard ilk sıvı yakıtlı roketi geliştirdi. Gaz ve sıvı oksijenle işleyen roket, 12,5 metre yüksekliğe çıktı ve 56 metre yol aldı.
1928 Bugün penisilin dediğimiz bir oluşumun bakterileri öldürmesi Alexander Fleming'in dikkatini çekti.
1933 İki Alman bilim adamı Max Kroll ve Ernst Ruska elektron mikroskobunu yaptı.
1935 Alman şirketi AEG, sesi kaydetmek için plastik manyetik teyp bandını geliştirdi.
1938 Macar mucit Lazlo Biro, bıro da denilen bilye uçlu tükenmez kalemi icat etti.
1938 Amerikalı Chester Carlson ilk fotokopi makinesini icat etti.
1939 İgor Sikorsky adlı bir Rus mühendis tarafından ilk helikopter yapıldı.
1940 İlk elektronlu mikroskop Philedelphia'da tanıtıldı.
1942 Wernher von Braun, Almanya'nın ilk uzun menzilli füzesi olan V-2'yi fırlattı.
1942 Enrico Fermi, ABD'nin Chicago kentinde, nükleer enerjinin denetim altına alınabildiği bir nükleer reaktör yaptı.
1943 Jacques-Yves Cousteau ve Emile Gagnan, ilk dalış tüpünü tasarladılar.
1945 Amerikalı mucit Percy Spencer, ilk mikrodalga fırını tasarlayarak patentini aldı.
1946 John Mauchy ve John Eckert'in geliştirdiği, Amerika'nın ilk elektronik bilgisayarı ENIAC halka gösterildi.
1947 Edwin Land bir dakikadan az bir sürede siyah beyaz fotoğraf çıkaran polaroid makineyi icat etti.
1953 Francis Crick ile James Watson DNA molekülünün yapısını keşfetti.
1957 Sovyetler Birliği tarafından Dünyanın çevresinde dönen insan yapımı ilk cisim Sputnik I fırlatıldı.
1960 Theodore Maiman ilk lazeri yaptı.
1962 Telefon konuşmalarının yanında canlı televizyon görüntülerini de ileten Telstar adlı uydusu fırlatıldı.
1977 Dünyanın tekrar kullanılabilen ilk uzay gemisi olan Uzay Mekiği, ABD tarafından fırlatıldı.
1982 Philips ve Sony şirketleri kompakt diski çıkardı.
1987 İlk sayısal ses bantları (DAT) üretildi.
1990 Yüksek netlikte televizyon (HDTV) yayını ilk kez yapıldı.
KAYNAK : http://bilmediklerimiz.blogcu.com/1693597/

11 Kasım 2007 Pazar

bugün YAŞAMAYA VAR MISIN?


GÜNÜNÜZ AYDIN OLSUN

Güneşin o ilk doğuş anına en son ne zaman tanık oldun insanoğlu? Taptaze ışıklarının tüm vücuduna yayılmasını ne zaman izledin kendinde? Bir sonbahar sabahı o ılıklığı ne zaman hissettin yüreğinde?

Bizler aslında bize her günün bir lütuf olduğunu anlamayacak kadar duyarsız bir şekilde geçip gidiyoruz bu hayattan. Hanginiz sabah gözünü açtığında şunu dünyaya tekrarlıyor: "Bugün özel bir gün çünkü ben bugün de yaşıyorum. Gözlerim açık, ilk nefesimi bilinçli bir şekilde çektim içime. Bu bir ayrıcalık! Bugün özel bir gün, evet, bugün bana bir gün daha yaşama şansı verildi..."

İnsan yaşamında ne sorunlar var ama biz o kazağı alamadık diye bütün günü o güzelim ruhumuza ve bedenimize azap çektirmekle geçiriyoruz veya sevgilimiz sevgimizin yüceliğini anlamadı diye kahroluyoruz veya sular kesildi diye, hava soğudu diye bütün gün kendimize ve sevdiklerimize surat asıyoruz.

Bir de şöyle düşünelim: Siz başlı başına bir yaşamsınız ve hayatta telâfi edilemeyecek tek şey ölümdür. Sular elbette gelecektir. Soğuk hava için biraz daha sıkı giyinebiliriz. Sevgiliniz sizi anlamıyorsa aslında sevdanıza layık olmadığını pekalâ algılayabilirsin...

Peki, bu hayata ne zaman gülümseyeceksin? Ne zaman kendin için bir şeyler yapacaksın? En sevdiğin çiçeği neden hâlâ başkalarından bekliyorsun? Bugün kendine niye o çiçeği almıyorsun? Neden miskinliğinden bir sabah ödün verip de doğanın uyanışına kendini şahit etmiyorsun? Unutma ki bu hayatı güzelleştirecek olan da, çekilmez hale getirecek olan da sensin. Sakın başkalarını suçlama...

Haydi artık her sabah yüreğine kocaman gülümsemelerle dolu bir nefes çek ve bütün gün verdiğin her nefesin içine bu gülümsemelerden katarak etrafındaki tüm canlı varlıkları varlığından haberdar et.

Hayata öylesine gelme ve de öylesine gitme. Unutma ki bir ağacın gövdesine sarıldığında onun kalp atışlarını duyabilecek kadar duyarlı yaşamak senin elinde.

Her ne olursa olsun, tanı veya tanıma ama günaydınını ve gülümsemeni hiçbir canlıdan eksik etme.

Unutma sen bu dünyada başlı başına bir yaşamsın ve bu yüzden bile varlığın çok özel.

Evet insanoğlu, bugün YAŞAMAYA VAR MISIN?

kaynak : http://bassak.blogcu.com/321474/

Pazartesi Sendromu


Pazar, gelmesi iple çekilen bir gün. Çünkü pazar dinlenme günü. O gün öğleye kadar şöyle keyifle yatılacak. İş yok, güç yok. Ne dışarda çalışan insanlar için, ne de evde çalışan hanımlar için. Hafta içinin yoğun temposundan sıyrılma günü o gün. Pazar günü stres atma günü. Yorgunlukların, gerginliklerin atılacağı, haftaya dinç ve dinlenmiş olarak başlanacak biricik gün.

Pazar tüm ailenin şöyle bir araya geldiği bir gün. Okullar kapalıdır. Çoğu işyerleri de öyle. Kimi evlerde evin çocukları yalnızca pazar günü babaları ile birlikte oluyorlardır belki de. Anne de çalışıyorsa buna anneyi de katmamız gerek.

Pazar günü bütün aile bireylerinin bir masa etrafında toplanıp kahvaltı ettiği biricik gün. Acaba, kaç aile pazar hariç sabah kahvaltısını evde yapıyor?

Pazar kendimize vakit ayırdığımız en önemli gün, kendimizle başbaşa kalabileceğimiz hayatı başka bir açıdan yaşayabileceğimiz nadide bir gün, beri yandan ailelerin ençok kavga ettikleri gün de pazar günü. Bunun nedeni herkes evde de ondan denilebilir. Ancak bu bir çelişkidir. Hem aile pazarı dört gözle beklerken, bir araya gelip birlikte hayatı bir gün bile olsa yaşamayı hayal ederken kavga edilir? Sonra bir araya sıkça gelmek, bir zamanı paylaşmak kavga sebebi ise aradaki ilişki de ciddi şekilde sorgulanmalı değil mi?

Pazar günü günler içinde seçkin bir yere sahip. Gelmesi dört gözle bekleniyor, doğru. Beri yanda pazar günü insanların en huzursuz günü. İnsanların canı en çok pazar günü sıkılıyor. Pazar günü insanların yataktan en yorgun kalktıkları gün. İnsanların en çok baş ağrısı çektiği gün yine pazar günü. Pazar en umutla beklenilen, umutların gerçekleştirileceği gün olarak hayal edilirken, nasıl olupta birdenbire en mutsuz yaşanılan gün oluverip çıkıyor?

Aslında sorun oldukça basit. Bereketli bir gün en bereketsiz gün olacak şekilde yaşanıyor. Hayatın bereketi, hayatı ve kainatı yaratan Yaratıcının belirlediği irade ettiği ritimde yaşamakta saklı. Pazar günü saat 10’da kalkan bir aile düşünelim. Güneşten 3 saat sonra hayata başlıyor bu aile. O zamana dek gezegende binlerce varlık çoktan hayatın içine dalmış bir durumda. Hayatın ritmi de güneşin ritminde saklı. Güneşe gözlerimizi kapatarak yaşadığımız 3 saat sonrası hayatı yakalamak zor.

Pazar günü yaşanılan mutsuzluğun, gerginliğin, huzursuzluğun, baş ağrılarının, bedende hissedilen yorgunluğun, başın sepet gibi olmasının, evdeki kavgaların. İsteksizliğin, çocukların baba bizi dışarı götür diye tutturmasına rağmen babanın kolunu kıpırdatacak gücü bulamamasının ve isteksizliğinin, ardından da koltuğa yapışıp kalıp her akşam gibi yine TV seyretmesinin yegane sebebi sabah geç kalkması.

Uykuyla ilgili çok sayıda yapılan bilimsel çalışmalarda varılan en önemli sonuç şu: Uyku zamanı, güneşin ritmine göre ayarlanmalı. Beyin güneş doğmadan önce çalışmaya hazır halde olmalı. Yani beyni kullanan kişi uyanmış olmalı. Uyku bedenin ve özellikle beynin dinlenebileceği zaman. Fazla uyumakla dinlenme arasında ise hiç bir ilişki yok. Yani pazar günleri ‘şöyle iyi bir uyku çekelim ve dinlenelim’ ifadesi kesin bir kendini aldatmaca. Çağdaş yaşamın bize sunduğu büyük bir hile, yalancılık, içimde bir his çağdaş yaşam bizi uyutuyor diyor.

En sağlıklı uyku güneş doğmadan önce uyanmakla elde edilebiliryor. Güneş doğduktan sonra uyunulan her bir uyku saati dinlenmek yerine yorgunluk, halsizlik. Hatta psikolojik olarak depresif bir ruh hali. Çökkünlük. İsteksizlik getiriyor.

Uyku laboratuvarlarında yapılan çalışmalarda, güneş doğumundan sonraya sarkan uykunun "REM" denilen bir dönemi uzamış görünüyor. Bu da ‘beyin ödemi’ denilen bir durumun ortaya çıkmasına vesile oluyor. Beyin hücreleri arasında sıvı birikimi oluyor. Yani beyin şişiyor ve genişliyor. Bu ise hücrelerin normal işleyişine mani oluyor. Beynin kimyasal işleyişi bozuluyor. Bu yüzden insanlar pazar veya başka bir gün, gün doğumundan sonra uyandıklarında baş ağrısı, yorgunluk, isteksizlik gibi belirtiler yaşıyorlar. Bu ise tam olarak depresyona uyuyor. Yani pazar günü insanlar dinleneceğim beklentisiyle çağdaş yaşamın oyununa gelerek geç kalkıyorlar ve depresyona giriyorlar. Bu çok önemli bir çelişki. Çökkün ve gergin bir ruh hali içinde geçirilen pazar günü tam bir felakete dönüşüyor. Gerginlikle aile bireyleri birbirlerine daha agresif, tahammülsüz oluyorlar. İşte pazar günü kavgalarının nedeni aile bireylerinin evde olması değil, güneşten sonra uyanmak ve güne bereketsiz başlamak.

Pazartesi günü insanların işe, okula gitmek istemediğini bilirsiniz. Hatta ‘pazartesi sendromu’ deniyor buna. Bunun sebebi pazartesi gününün işe, okula başlama günü olmasından değil. Pazar günü insanların güneşten sonra hayata başlamaları, pazar günü insanların güneşten sonra hayata başlamaları, pazar gününü depresyonla geçirmeleri, bunun pazartesiye sarkması. Artık ben ‘pazartesi sendromu’ ifadesi yerine ‘pazar sendromu’ ifadesini kullanıyorum.

Hayatı yaşamak bir sanat. Bazen ufak bir nokta büyük şeylere maloluyor. Ne zaman uykudan uyanacağımızı bilememek hayatı zehir edebiliyor. Verimli geçebilecek bir günü depresyonda yaşamamıza yol açabiliyor.
kaynak : http://muammerpdr.blogcu.com/3202023


cuma işten eve geliş ve pazartesi işe gidiş sürecine mizahi bir yaklaşım :)

9 Kasım 2007 Cuma

BÜYÜK ÖNDER ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜNÜN 69.YILI...





BÜYÜK ÖNDER ATATÜRK’Ü ÖLÜMÜNÜN 69.YILINDA SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUZ...

8 Kasım 2007 Perşembe

Özdemir ASAF


BEKLE DEDİ
Bekle dedi gitti
Ben beklemedim, o da gelmedi...
Ölüm gibi bir şey oldu
Ama kimse ölmedi..

BAKİ
Kendi bahçesinde dal olamayanın biri
Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor.


ANLAM
Sen bana
Sen desen de, demesen de olur.
Ama ben sana diyeceğim.
Düşün dur.

ANAHTAR
Konuşmak susmanın kokusudur.
Ya sus git, ya konuş gel, ortalarda kalma.
Yalan korkaklığın tortusudur.
Dürüst kaba ol, eğreti saygılı olma.

ADALET
İnsansız adalet olmaz
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun

2=1
Kim o, deme boşuna...
Benim, ben.
Öyle bir ben ki gelen kapına;
Baştan başa sen.

ilk çağ ya ordan şey ettik ama ayna nerden geldi bilmiyom :):)

radyo