Hosgeldiniz...

...Biz Bir Aileyiz...

31 Aralık 2008 Çarşamba

Mutlu Yillar..


Bir yeni yıl masalı...
Harcanıp gidiyor, ömür dediğin, harcandıkça da yeniye bir şey kalmıyor !
Her yeni yıl bir şeyler daha alıp götürüyor. Geriye anılar bırakarak.
Bir tekerleme gibi, bir şarkı gibi, tatlı başlayıp hüzünlü biten bir düş gibi.
Bazı şeyler daha dünmüş gibi geliyor insana, gelecek ise bilmeceye dönüşüyor.
Yeni yıl dedikleri bir şimendifer, katmış önüne kovalıyor bizi, Yakaladığı yerde bitecek öykü...
Ne kadarı önemli değil, nasıl yaşıdığımız önemli bu dünyada.
Bir eli yağda bir eli balda olmaktan, hüzünlü, duygulu, içli bir şarkının güftesi olmak daha tatlı olabilir.
Yitik bir sevdanın peşinde, ya da kanadı kırık bir kuşun kanadında yıllara meydan okuyabilmekte...
Durdurun şu dünyayı hesap soracağım deme kahramanlığına bulaşmış da olabilirsiniz.
Rabbena hep bana hep bana, istemem sağ cebime koyculukda ihtisas da yapmış olabilirsiniz.
Belki de siz, en büyük benim, en iyi ben bilirim, benden sonrası tufan diyenlerdensiniz...
Sizde az değilsiniz ama, kanadı kırık kuşa ağıtlar yakıyorsunuz, kediyle, köpekle, atla eşekle uğraşıyorsunuz.Sahi dünkü köpek yavrusundan bir haber var mı.!..
Her gece barda , gönlüm hovarda, bir elinde cımbız, bir elinde ayna umurunda mı dünya diyenlerden misiniz....
Her neyse, her ne yaptınsa bu şimendiferin geri dönüşü yok, alıp götürecek ve bir daha getirmeyecek.
Güzellik, insanlık, sevgi adına ne yapmışsan onlar kalacak şimendiferin arkasından.
Alıp götürüyor , her yeni yıl biraz daha uzaklara
Biraz daha yaklaştırıyor hüzünlü ayrılık şarkılarına
Ve toprağa bakıyor devamlı bir yüzü
Zaman aldıklarını verme zamanı..
---------------------------------
Bir insan ömrünü neye vermeli
Harcanıp gidiyor ömür dediğin
Yolda kalan da bir yürüyen de bir
Harcanıp gidiyor ömür dediğin

Yüreğim ürperir kapı çalınsa
Esleyen yelimden hile sezerler
Künyeler kazınır demir sandıkta
Savrulup gidiyor ömür dediğin

Dışı eli yakar içi de seni
Sona eklenmeli sözün incesi
Ayrılık gününü kör dereleri
Bölünüp gidiyor nehir dediğin

Bir insan ömrünü neye vermeli
Para mı onur mu taş dikenli yol
Ağacın köküne inmek mi yoksa
Çırpınıp duruyor yaprak dediğin
-----------------------------------

Erdoğan Şahin
kaynak : http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=83101

Biri bu ZULME dur desin ,,,,



Bu vahşet hangi vicdana sığıyor, dünya nasıl bu kadar kör ve sağır olabiliyor. İsrail 3 gündür ölüm yağdırıyor. Filistin acı ve kan ile titriyor... Bölgeden gelen görüntüler tüyleri ürpertiyor. Sabah saatlerinde havalanan uçaklar bu kez İsrail İçişleri bakanlığını vuruyor. Dün gece ise hedefte Filistin‘in sembolü olan İslam Üniversitesi vardı. Saldırılarda ölenlerin sayısı 300‘ü geçti... Bine yakın da yaralı var. Her yanda ölüm her yanda dehşet ve acı var. Filistin alev alev yanarken dünya bu vahşetin her zamanki gibi suskun izleyicisi konumunda.

15 Aralık 2008 Pazartesi

Adın neydi…


Adın neydi…

Yağmurmuydu,yağan usulca,ıslatan bu yeri,bu göğü…bir elçiydi yağmur yerle gök arasında bir köprü,gök sevdasını nida ederdi yere,yer ihsan ederdi ve bir koku salardı toprak kokusu,göğün kalbiydi bulutlar,yerin kalbiydi toprak,bazen kavuşurdu toprakla yerin kalbi,sisli günlerde,hiç kimseye göstermezlerdi sevişirken,kimse kimsenin yüzünü görmezdi o günlerde,yalnızca dağlarda olanlar seyrederdi olanları,utanırdı bulut hemen akıp geçerdi,yeniden yükselirdi,rüzgar bir ayrılık isterdi hemen,bulutlar savrulup giderlerdi,dağlara tırmanırdı bulutlar,soğurlardı,soğurlardı sonra yağmur yağardı,adın yani…

Adın neydi…

Güneşmiydi,yüreğin gibi sıcak,merkezi bu kainatın ve döndüren etrafında yedi güzeli,yedi asır boyunca,durgundu,kızgındı,hep yanıyordu taa içinin köklerinden,insanlar çalmıştı ondan ateşi,bir parçasını yüreğinin,güneş geceye aşıktı oda bilirdi hiçbir zaman kavuşmayacağını,bilirdi ben gittiğimde gelene,nasıl kavuşulurdu,sadece ben yokken varolan nasıl gelebilirdi bana,yalnızca en koyu gölgede en yakınındaydı onun,birde akşam giderken ardına bıraktığı kızıllıkta,yani yakamozda,güneşin kalbiydi yakamoz,gecenin kalbiydi gölge,gece koyuydu,gizildi,kendi kabuğuna saklanan bir tırtıldı,güneş hergün doğunca karşısında bir kelebek bulurdu,çoktan ölmüş olan,sabah olurdu güneş gelirdi,yani adın…

Adın neydi…

Korkumuydu,en çok yakışan sana,korku gelirdi,sızardı binlerce insanın yüreğine deliğine sızan bir yılan gibi usulca,bir tohum gibi filizlenip büyürdü sonra,sonra yüreği elegeçirirdi,sonra beyni,sonra o korku gözlerde görünürdü,korku en çok kendinden korkanı alır,en çok kendisine uzak olmak isteyene gelir,korku en çok kendisini çağıranı sever,korku sarılınca sana seni kendi içine çeker,bir kelebekken bir tırtıla dönersin,kendi içine düşersin orda kalırsın,kıpırtısız kalırsın,hareket edemezsin,boğulursun,her şeyini kaybedersin sonra,bir tek korku kalır yanında,korku izin vermez kelebeğin çıkmasına,özgürce istediği gibi uçmasına,dağla,taşla,böcekle buluşmasına…sana sarılan korkuydu,yani adın…,

Adın neydi…

Çocukmuydu,yani masumluk…

kaynak : http://dingilawa.blogcu.com/adin-neydi_28588621.html

Durus...

Ki bazı sözlerin anlamı
O sözlerin söylenişindedir

Yılların sayısına girmediyse Seniha
Nereden zaman almıştır

Ki bazı durumlara söz yoktur
Hem neden olsun
Her durumun dili daha başka durumlardır

Ben bu derinliği bu kadar
Nerden bulayım
Ki herkes nerden bulsun
Bulmanın dili aramaktır.

Edip Cansever

Afgnistan`da insan olmak...!

Afganistan'da milyonlarca çocuk, açlık ve bulaşıcı hastalıkların pençesinde yaşam mücadelesi veriyor. İşte Afganistan'ın sahipsiz çocuklarının kare kare trajedisi...


Diger resimler icin asagidaki resme tiklayiniz...

6 Aralık 2008 Cumartesi

Iyi Bayramlar, Kurban Bayraminiz Mübarek Olsun...



resimler : http://www.sevdimseni.com/2313-iyi-bayramlar-97-detay.html
http://www.resimsakla.com/r-bayram-resimleri-425-iyi-bayramlar-4754.htm

1 Aralık 2008 Pazartesi

NEDİR Kİ YAŞAM DEDİĞİNİZ...?


Her şeyden önce yaşamın bütün zorluklarından ve çelişkilerinden arınmanın imkânsızlığı üzerine söylenecek birkaç sözüm var. Annemizin kucağına verildiğimiz ilk günden bu yana, bu yaşamın ne tür zorluklarla ve tehlikelerle sarmalandığını öğrenmeye başladık. Korktuk ve bazen çok zavallı olduğumuzu düşündük, bazen de köşe bucak kaçmaya çalıştık bütün insanlardan. Kimi zaman da dünyanın en güçlü varlıkları olduğumuzu düşündük, durmadan ve usanmadan her şeye karşı savaşma direncini keşfettik içimizde. Ve belli bir zaman sonra fark ettik ki bu olanların ne bir başlangıcı ne de bir sonu olacaktı. Bizden önceki insanlar da bunları yaşadı, bizden sonrakiler de yaşayacaktı. Hani kaçınılmaz denilen şey bu olsa gerek.

Doğanın zengin hareketlenmelerini ve belli olmayan bir işleyişinin, akışının olması gibi bir şey tüm yaşananlar. Zaten doğanın bir parçası olmak da tam bu manaya gelmez mi? İyi veya kötü diye nitelendirdiğimiz her şey ama her şey bizden o kadar bağımsız ki, bu nitelendirmeleri yaparken sadece içinde bulunduğumuz havaya göre adlandırıyoruz iyi ve kötü olanı. Bir şeye bağlanmak veya bağımsız olmak o kadar karmaşık ki, kurduğumuz anlam sarayları bir çırpıda yıkılıverecek gibi. Kısıtlı bir alanda ve sınırsızca yaşamamanın yarattığı özgürlük isteği ile zorlanan bir ruha sahipken, nasıl olurda insanlığın en çok korktuğu duygu yalnızlık olabiliyor. Yalnızlık, korku ve bunların karşısında duran özgürlük, müthiş bir çelişkinin çıkılmaz denildiği yer tam da burası.

Ama yaşam devam ediyor, gece gündüze, kötülükler iyiliklere, savaşlar barışlara eviriliyor, ya da tam aksine dönüyor her şey. Bize uygun görülen bir yaşamdan söz açmadım, sadece kendi ürettiklerimizden yola çıkarak söyledim tüm söylediklerimi ve meddahın köşesine çekildiği gibi çekilmiyorum köşeme, oyun hala devam ediyor. Bu oyun sürdükçe en büyük hatamı ve başarımı gerçekleştireceğim. Tabi ya oyunda bir kazan ve kaybeden olmalı. Bazen kaybeden ve bazen de yenilen ben olmalıyım. Kim bilir, yenildiğim her seferde başkaları yenilecek, ben başkalarını yendiğim her sefer zafer sarhoşu olacağım yenilenin kahroluşuyla. Ben yenildiğimde de hipnoz edilmiş gibi ben de kahrolacağım. Aslında bütün insanlar ve ben bizden daha önceki bütün davranışları hipnoz edilmişçesine gösteriyoruz zamanı gelince.



murat perçin

kaynak:http://zerdust.blogcu.com/nedir-ki-yasam-dediginiz_1897366.html
resim:http://www.ademsonmez.com/

27 Kasım 2008 Perşembe

hayirli,umut dolu,gülücüklerinizin cogaldigi güzel bir cuma günü diliyorum...



«Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. Adem (a.s.) o gün yaratılmış, o gün cennete konulmuş ve o gün cennetten çıkarılmıştır.»
(Hz. Muhammed Mustafa s.a.v.)

resim : http://www.ademsonmez.com/

Adam Kapıdan Bir Anahtar Yonttu...


KESİT

"bir resimdi işte
tandan ikindiye sarkan
kara kalem çalışılmış sürekli
ışık yoktu

önünde saçlarımızı tarardık
ölüm müydü o yalınlık
yoktu


ve gamzelerinin türevi
o cânım kırışıklığında alnının
o ceylanda bir yığın kan yazması
yüzün yoktu

hani bütün hüzünlere nesnel karşılık diye
bir sınavda kullanılan su gibi
utangaç ve bir kez daha
acıtarak göğsümün sarplarını
yüzün yoktu

ne çok güz ölüsü böyle
diyorum küllerinde bir ateş çatsam"

İlhami Çiçek


“Adam devasa bir demir kapının karşısında durdu. Her yolu denedi, kapı ne açıldı ne delindi. Adam sabretti ve kapıdan yürek kadar bir parça kopardı. Açılan delikten kendisi geçemezdi. Ama o demirden bir anahtar yontmayı becerebildi.” diye yazıyorum. Yazının yanında aniden bir pencere beliriyor. Demir parmaklıklı… Dışarı çıkamasam da ayaklarımı sallandırıyorum boşlukta. Etrafa bakıyorum. Sonra-sonra, görüyorum. Bu pencereden bakmamla duvarla aramdaki iletişimim değişiyor.

Aşılmaz bir duvar, açılmaz bir kapı, çözülmez gibi görünen bir düğümle karşılaştığımda düşünürüm... Ortada bir kilit varsa anahtarın olması kaçınılmazdır! İlk kilit icat edildiğinden beri onun anahtarlarla, maymuncuklarla vermiş olduğu mücadeleyi, insanoğlunun açmak ve kapatmak için verdiği mücadeleyi düşünmek sabırda sebatıma iyi gelir. Kilit ne denli karmaşık ve güçlüyse; anahtar da o eşdeğerde bir kuvvete her zaman ulaşmıştır! Öyleyse endişelenmek ve umutsuzluğa kapılmak yerine çözümün zamanını öne almak için çalışıp, sabırda sebat etmeliyiz. Zira bir kilidin hükümranlığı; anahtarı bulununcaya, anahtarınki ise yeni ve daha karmaşık bir kilit buluncaya kadardır. Zannımca bu böyle kıyamete dek sürecektir!
***

Bu duvarı kaçıncı boyayışım. Dumanlı ve buğulu… Gri tonda bir astar her rengin arasında… Bu duvar kaç astar daha kaldırır? Kaç küf ve kül… Hüznün tüllerini çekerken ruhuma, sancılı ve huzursuz olan yine ben…

Burada yaşayan her şey gibi acı çekiyorum. Ruhumun dinginliğini bir açıdan buna borçluyum. Fizik kanunlarından pek anlamam ama suyun ve havanın bir direnci olmasaydı sanırım ilerlemek isteyen nesne ne kadar büyük bir güce sahip olursa olsun hedefe doğru ilerlemesi mümkün olamazdı. Rasim Özdenören “Eşikten Duran İnsan”da “Yaşasın duvarlar!” derken bunu kastetmişti sanırım. Varılmak istenilen hedefe doğrultlan bu ilerlemeyi biraz da bizi bu yolun aksi istikametine zorlayan güçlerin yerine göre istem dışı yardımlarına borçluyuz. Böylelikle ters istikametten bize doğrultlan güç dayatması, savrulmamıza mani oluyor da denebilir. Rotamıza doğru savrulmadan ilerlemeyi çevremizi kuşatan bu dirençle kolaylaştırabiliriz şayet bunun bilincine zamanında varabilirsek.


Güçlükler ve kötülükler; karakalem çalışılmış bir resimdeki gölgeler gibi vakti geldiğinde herşey mahiyetinin, varlığının hakkını verdiğinde, aydınlık olanın hayatımızda daha bariz ışımasına vesile olacaklardır. Elbette bu tefekkürüm bizi Polyannacılığa götürmez, götürmemeli... Fakat pasif iyiler, aktif kötüler kadar çalışasalar yani aktif iyiliğin hakkını verseler bu duruma gelmezdik sanırım. Pasif iyiler, aktif kötülerin kötülüklerini beslemeklikleriyle, yapılan haksızlıkların, yaşanılanların sorumluluğuna ortaktırlar. Mazeret üretmekte üstlerine kimse bulunmaz ama bu, vakti geldiğinde bedel ödemekten kurtulacakları anlamına gelmez.

Şahitlik ettiğimiz asrın harici tarihini zahiren gücün sözünü konuşturanlar yazıyor olsalar da dahili tarihe şahitlik eden ve bu tarihin taşlarını şiltenin bir ucundan da olsa tutarak doğrultmaya, daha güzele taşımaya çalışanlar, yakın tarihte böyle gözükmese de harici tarihin değişimine de vesile olacaklardır inşeallah!

Dilsizmütercim:

Meryem Rabia Taşbilek
kaynak : http://dilsizmutercim.blogcu.com/

25 Kasım 2008 Salı

Ruhumu yedi kez aşağıladım...


İlki, onu yükseklere ulaşmaktan kaçındığını gördüğüm zamandı,

İkincisi onu topalın önünde topallarken gördüğüm zamandı,

Üçüncüsü kolayla zor arasında seçim yapması gerekip de, kolayı seçtiği zamandı,

Dördüncüsü bir yanlış yaptığı ve kendini başkalarının yanlışlarıyla avuttuğu zamandı,

Beşincisi güçsüzlüğe sabrettiği ve sabrını güce yorduğu zamandı,

Altıncısı bir yüzün çirkinliğini hor gördüğü ve onun aslında kendi maskelerinden biri olduğunu anlamadığı zamandı,

Ve yedincisi bir övgü şarkısı söyleyip de, bunun bir erdem olduğunu sandığı zamandı.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Halil Cibran Kimdir ?;
(1883 - 1931)


1883 yılında Bechari’de doğdu. Oniki yaşında iken ailesi ile birlikte Amerika’ya göç etti. İlk orta ve lise öğrenimini Boston’da tamamladı. Daha sonra ısrarı üzerine ailesince Beyrut’taki El Hikmet Medresesi’ne gönderildi. Yüksek öğrenimini burada bitiren Cibran, 1902′de bir daha dönmemecesine ayrıldı anayurdundan.

1902-1908 yılları arasında resim yaparak geçimini sağladı. 1908′de Paris’e gitti; güzel sanatlar akademisi’ne yazıldı. Üç yıl süreyle çağının en büyük heykeltraşı Auguste Rodin’den ders aldı. 1911′de yeniden Amerika’ya döndü. 1918′de ilk kitabı “The Madman-Deli” yayınlandı.

1923′de “The Prophet-Ermiş” basıldı. Bu kitabıyla adı bütün dünyaya yayıldı. “Jesus, The Son of Man-İnsanın Oğlu İsa” ve “The Earth Gods-Yeryüzü Tanrıları” adlı kitaplarıyla bu başarısını pekiştirdi.

1931 yılında New York’daki küçük bir çatı katında yoksulluktan ve birbiri ardına gelen hastalıklardan kurtulamayarak öldüğünde 48 yaşındaydı.
***(bu yazı alıntıdır)***

kaynak :http://halimkar.blogcu.com/halil-cibran-ruhumu-yedi-kez-asagiladim_20819541.html
resim : http://www.dipsizkuyu.net/forum/38-kuyu-bakraclari/15808-su-anki-ruh-halinizi-hangi-resim-anlatir-c.html

Bir Eflatun Masalın Kutup Halleri...


-ba


Dokundukça acıyan yaralar kadar sahiciyim

Gizlendikçe göze çarpanlar kadar sahici,

Bir şehre çatılarından bakarmış gibi bakma bana

Kuş bakışı, uzaktan ve yabancı.


Söylendikçe eskimez benim şarkım

Ve sustukça unutulmaz


En keskin çehresinden, çekingen ve geçirgen

Tırnaklarıyla ruhuma mıhlanmış

İçimdeki kara kedi, tırmaladıkça duvarlarımı

Gözlerime yağar tüm siyahi bulutlar

Yine de, derdimden habersizce severim ben derdimi


Ey ruhumun tüm sökülmüş,

Terzisini arayan yanları

Fırlatıp tüm “Kufe”liğini bir yana zamanın

Sura üfler gibi ruhuma

Aşina bir dille fısıldamalısın

Yarım kalmış eflatun masalları

Ve mıknatısın tüm kutup hallerini

Öğretmelisin bana

Tökezlediğim seferlerde yeniden

Yön bulmam için


Çakılmış bir çivi gibi mıhlanmış

Bu, günden güne daha da ekşiyen

tanımlayamadığım -efkarı-

Sivri ve gürültülü

Bir vidayı söker gibi,

Yavaş yavaş

Bir sema ahengiyle

Ayıklamalısın saçlarımdan


Sonra, bir ağaca yaslanır, bir dalı silkeler gibi

Müşterek sevinçler çoğaltarak ağlamalıyız...

Gün ve güneşi unutturacak,

Gecenin karanlığından elem duy-ur-mayacak

Bir huzur doğurmalıyız bunca iç kanmaya


Tüm mecaz düğümleri çözerek

Her boydan ve renkten halimizi örten

Burkulmalardan arınarak

Hal tercümemizden

Şiirler okumalısın bana

Aynalarda asılı kalan acımı sırlayacak


-ba

Dilsizmütercim:Meryem Rabia Taşbilek
kaynak: http://dilsizmutercim.blogcu.com/
resim : http://www.lysabell.com/?p=9

21 Kasım 2008 Cuma

Yüksek Motivasyon İçin Altın Kurallar....


1- Önce hedeflerinizi belirleyin. (kişisel hedefler, eğitim, kariyer, aile�)

2- Hedeflerinizi yazın.

3- Hedeflerinizi hayal edin.

4- Kendinize başarılı bir model insan seçin.

5- Başarı hikayeleri ve sözleri okuyun.

6- Motive edici filmler izleyin.

7- Pozitif müzikler dinleyin.

8- Büyük düşünün.

9- Motivasyonu yüksek insanlarla arkadaşlıklar kurun.

10- Etkili uygulanabilir planlar yapın.

11- Sizinle aynı hedefi paylaşan insanlarla arkadaş olun.

12- Her iş için zamanlama yapın. Ne zaman başlayacak ve ne zaman bitireceksiniz tespit edin.

13- Kendinize değer verin.

14- Kendinizi takdir edin.

15- Başkalarını motive etmeyi öğrenin

16- Esnek olun.

17- Uykunuza dikkat edin.

18- Hayatta neler sizin için önemli? Değerlerinizi yazın ve sıralayın.

19- Duyusal keskinliğe sahip olun. Hedefinize doğru ilerliyor musunuz yoksa ondan uzaklaşıyor musunuz fark edin.

20- Kaliteli ara vermeyi öğrenin.

21- Nefes almayı öğrenin.

22- Her güne güzel bir gün olacak düşüncesiyle başlayın.

23- Büyük hedefler belirleyin.

24- Kişisel gelişime önem verin.

25- Sağlıklı beslenin.

26- Bol su için.

27- Kendinizi ödüllendirin.

28- Yürüyüş yapın.

29- Kendinize güvenin.

30- Abartmayın.

31- Enerjinizi dengeli kulanın.

32- Sahip olduğunuz güzellikleri fark edin ve şükredin.

33- Dua edin.

34- Önemli bilgileri not alın.

35- Kendinize ve başkalarına pozitif telkinlerde bulunun.

36- Asla vazgeçmeyin.

37- En kritik zamanlarda en az iki seçeneğiniz olduğunu bilin.

38- Kendinize ve başkalarına hayır demesini öğrenin.

39- Beyin fırtınası yapın.

40- Çözüm odaklı olun.

41- Hep �Nasıl yapabilirim� diye düşünün.

42- Geçmişteki olumsuz olayları ardınıza atın.

43- Umudunuzu koruyun.

44- Geçmişteki olumlu anlarınızı tekrar hatırlayın.

45- Kendinizi sadece kendinizle kıyaslayın.

46- Kaybettiklerinize değil hep elinizdekilere bakın.

47- Saat değil, dakika odaklı olun.

48- Gülümseyin.

49- Deneyimlerden faydalının.

50- Kendinize ve başkalarına karşı dürüst olun.





Eftal ORHAN
eftal.orhan@internethaber.com

kaynak :http://www.internethaber.com/author_article_detail.php?id=7657&interstitial=true
resim : http://diethealthandfitness.com/self-motivation.jpg

18 Kasım 2008 Salı

Arzu Abla Bize Misafir olursa... :)

Diger resimleri gormek icin ustteki resme tiklayiniz...

17 Kasım 2008 Pazartesi

Kongo Savaşı'nın kayıp çocukları...

Kongo’da savaş tüm acımasızlığıyla devam ediyor. Savaşın hedefi her zaman olduğu gibi sivil halk ve çocuklar. Kongo’da çocuklar şimdi öksüz ve yetim.

Diger carpici resimleri gormek icin resme tiklayiniz..

kaynak : http://www.haber7.com/foto-galeri.php?cID=358713&s=1

İnternet bağımlısı mısınız?


İnternet bağımlısı mısınız?

Yurtdışında artık hastalık olarak kabul edilen internet bağımlılığı her geçen gün biraz daha artıyor. Peki siz internet bağımlısı mısınız? İşte bağımlılığınızı ölçecek test...

İnternet bağımlısı mısınız?

Siz de internetin köleleştirdiklerinden misiniz?

Yurtdışında artık hastalık olarak kabul edilen internet bağımlılığı her geçen gün biraz daha artıyor. Peki siz internet bağımlısı mısınız? Hazırlanan sorulara vereceğiniz cevaplarla internet bağımlısı olup olmadığınızı ölçebilirsiniz.

250 milyondan fazla kullanıcıyla dünyanın en yoğun internet nüfusunu barındıran Çin’de 3 sene önce açılan ‘İnternet Bağımlılığı Kliniği’ bu rahatsızlığı ana hatlarını çizdi. Buna göre günün en az 6 saatini internete bağlı geçiren ve buna rağmen başından kalkmakta zorlanan; uykuya bile dalmakta zorluk çeken kişiler ‘internet bağımlısı’ olarak adlandırılıyor. Yapılan tahminlere göre sadece bu tanımın yapıldığı Çin’de 25 milyondan fazla internet bağımlısı bulunuyor.

Türkiye’de benzer bir araştırmayı yürüten Ankara AMATEM’den Doç. Dr. Nesrin Dilbaz ‘Elektronik Bağımlılık ile Elektronik Bağımlılıkla Mücadele ve Önlemleri’ konulu sunumunda Türkiye’deki kullanıcıların yüzde 1.98’i ile 3.5’unun ‘internet bağımlısı’ olduğunu iddia etti. Dilbaz’a göre, kullanıcıların yüzde 8.6 ila 18.4’üyse ‘bağımlılık riski’ altında. En büyük risk grubu ise 12-18 yaş arası. Dilbaz’ın tahminlerini rakama vurunca Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın açıklamasına göre 25 milyon olan Türkiye internet nüfusunda yaklaşık 500 bin bağımlı bulunuyor.

Siz de bağımlı olabilir misiniz?

İnternetle bağımlılık derecesinde bir ilişkiniz olup olmadığını anlamak için uzmanlarca hazırlanan mini test yardımcı olabilir.

1- Ne kadar sıklıkla planladığınızdan daha uzun süre internette bağlı kalıyorsunuz?
a) Nadiren b) Genellikle c) Çok sık d) Her zaman

2- İnternet yüzünden ev işlerini yapmayı ihmal ettiğiniz oluyor mu?
a) Nadiren b) Genellikle c) Çok sık d) Her zaman

3- Arkadaşlarınızla zaman geçirmek yerine internette zaman geçirmenin daha keyifli geldiği oluyor mu?
a) Nadiren b) Genellikle c) Çok sık d) Her zaman

4- İnternet üstünde ne sıklıkla yeni arkadaşlar ediniyorsunuz?
a) Nadiren b) Genellikle c) Çok sık d) Her zaman

5- Etrafınızdakiler ne sıklıkla internette geçirdiğiniz zamandan şikayet ediyor?
a) Nadiren b) Genellikle c) Çok sık d) Her zaman

6- İnternette geçirdiğiniz zaman yüzünden okulunuz / işinizde başarısız oluyor musunuz?
a) Nadiren b) Genellikle c) Çok sık d) Her zaman

7- Ne sıklıkla yapacağınız başka bir iş varken e-postalarınızı kontrol ediyorsunuz?
a) Nadiren b) Genellikle c) Çok sık d) Her zaman

8- İnternette ne yaptığınızın sorulması sizi rahatsız ediyor mu?
a) Nadiren b) Genellikle c) Çok sık d) Her zaman

9- “Sadece birkaç dakika daha bağlı kalacağım” dediğiniz oluyor mu?
a) Nadiren b) Genellikle c) Çok sık d) Her zaman

10- Bağlı olmadığınız zamanlardaki tedirginliğin, sıkıntının bağlandığınız zaman geçtiği oluyor mu?
a) Nadiren b) Genellikle c) Çok sık d) Her zaman

Yukardaki soruların beş tanesine c ya da d cevabı verdiyseniz tehlike sınırına girmişsiniz demektir. Daha yukarısı içinse artık şüpheye düşmeye bile gerek yok. İçinizden e-postalarınızın beklemekten çürümeyeceğini, Facebook sayfanıza girmezseniz silinmeyeceğini ve o oyuna biraz ara verirseniz kıyamet kopmayacağını sürekli tekrar edebilirsiniz. Yoksa bu da başka bir takıntı mı?

timeturk

15 Kasım 2008 Cumartesi

Bulut Ailesinin Yeni Bireyi...Özgür ve Esra Bulut ailesinin biricik oglu Huseyin Serdar Bulut...

Allah anali babali buyutsun,saglikli,mutlu uzun omurlu olsun..

Aramiza Hosgeldin Huseyin Serdar :)

diger resimleri gormek icin alttaki resme tiklayiniz...


13 Kasım 2008 Perşembe

Özürlü Toplum...


Engel – Özür – Sakat – Arıza – Eksik

VS.

Ve Her Şeye Tersinden Bakmak

Günümüzde insanlar hiçbir şeye saygı göstermiyor. Eskiden, erdem, onur, gerçek yasalardan oluşan bir dayanağımız vardı. Günümüz Amerikan yaşamında çürüme günden güne yayılıyor. Başka yasalara itaat edilmeyen yerde, çürüme tek yasa olur. Çürüme bu ülkenin altını oyuyor. Erdem, onur ve hukuk hayatımızdan buharlaşıp uçtu.

Bir ailenin özürlü çocuğu olmak ya da özürlü çocuğu olan bir aile olmayı tasarlamak ve özürlü olmanın verdiği ağırlığın altında ezilme çabası ya da Empatik ilişki kurmaya çalışmak desek daha doğru olacak. Dersimizin konusu bu ve buradan yola çıkarak bir ödev hazırlamak. Amaç ve niyet oldukça iyi ama değinilecek konu zor ve “ateş düştüğü yeri yakar” cinsinden. Şu anda okuduğumuz okul dünya okulu ve dersler de doğrudan bize bir şeyler öğretmek için hazırlanmış. Ama bu sefer Tersinden Dünya Okulunun derslerine bakmanın zamanı geldi. Dersin adı “Toplumun ve İktidarın Özürlülüğü”. Ödev ise “Özürlü bir toplumun özürlülüğe bakış açısı”.

Yıl: 2006 ve aylardan ise Mart. Yer: Türkiye Büyük Millet Meclisi. Konu: Sosyal Güvenlik Yasası Tartışmaları. Bir Millet Vekili aynen şu sözleri söylüyor: “Arızalı vatandaşlarımızı korumak için daha çok bütçe ayırmalıyız”. Yasama yetkisini elinde bulunduran hükümetin bir vekili bu cümleleri sarf ederken muhtemelen “engelli vatandaşlarımızdan” bahs ediyordu. Buraya kadar her şey açık ama aklıma takılan bir kavram vardı “arızalı vatandaş”. Maksadım kavramlara takılmak değil ama bildiğiniz gibi kavramlar düşüncenin ve yaşayış biçimin bir görüntüsüdür. Bu ülke milletinin seçtiği bir insanın kullandığı bir kavramdan yola çıkarak ve devamında bu ülkede yaşayan herkesin engelliliğe bakış açısını çıkarsamak mümkün mü? Bence mümkündür. İnsanoğlu çevresinde olan biten her şeyi algılama ve kategorize etme yoluyla öğrenir ya da yaşar. Türkiye Toplumunun “engelliliğe” bakış açısını kaldırımlarından, binalarına kadar; otobüslerinden, kamu kurum ve kuruluşlarına kadar anlamak hiç de zor değil. Hatta şu anda okuduğumuz okulun Sosyal Hizmet Okulu olmasına rağmen, okula tekerlekli sandalye ile gelmesi muhtemel engelli bir öğrencinin üst katlarda derse girmesine yardımcı olabilecek bir asansörün olmamasından bile bu toplumun “engelliliğe” olan bakış açısını çıkarsamak mümkündür.



HER SÖZ BİR ÖN YARGIDIR, BENİM ÖN YARGIM İSE KÜÇÜK BİR HİKÂYEDE SAKLI.



Birkaç yıl önce, Seattle Özel Olimpiyatları’nda, tümü fiziksel ve zihinsel engelli olan dokuz yarışmacı, 100 metre koşusu için başlama çizgisinde toplandılar. Başlama işareti verilince, hepsi birlikte başladılar, bir hamlede başlamadılar belki, ama yarışı bitirmek ve kazanmak için istekliydiler. Yarışa başlar başlamaz içlerinden genç bir delikanlı tökezleyip yere düştü ve ağlamaya başladı. Öteki sekiz kişi çocuğun ağlamasını duydular. Yavaşladılar ve geriye baktılar. Sonra hepsi yönlerini değiştirdiler ve geriye döndüler ve yere düşen çocuğun yanına geldiler. İçlerinden Dawn Sendrom’lu bir kız eğilip çocuğu öptü ve “Bu onun daha iyi olmasını sağlar” dedi.

Sonra dokuzu birden kol kola girdiler ve bitiş çizgisine doğru hep birlikte yürüdüler. Stadyumdaki herkes ayağa kalkıp dakikalarca onları alkışladı. Orada bulunan insanlar hala bu öyküyü anlatırlar. Neden mi?

Çünkü şu tek şeyi derinden bilmekteyiz: bu yaşamda önemli olan şey, kendimiz için kazanmaktan çok daha ötede olan bir şeydir. Bu yaşamda önemli olan, yavaşlamak ve yönümüzü değiştirmek anlamına gelse bile ötekilerinin de kazanması için yardım etmektir, acımak değil. Kendisinden güçsüzü ezmeyi ilke edinen, daha güçlünün kendisini ezmesine davetiye çıkartmış olur.

Sonuç olarak, yaşadığımız toplum ve bizi yönetmek isteyen iktidar aygıtları ve birey olarak da bizler suçluyuz deyip çekilmek niyetinde değilim. Çünkü bu günah çıkartmak anlamına gelir. Ve hâsılı, acınacak durumda olan engelliler değildir, onları acınacak bir obje olarak tasarlayan vicdanlar ve bakışlardır.

Murat PERÇİN
kaynak :http://zerdust.blogcu.com/ozurlu-toplum_2176304.html
resim : http://www.dunyaartvinlilergazetesi.com/default/resim/engelli.jpg

SAYILTILAR...


SAYILTILAR


Kendini bilmeyen, ukala ve şımarık bir kadın gibi mırıldanıyor rüzgâr. Pencereme kendini acımasızca vuran yağmur damlacıkları bir aşkın bitmesine dökülen gözyaşlarını andırıyor. Yine bir sonbahar akşamı ve bu kent hiç bu kadar hüzün dolmamıştı şimdiye kadar. Müthiş bir sessizliğin sağır edici yankıları dışında sokaklarda da hiç kimse yok artık. Bu bozgun mevsimin göçebe çocuklarını yani kuşları uğurlarken kalbimde ince bir sızı kınalandı. Benim kültürümde acıya da kına yakılır ve ben de bütün acılarıma bu Eylülde, bu bozgun mevsimde en koyu renkte bir kına yakıyorum işte. İyi değilim ve iyi olmak da istemiyorum. İyilik halinde umutsuz ve hayalsiz kalmak istemediğimden en derin acı zorlasın yüreğimi ve bir savaş başlasın artık. Ve bu “benim” diyecek kadar amansız bir mücadele başlatmalıyım kendimle.





Bozuk çalan eski bir plak gibiyim ve şiddetleniyor içimdeki yalnızlık. Sadece biraz daha yalnızlığa ihtiyacım var.





Şu an yerimde oturmuş, her zamanki penceremden sağ kolumu sızlatan rüzgârla birlikte düşünmeye çalışıyorum. İnsanı asil yapan, onu değerli hissettiren şey ile insanı acizleştiren ve değeriz kılan şeyin aynı olduğunu düşünüyorum, çünkü insana sonradan verilen hiçbir şeyin insanı yüceltmediğini ve ancak yücelten ve alçaltan her şeyin insanın içinde, bir yerlerde gizli olduğunu biliyorum.





Bilgi denen düzmece yalanın, erdem denen ahlaksızlığın peşine düşen kim olursa içindeki ışığı söndürmüş demektir. Işığı sönen asla kendini bulamayacaktır. İşte “kendini kaybetmek” de budur. Ben, sokaklarda ellerinde fenerler olan insanları görüyorum. Hiçbirinin gözü yok ve kendini arıyorlar ama yanılıyorlar ve aradıkları yer yanlış.





Kendine acıyan kaybeder, hem de her şeyi kaybeder. Sahip olduğu, olacağı ve olduğunu düşündüğü her şeyi kaybeder. İnsan acıyı bile sahipleniyor, oysa acı sadece insana unuttuklarını hatırlatmak için vardı.





Kadim bir dostluğun ayak izlerini bulmaya çalışıyorum. Yaklaştığımı hissediyorum, elimi uzatıyorum ama tutamıyorum. Ben ona yaklaştıkça, o benden uzaklaşıyor. Çok sonradan anladım ki, o benden kaçıyormuş, çünkü bileklerimden akan kanın kokusuna gelen kurtlardan o da korkmuş.

Murat Perçin

15.09.2007

Ankara
kaynak: http://zerdust.blogcu.com/ah-guzel-dost_22964491.html
resim : http://www.sevgilim.net/dostluk-resimleri/vefali-dost-resmi.jpg

9 Kasım 2008 Pazar

İnsan neden yaşar ki?


İnsan yaşamak zorunda olduğu için yaşar

İnsan varolmak adına yaşar

İnsan zorunlu olarak dünyaya geldiğinden mutlu olmak için yaşar

İnsan mutluluğun yollarını bulmak için yaşar

İnsan mutluluğun yollarını bulmaya çalışırken karşılaştığı engelleri aşmak için yaşar

İnsan aç kalmamak için yaşar

İnsan aç kalmamaya çalışırken onurunu korumak için yaşar

İnsan iyi olmak için yaşar

İnsan kötülüklerden uzak kalmak için yaşar

İnsan düşünmek için yaşar

İnsan düşünürken keşfetmek içi yaşar

İnsan direnmek için yaşar

İnsan yaşamanın direnmek olduğunu anladığında yaşar

İnsan kendi dışındakiler için yaşar

İnsan kendi için yaşar

İnsan sevgi var diye yaşar

İnsan nefret var diye yaşar

İnsan savaşlar bitsin diye yaşar

İnsan savaşarak yaşar

İnsan öldürerek yaşar

İnsan yaşatarak yaşar

İnsan eğlenerek yaşar

İnsan ağlayarak yaşar

İnsan sömürerek yaşar

İnsan sömürülerek yaşar

İnsan okuyarak yaşar

İnsan yazarak yaşar

İnsan kendinde varolan her şeyi bulmak için yaşar

İnsan hiçbir şeyi umursamadan yaşar

İnsan sevdiğine kavuşmak için yaşar

İnsan sevdiğini bekleyerek yaşar

İnsan ailesi olduğu için yaşar

İnsan tek başına yaşar

İnsan çöp toplayarak yaşar

İnsan bir eli yağda bir eli balda yaşar

İnsan sokakta yaşar

İnsan sarayda yaşar

İnsan çamurlu suyu bulmak için yaşar

İnsan taze ve temiz su içerek yaşar

İnsan kadın olarak yaşar

İnsan erkek olarak yaşar

İnsan eşcinsel olarak yaşar

İnsan cesurca yaşar

İnsan korkarak yaşar

İnsan görerek, duyarak ve yürüyerek yaşar

İnsan görmeyerek, duymayarak ve yürüyemeyerek yaşar

İnsan çıplak yaşar

İnsan en pahallı elbiselerle yaşar


İnsan neden yaşar?
MURAT PERCIN
murat perçin

Kaynak : http://zerdust.blogcu.com/insan-neden-yasar_4579937.html
resim : EDA APAYDIN
http://www.flickr.com/photos/22630092@N05/3011492836/sizes/l/

kalpler seğirmeden ölüp gidecek miyiz?


Eski bir yazdan geriye kalan

Güneşin üstümüze düşürdüğü ışıklı notalardan derdimize deva olacak ilahi bir beste üretmeye çalışıyoruz. O eşsiz musikinin ipuçlarını bir araya getirmek muradımız. Kıpırtısız ağaç dallarındaki teslimiyeti, sulardaki tarifsiz sükûneti örtüştürebildiğimiz anlarda, derin, uzak ve ahenkli bir orkestranın ilk selamları geliyor kulağımıza. Gözümüzden ruhumuzun derinliklerine doğru düşen manidar seğirmeyi avuçlarımızın içinde korumaya alıyoruz. Evrenin en uzak noktalarına yöneltiyoruz cüretini bilediğimiz bakışlarımızı. Ve o sonsuz genişliğin bir benzerini arıyoruz kararaduran içimizde.

...

Günlerin ortasında dolanıp duruyorken; küçük iğneciklerini tatlı tatlı batırarak uyarıyor tenimizi güneş. Eksik kalan bütün şeylerin aslında tamamlandığını, tamam görünen her şeyin bir parça eksik kaldığını ve zamana yayılan tereddütlerin gerçekte en keskin cevaplar olduğunu fısıldayarak kulağımıza... Yapacak hiçbir şey bulamadığımızdan durup dinliyoruz bu ışıltılı söylevi. Hayatın tamamlanmış bir eksiklik duygusu olmaktan öte bir tad bırakmayacağını kavrayıveriyoruz en sonunda.

...

Küçüktüm hatırlıyorum, homurtulu bir kamyonun kasasına bir mahalle insan doluşup gittiğimiz kır gezmelerinin dönüşünde, bütün gün çılgınca koşuşturmaktan yorulan bedenimi kendi haline bırakır, güneşi kaybolmuş lacivert gökyüzüne dikerdim gözlerimi. Yaz gecelerinin başka hiçbir şeye benzemeyen bir bambaşkalığı vardır. Uzaklardan cırcır böceklerinin ya da başka kim bilir nelerin sesi varlığını havaya çiziktirir. Tatlı bir serinlik zamanın kol saatini kollayarak yavaş yavaş örter gündüzün kavurduğu hayatı. Herkesin bir parçası evinin dışındadır. İç avlularda, teraslarda, demirli balkonlarda, asmaların, söğütlerin, at kestanelerinin, mis gibi akasyaların ve ıhlamurların altındadır. Herkesin, her şeyin, her anın bir parçası... Hele bir kamyonun kasasında kırdan eve dönen bir çocuğun içinden, sallana kımıldaya gökyüzüne bakarken ve yıldızlarla birlikte sonsuzluğa doğru kayıp giderken... Buna benzeyen hiçbir başka derinlik bilmiyorum. Böylesine bir genişlik duygusuyla başka hiçbir yerde göz göze gelmedim. Başka hiçbir anında yaşamanın, böylesine masum bir hafifliğe bürünmedim.

Ama sonra geçti hepsi.

...

Günler hırpani çuvallara girerken, gökyüzü lacivert kadifeden elbisesini giyerken, akşam alacalarında kuş gölgeleri yiterken, anlar sonsuz girdaplarda dönerken, terkedilmiş çocuklar için için çağlarken, gizli gizli ağlarken, avuç içlerindeki çizgiler yılışık sarmaşıklar gibi uzayıp giderken, hiç iç geçirilmeyen, hiç gülümsenmeyen, hiç düşünülmeyen, hiç kaybolunmayan saatler ellerini kollarını sallayarak önümüzden gelip geçerken, şöyle bir dinlemeden, öfkelenmeden, kale burçlarından kağıt uçaklar uçurmadan, peşlerine takılıp gitmeden, titremeden, sigara dumanlarının ardına gizlenmeden, hiçbir şey değişmeden, hiçbir ağırlık yerinden kıpırdamadan, gözler seğirmeden, kalpler seğirmeden ölüp gidecek miyiz?

GÖKHAN ÖZCAN
-----------------------------
Belki alakasız gelebilir.
Ama bence değil.
kaynak :http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=33937
resim : EDA APAYDIN
http://www.flickr.com/photos/22630092@N05/3011492836/

7 Kasım 2008 Cuma

Yeniden dünyaya gelseniz..



' Man Of Moments ' den, Anlar :


ANLAR

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata ya pardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle ya pardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çı;plak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM...

Arjantin-1985
Jorge Luis BORGES

( ve 86' da ölmüş biliyorsunuz... )

--
bugün, yine yeni bir yaşam başlayacak...
---------------------------------------------
Dünyaya Bir Kez Daha Gelseydim


bir kez daha
Gelseydim eğer
Şu kavanoz dipli dünyaya
yapardım geçmişte yapamadığım
Tüm hataları
doya doya

Olsaydım zamanın
arka sokaklarında
bulabilir miydim acaba
kendimi
yitip giden dostların
arasında

Uzatırdım kollarımı
özgürce
�seni seviyorum� diyen
O yağız delikanlıya
Ve severdim onu
Doyasıya

Dünyaya bir daha gelseydim
İnsanlığı kurtarmak gibi
Bir hayali unutur
Kendimi hatırlardım

Durdurup çocukluğumu
Tahterevalliden inmez
Kışın da
Kardan adamlar yapardım

Saklambaç oynardım
Delikanlılığımda
Bulunca sevdiğimi
Saklandığı yerde
Bırakmazdım

Yaptığım hataları yapmaz
Yapamadığım hataları yapmaktan
Korkmazdım

Dünyaya bir kez daha gelseydim
Mutluluğun izini süren
Göçmen kuşlara katılır
Sıcak iklimlere
Hep aşklara kanatlanır
Bulutlarla uçar

Uçmaktan yorulmazdım
__________________
kaynak : http://www.bilgidenizi.net/ask-siirleri/7553-dunyaya-bir-kez-daha-gelseydim.html yazar bilinmiyor...
kaynak :http://svevo.deviantart.com/art/J-L-Borges-Man-Of-Moments-63157063
resim : http://www.edebiyatdefteri.com/kapali/bg.gif

Yazmak isterdim yaşanılamayanları,

ama yazacak kadar bile bir yaşam bulamıyorum..

En uçsuz kuytularda, en karanlık ormanlarda,

en derin rüzgarlarda kayboldu yüreğim...

Bütün kuşlar göçtü bu soğuk havalardan,

bu donmuş atmosferden..

bir ben kaldım şaşkın..

Uçurumun kıyısında oturuyorum

ayaklarım boşlukta sallanıyor

uzanmışım yıldızları seyrediyorum....

Kaybolmuş küçük yıldız,

saman yolundan kaçmış küçük yıldız,

evet işte o şimdi kaydı....

Gökyüzünden....

ışıklarını saça saça yokoluşa gidiyor....

Kesik kesik, kopmuş gibi hayat,

avuçlarımdan kayar gibi,

yok oluşa bir adım daha...

Adım adım hayat, adım adım ölüm gibi,

göz göre göre yok olmak gibi...

Umutsuz, umut bile umutsuz hayattan...

her umudun ucunda bir umutsuzlukta var azıcık..

Ne yana baksam adını koyamadığım bir nehir sızıyor,

akıyor, bazen coşuyor gözlerimden

Hayat.........ölüm........müdür?.......Yaşarken.......

yaşamak kaybolmak karanlıkta......

Aydınlık bir mum ışığı sadece,

hayatlarımız fenersiz tünellerden geçiş gibi....

Herkesin bir yalanı var yaşadığı,

gözleri kapalı hayatlarda...

Oysa ben gözlerimi asla kapatmadan

tüm aydınlıkları görerek yaşamak isterim hayatı...

Yoksa hayat, hayat olmaz.......

tiyatro ve replikleri belli oyunlar.....

Birbirinin aynı hayatlar..kopyalanmış yürekler,

duygusuz, kalabalık boşluklar....

Bomboş boşluklar

uçurum gibi ve hep düşerken birşeylere

tutunma isteği.....

Oysa ben düşerken tutunmak istemiyorum

özgürce düşmek istiyorum.....

Ölümse ölüm...........yaşamsa yaşam......!



...feza...
kaynak _: http://www.benimblog.com/ninsun/2656/%D6L%DCMSE+%D6L%DCM....+YA%DEAMSA+YA%DEAM.html

yaşam ile ölüm...


Ender gÜnlerdir
çaresizlik vurur bir anda
Hani gitmek istersin gidemessin
Kalmak istersin kalamassın
Bişileri değiştirmek ister
Ama o gÜcÜ kendinde bulamassın
Yanlışları görÜrsÜn,doğrusunu bilirsin
Ama olduğun yerde dönÜp durursun
Kendi çevrende bir daire çizer gibi
Daireyi bÜyÜtmek istersin
Yapamassın bÜyÜttÜğÜnÜ sanırsın
BÜyÜk bir yanılgıyla aynıdır daire
Yaşam ile ölÜm arasındaki o ince
Hassas çizgi gibidir bazen çaresizlik
ölÜm acılarını simgeler çoğu zaman
Yaşamsa umudunu
Yani ne umudun biter nede acıların
YAŞAM İLE öLÜM GİBİ...

yazi : http://hatcan.azbuz.com/blog/yazi/oku/5000000003318415/yasam-ile-olum
resim : http://www.ntvmsnbc.com/modules/slideshow/VeInsan20050928/images/04.jpg

23 Ekim 2008 Perşembe

ve bir Dogum Günü Cöcüü daha ::)

Dogum Günün Kutlu Olsun Incigül Abla...


resim : http://www.misafir.net/resimyukle/resimler/4ca8e82586d0dc4be6adcecca1c11303.jpg

Dogum Günü Cöcüü ::)

Nice Güzel yaslara Filiz,iyi ki dogdun..

21 Ekim 2008 Salı

Bir mum düşünün adı Umut olsun..


Umuda yolculuk yapmak hayatımızın en dolu dolu yaşadığımız anlarıdır kim ne derse desin her zaman için, bitmemesi için elimizden geleni yaparız... (ama hayat gerçeklerden ibarettir...)

Hayallerimiz nedense hep birşeylerin olacağını umud ettiğimizde bizden daha önce davranarak girer araya, ilerde yaşayacağın güzellikleri an içinde yaşamaya başlarsın, farkında olmadan tutulup gidersin esen rüzgara. Aklında sadece yaşadığın mutluluk ve o mutluluğun gerçekleşmesi için içinden geçen duaların vardır dilinde. Böylesi çok daha güzeldir çünki işimize gelen ve içimizdeki temennilerdir umutlarımız, hayallerimiz. Bi an için olumsuzluklar kendini göstermeye başlar . İşte o zman bana çalınan ofsayt düğününün bir benzeri hareketini biz yaparız, yarıda keseriz o film şeridini ve tekrar başa sarar aynı filmi sıkılmadan tekrar tekrar izleriz, hatırlamak yada yaşamak istemediğimiz kareleri makaslayarak, içimizden geldiği gibi hür ve kimseye hesap vermeden..........

Sizin hayalleriniz gerçekleştimi bilemem ama benimkiler hiç gerçekleşmedi, sanki biri içimi okuyordu da yaşadığım mutluluğu bana çok görüyordu, yetinmesini bileceksin dercesine en güzel zamanda rüzgar yön değiştiriyordu....(namık kemalin o meşhur sözü gelir aklıma)

Ne olursa olsun hayata inat kendi mutluluklarınızı yaşamaya devam edin, her zaman için kendinize bir mum saklayın adı umut olsun. O mumla, sönen diğer mumlarınızı tekrar yakabilirsiniz unutmayın!

kaynak :http://volcano.blogcu.com/bir-mum-dusunun-adi-umut-olsun_24441691.html
resim : http://canyar.blogcu.com/dort-mum_1026046.html

20 Ekim 2008 Pazartesi

Söylemeyin!


Söyleme demek? Yaşadıklarının yada hayallerinin bilinmemesini istersin bazen birilerine anlatmak istersin nelerle başbaşaka kaldığını göstermek istercesine....

Bir başka telaş daha vardır o an içinde, paylaşımlarının duyulmasını istemediğin yerlere ulaşmasını istemezsin, kendi kendine anlatmanında bi çözüm olmadığının farkındasındır ve çıkmazda hissedersin kendini.Ya o anlattıklarının ardından senin hayata bakışını öğrenirse, göründüğün kadar güçlü olmadığını anlarsa diye korkarsın.

Oysaki hayata inat aşman gereken çok şeyle karşılasırsın. Hayallerinle yatıp rüyalarında bile gerçekleşmeyen gerçekliklerin yüzünde bıraktığı derin izlerle kalkarsın sabahları, ayna karşısındakinin sen olup olmadığını anlamakta bile zorlanırsın. İçinde bulunduğun her anı saklamayı tercih edersin onun bilmemesi için

Hiç bir şey için değmez yorma kendini boş yere ,sen sen ol yeter. Nede olsa seni tanımak öğrenmek isteyenler, kendi anlayışlarının ötesine geçemeyecekler, aldıkları kararlarda bile senin adına cümleler sarf edecekler. Sorma gereği bile duymayacaklar sana, zaman geçtikçe gülüp geçmeyi öğreneceksin sende tüm olup bitenlere.

....... işte bu yüzden söyle gitsin bildiklerini ,doğrularınla yanlışlarınla cümlelerin sen olduktan sonra .........

kaynak : http://volcano.blogcu.com/

18 Ekim 2008 Cumartesi

Ozlem Teyzeye...

Merhaba biricik Baldizim Özlem,

Bugün 6. gün ve Ben gercekten bir baba adayiyim, 14 yillik hasret nihyet bitiyor.

Bu mektubumun asil amaci sevincimi hem apaydin ailesi ile paylasmak hem de bize her konuda destek olan biricik baldizim Özlem`e bizi hic yalniz birakmadigi ,bize herzaman maddi ve manevi destek verip,herkonuda yanimizda oldugu icin bir minnettarligimi dile getirmek. Burada belirtmek isterimki bana ve Serpil`e yaptigi iyilikten dolayi ömür boyu bu iyiligini unutmayacagiz.

Sana karsi olan minnettarligimizi bu sekilde de dile gitirmek istedik,sunu cok iyi biliyorum ki günümüzde senin gibi bir insana rastlamak cok zor, umarim hersey gönlünce olur ve umdugun,ümit ettigin herseye ulasirsin.. herseyin en iyisine layiksin..

Eger Allah nasip eder cocugumuz olur ve büyüdügünde bir gün sana karsi bir saygisizlik yapar ya da seni üzecek bir davranisi olursa,en azindan bu mekubu gösterir ve dersin ki „benim sana karsi cookkk büyük emegim var J

Cocugumun teyzesi ve biricik baldizim Özlem, umarim Allah herseyi gönlüne göre verir, sonsuz tesekkurler..



Serpil ve Tekinay...

15 Ekim 2008 Çarşamba

sen hiç ölmedinki...

Ayten Halamin ebediyete yolculugunun bugun 3. yili, ama Elif Ablamin da dedigi gibi sanki hic gitmemis, bir yerlerde hala birilerini gözlemekte,gözetmekte...

Mevla Tüm ölenlerle birlikte kendisine Rahmet eylesin,mekanlari cennet,efendimizin sefaatine nail olanlardan olurlar insallah.



13 Ekim 2008 Pazartesi

Bir Umut Olsun...


Küçük balik yiyecek bir sey sanip hizla atildi çapariye. Önce müthis bir
aci duydu dudaginda. Gümbür gümbür oldu yüregi, sonra hizla çekildi yukariya.
Aslinda hep merak etmisti, denizlerin üstünü. Neye benzerdi acaba gökyüzü.
Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölüm korkusu. "Dudagi yaniklar" denir,
şanslidir onlar. Hani görüp de gökyüzünü, insani, oltadan son anda
kurtulanlar. Ne çare balikçinin parmaklari hoyratça kavradi onu.
Küçük balik anladi yolun sonunun geldigini. Koca denizlere sigmazdi, oysa
simdi yüzerken küçücük yesil legende cansiz uzanivermis dostlarina
degiyordu minik yüregi. insanlar gelip geçtiler önünden. Bir kedi yalanarak bakti
gözünün içine. Yavasça karardi dünya, basi da dönüyordu. Son bir kezdüsündü
derin maviyi, beyaz mercani, bir de yesil yosunu.
Iste tam o sirada egilip aldim onu, yürüdüm deniz kenarina. Bir öpücük
kondurdum basina. Sade bir törenle saldim denizin sularina. Bir an öylece
bakakaldi, sonra sevinçle dibe daldi gitti, tüm kederimi söküp atarak.
Tesekkürü de ihmal etmemisti, birkaç degerli pulunu elime avuçlarima
birakarak. Balikçi ve kedi saskin baktilar yüzüme.
Sorar gibiydiler, neden yaptin bunu diye..
"BiR GÜN" dedim, "BULURSAM KENDiMi YESiL LEGENDEKi KÜÇÜK BALIK KADAR
ÇARESiZ, SON ANA KADAR HEP BiR UMUDUM OLSUN DiYE.."


Resim : Eda APAYDIN
Hikaye: http://www.gecekahvesi.org/kucuk-baligin-hikayesi-t8208.html?s=c2043e5491ec5af75844b7c0d49aa81b&t=8208

ZAMANA KARŞI UMUTLA ANLAŞMA...



“Merhaba” demeli miyim.Yeni bir güneş, yeni bir gün, yeni bir ay, yeni bir mevsim ya da ismini henüz bilmediğim bir zaman dilimini yemeye başlarken…Tadını daha algılayamamışken…İlk selamı ben mi vermeliyim.Beklemeli miyim! Yüzü asık bir “merhaba”ya boyun eğme olasılığını göze almamak adına; bak yüzüm gülüyor. Sana taaa içimdeki ilkbahardan bir “merhaba”…Acil durum için karanlıkta sakladığım,gün yüzü görmemiş, özgürlüğü tatmadan hapsedilmiş, o tadı bilmediği için sıkılmamış, doğumunu bekleyen umutoğlu umut bir selam…İşte doğdu.Bebek gibi, masum, çıplak, anne sütüne aç, sevilmeye muhtaç bir “ben geldim” haberi…

Ben geldim sevgili zaman…Her saniye beni içine alan, acısına tatlısına güven olmayan zaman .Adın hayattır belki.Yaşamaya geldim.Öyleyse hadi güldür, ağlat ama insan gibi yaşat beni! Hissedeyim seni. Sinsice gidişini, değerini, lazımken yetmeyişini, fazlayken geçmeyişini ... Anıları paketleyip ellerime verişini, gözlerim görmesin, yüreğim acımasın diye yaraların üzerine perdeler çekişini…Merhametli zaman…İnsan acır, insan kanar; durmaz damarda akacak kan.Deli gibi aksın, deli gibi yaşasın. Varsın açılan bir yaradan toprağa aksın.Ama aksın! Durmasın! Yol buldukça çağlasın! Çağlayabildiği yere kadar...Nereye kadar! Küçük bir dilim bitene kadar! İşte biraz önce başladığım dilim bir selam verene kadar bitti.Tadına varıldı mı!Daha tadılmadık birçok lezzet başkalarına kaldı. İnsan…Gelir ve gider. Zaman, akmaya devam eder.Daha çok kişi selam eder! Bize düşen dilimin adı “hayat” ; biter.Peki ya zaman, ölümlerin de ötesine geçer! Mekana göre seyreder! Cehennemde geçer mi, cennette yeter mi bilinmez.Zaman sonsuzluğa erer mi! Yaratana akıl sır ermez!

Var mısın umut?..Var mısın beni zamanla yarıştırmaya?Bana taze kanatlar takmaya…Beni uçurmaya…Zamanın donacağı yere kadar uçmaya var mısın? Zamanla yarış…Şeytanla değil meleklerle yarış. İlk "selam” benden olsun tanışacaklarıma.Selamın adı umut olsun.”Merhaba” demeliyim tabiiki. Hem de en içten…En sıcak…En umutlu…Önyargılı olmalıyım zamana karşı. Düşmek için değil, uçmak için…Ağlamak için değil, gülmek için…Kaybetmek için değil, kazanmak için…Onun gülümsemesini beklemeden önce ben gülümsemeliyim.Geçmişe üzülmek, geleceğe kaygılanmak ve bugünü unutmak yerine şu anı yakalamalıyım.Çünkü yaşadığım şu andır gerçek zaman.




Dünün adını “keşke” koydum bilmeden.

Şimdinin değerini anlarım biraz sonra!

Yarınım bugünümden pişman doğacak.

Düne başka bir isim gerek.

Umut gerek yarına.

Esra Serdaroğlu

(Temmuz/ 2004/ Ankara)

kaynak :http://www.kurannesli.info/bilgibankasi/yazi.asp?id=1024
resim : http://www.cybergooch.com/pages/airbrush/expectation.htm

12 Ekim 2008 Pazar

Yeni Bir gün,yeni Bir hafta Basliyor, Herkese Merhaba :)


Gözlerim kurşun gibi ağır ağır açıldı
Bu sabah merhaba dünya
Penceremdeki güvercin tahta masam boş şişeler
Can dostum çomar merhaba tatlı komşu ayşe teyze
Emekli salih öğretmen yeni bir gün doğdu merhaba
Dostlar merhaba yeni bir gün doğdu merhaba
Baris Manco

Akşam güneşin batışıyla beraber, sokaklar da ıssızlaşmaya başlar. Şehirler büyüdükçe, yıllar geçtikçe, günler uzadıkça azalsa da gecenin ıssızlaştırdığı yollar, caddelerdeki insanlar birer ikişer azalır, evlerin ışıkları birer ikişer yanar.

Kiminde huzur vardır o evlerin, hava kararsa da, aydınlansa da. Kiminde hüzün vardır, en güçlü aydınlatmanın bile aydınlatamayacağı kadar.

Kimi sessizleşerek, geceye katkı sağlar, kimi gürültüyle. Kiminin sessizliğinde, kiminin gürültüsünde huzur vardır. Huzursuzluğu sessizlikle, hüznü gürültüyle besleyenler olduğu gibi.

Akşam demek, kimileri için, yemek, televizyon, uyku sıralamasının ilk adımıdır.

Kimileri için sokaklar yerine, evin yalnızlaşması ve sabaha kadar birilerini beklemeye başlamasıdır. Kimilerinin gece hayatından anladığı, kimi evlerin yalnızlığıdır aslında. Ve aslında, kendi yalnızlığına, janjanlı ambalajlar geçirip, parfümler sıkmaktır.

Kimi evler kalabalıktır, mutfakta kazanlar kaynamaktadır. Ama aslında, kaçta kaçı gerçekten o evin içinde tamamen bulunmaktadır, kaçta kaçı sadece bedeniyle ikamet etmektedir? Atılan kahkahaların kaçı gerçektir, tebessümlerin kaçı sahici?

Bir gün gitmektedir, insanın ve dünyanın ömründen. Dünya üzerine düşeni yapmıştır, güne dair: Güneş mesaisini bitirmiş, akşam ezanıyla beraber yeni görevler için başka koordinatlara doğru yol almıştır.

Peki bu mudur, insan için bir günün bitmesi, gecenin başlangıcı, güneşin şehrin semalarına veda etmesi?

Akşam demek, aslında, biten günü hesaba çekmek, gelecek güne dair sorular sormaktır: Yarının bugünden bir farkı olacak mı? Dahası, yarın olacak mı? Olacaksa, ben o yarının içerisinde nerede olacağım?

Akşam olmuştur, “Hüzünlendim ben yine” demektedir, kimileri. Çünkü birileri için, biten her şey, kendi bitişine dair bir şeyler söylemektedir. Ve kendi bitişi hakkında hiç iyi şeyler düşünmemektedir, kendisi. O yüzden, “Akşam oldu, hüzünlendim ben yine” demekte haklıdır kendince.

Oysa akşam olmuştur, yeni bir gün başlayacaktır yarın sabah.

Eyvallah.

kaynak : http://www.sessizharfler.net/denemeler/8-yeni-bir-gun-baslayacak-yarin-sabah-eyvallah.html

resim : http://cansin.wordpress.com/2007/06/15/umut-yapraklari/

11 Ekim 2008 Cumartesi


EŞK NEYSE ONU YAŞİYAH

Sen meni sev, men seni sevim
Sen menin için yan
Men seni severah yanim dutuşim
Glasik eşk neyse onu yaşiyah

Ya da sevme haberin olmasın
Men sana sevdalanıp dolaşim
Platonik eşk neyse onu yaşiyah

Sevdada oturah, yiyah içah
El ele olah, gan kusah
Tombilik eşk neyse onu yaşiyah

İstersen sevdandan kendimi kesim
Sağımı solumu doğriyim biçim
Psikopatik eşk neyse onu yaşiyah

Eyle sevah ki gara sevda olah
Araplara benziyeh gapgara olah
Gara eşk neyse onu yaşiyah

Yalan söylemiyah, hep dogru diyah
Beraber oturah beraber yiyah
Realist eşk neyse onu yaşiyah

Birbirimize türkü söyliyah, mizildiyah
El ele tarlalarda, bostanlarda gezah
Romantik eşk neyse onu yaşiyah

Kediyi, gudiği sen diye sevim
Sen de horozi, guliği men diye sev
Sembolik eşk neyse onu yaşiyah

Gel el ele tutuşip kendimizi elehtriğa verah
Zangir zangir titriyah, ölmiyah
Elektronik eşk neyse onu yaşiyah

Ahırlarda, komlarda buluşah
Tezek agalahlarının dibinde oturah
Otantik eşk neyse onu yaşiyah

9 Ekim 2008 Perşembe

Ayrilma Zamani...


İşinizi değiştirmeyi mi düşünüyorsunuz? Aşağıda bu ciddi kararı verebilmenizde faydalı olabilecek bir kaç öneri bulacaksınız.

"AYRILIK TATLI BİR HÜZÜNDÜR"
Shakespeare'in sevgiye dair söylediği bu sözü, aslında işten ayrılma anındaki ruh halimizi de çok iyi yansıtıyor. En iyi şirketlerdeki en iyi yöneticiler bile, kariyerlerinin belli dönemlerinde iş değiştirmeyi gerekli görebilir. İş yerinde kalma veya gitme kararı kariyerinizi etkileyebilecek kritik kararlardan biridir.


Buraya kadar

Birçoğumuz yeni bir işe başlarken neredeyse oradan emekli olacağımızı düşünerek işe başlarız, fakat olaylar her zaman bu şekilde gerçekleşmez. Zaman, ortam ve gelişen olaylar sık sık bizi ayrılma kararına doğru getirir.

Herşeyi yaptım. Öğrenme süreciniz durdu mu? Kendinizi geliştiremiyor musunuz? Yaptığınız iş size rutin mi gelmeye başladı? Ayrılma zamanı gelmiş olabilir.

Sorun şirkette. Şirketinizin karlı günleri mazide mi kaldı? Harcamalarınız kısıtlanıyor ve artık bıçak kemiğe dayandı diyorsanız, oturup düşünme vakti geldi demektir. Ayrılma kararı vermeden önce tekrar tekrar düşünmelisiniz; şirketiniz belki batıyor, belki de sadece duraklama dönemi geçiriyor olabilir. Yeniden yapılanma görev değişiklikleri, yeni kişilerin takıma katılması işte kalma veya ayrılma kararınızı çabuklaştırabilir. İşe başlayan yeni birinin yöneticinizle sizin aranızı açabileceğini düşünüyor veya yeni gelen bir kişiyle iletişim kurmak size zor geliyorsa ayrılma zamanı geldi demektir. Ama şunu da unutmamak gerekir ki, başlayacağınız yeni işyerinizde bir çok iş arkadaşınızla yeni ilişkiler kurmak zorunda kalacaksınız.

Artık işyerinizde yıldızınızın daha az parladığını mı düşünüyorsunuz? Göreviniz değişmiş, mevkiinizi kaybetmiş olabilirsiniz. Bazen performans değerlendirmeler hak ettiğiniz yeri göstermiyor olabilir. Hiç sizi dinleyen oldu mu? Tavsiyeleriniz uygulandı mı? Önemli toplantılara davet edildiniz mi? Çalıştığınız yerde alınan kararları en son siz mi öğreniyorsunuz? Aldığınız ücret sizi tatmin etmiyor mu? Eğer tüm bu soruların cevabı hayır ise ve düzeltilemez gibiyse ayrılma zamanı geldi demektir.


Artık gidiyorum

İşyerinizden ayrılma veya kalma sebebiniz somut nedenlere bağlı olmalıdır. İş değiştime kararını verdikten sonra kendinize güvenin ve yavaş yavaş hazırlanmaya başlayın.

Bir hedefiniz olsun. Kararsızlık ve yeniden düşünmeye başlama sizi zor duruma sokar ve güçsüzleştirir. Her zaman bulunduğunuz durumdan daha iyi bir duruma ulaşmaya çalışın. Bunun için acele etmeyin. Önünüze çıkan bir fırsat ne kadar cazip olursa olsun, öncelikle iş yerinizden neden ayrıldığınızı bilin ve aynı (hatta daha olumsuz) şartların içine gireceğiniz yeni ortamda olmadığından emin olun. Teklifi kabul etmeden önce yeni işinizi, şirketin kültürünü ve yapısını iyice araştırın.

Kendi kararınızı verin. İş arkadaşlarınız sizi ayrılma kararınızdan vazgeçirmeye çalışabilir. Bu caydırma fikri sizde duygusal bir bağ yaratacığından işiniz daha da zor demektir. Başkalarının değil kendi kararlarınızla hareket edin.

İleri bakın. Kararınızı verdiyseniz, artık emin adımlarla harekete geçin. Kariyerinizin en iyi günlerinin ileride olduğunu unutmayın. Sürekli olarak tekrar düşünmenin ve tereddütlerin sizi olumsuz etkilemesine izin vermeyin.

Sessiz olun. Ayrılma kararınızı ve sebeplerini mümkün olduğunca gizli tutun. Resmi bir duyuru yapılana kadar, güvenebileceğiniz bir arkadaşınızdan yardım alabilir veya bir kariyer danışmanlık hizmetinden yararlanabilirsiniz. Ayrıldığınız güne kadar mevcut işinizdeki sorumluluklarınızı tam anlamıyla yerine getirin.

İyi ayrılın. Şirketinizdeki yöneticilerle ve diğer çalışanlarla iyi ilişkiler çerçevesinde ayrılın. Kazandığınız deneyimler ve şirketin size sağlamış olduğu faydalardan ötürü minnetkar olduğunuzu gösterin. Ayrılma anı, şirketin bütün eksiklerini ve sorunlarını masaya yatırmanın en doğru zamanı değildir. Köprüleri atmayın, bu şekilde davranarak ileride karşınıza çıkabilecek fırsatları tepiyor olabilirsiniz.

Arkanızı temiz bırakın. Ayrılırken tamamlanması bitirin, devredilmesi gereken işleri mutlaka devredin. Arkanızdan birileri bunlarla uğraşmak zorunda kalmasın.

Arkanızdan konuşulacak. Siz ayrıldıktan sonra ters giden birçok şey size yüklenecektir. Eski saygınlığınızın azalmasına hazırlıklı olun. Diğer yandan bu tür durumlar çok uzun sürmez. Günü geldiğinde zaman başarılı liderlerin hakkını verir.

Bağlantılarınızı bırakmayın. Ayrıldığınızda bir sürü şeyi tamamen bırakıp unutabilirsiniz, kurduğunuz bağlantılar hariç. Bu bağlantılarınız, yeni işinizde ve ileride size çok faydalı olabilir.


Dikkat!

İşinizi iyi bir şekilde değiştirmenin birçok yolu olabilir, bununla birlikte sakınmanız gereken birkaç nokta da var.

Egonuz mu siz mi? Yeni bir iş ararken, kendinizi konunun cazibesine fazla kaptırmayın. Cazip bir teklif egonuzun çok hoşuna gidecektir, bununla birlikte diğer kriterleri de sakın unutmayın. Yeni işinizin geleceğe yönelik hedef ve planlarınızla uyumlu olması şarttır. Aksi takdirde egonuzun yaşadığı bu hisler çok kısa ömürlü olabilir.

Kararınız fevri olmasın. Ayrılma (veya kalma) kararınız somut nedenlere dayanmalıdır.

Bilinenin rahatlığı. Bildiğiniz bir ortam, bilmediğiniz ortama göre genelde daha güvenli görünür, ama çoğu zaman gerçek tam tersidir. Yeni işinizle ilgili sis bulutlarını temizlemek için kapsamlı bir araştırma yapmanızda fayda var.

Fazla düşünmek. Herşeyin fazlası gibi düşünmenin ve araştırmanın da fazlası zarar olabilir. Kararınızı verdiyseniz araştırmayı, düşünüp taşınmayı bırakıp hareket geçmelisiniz.

Kararınız ne olursa olsun, iyi şanslar!
kaynak :http://www.tekadres.com/tekadres/content/mm1_sm1_3.htm

radyo